- 604 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Sevmelerine Yenildim Ben
Yoksul ceplerimin firari kaçışlarında cakasız rüyalar düşlerim bir tek sana
Yaban dikenleri acıtır oysa içimizi, bu sevdanın sırtını her sıvazladığımızda
Ben ki; en delici, en biçici azapları hak etmişsem, ya beni sana sür, ya da bağışla
Yüreğimdeki alevine ve sevincime boş verip, susuşlarımı da sorgulama bir daha…
Güvercin düşlerimin, çocuk öpüşlerimin, sürgün yürüyüşlerimin zaman kapsüllerinde seni sevdim, seni içtim günlerdir. Pınar çığlıklarımın kasık sağrısında son yaz duruşumdur bu benim. Düşüncelerimin kızıl gölgeliğinde yaban ağaçlarımın arasından süzülen bir ışık gözesisin sen. Gerildikçe gönlümün yayı sana, karanfil perçemlerinle sokulursun rüyalarıma. Her şeyin, her yaşanmamışlığın gücüme gittiği, sensiz hücremdeki izlerin asla silinmediği bu ömür hapishanesinde, suskun bakışlarım da yetmiyor artık sana.
Yoksul ceplerimin firari kaçışlarında cakasız rüyalar düşlerim bir tek sana. Tüm yırtık pırtıklarımdan arta kalanlarla bayram coşkuları yaşar, dualara dilimin varmadığı, yakarışlara gönlümün direndiği bu ömür parkında içinde senin soluduğun şiirler yazarım sana. Güneş ayın şafak ikliminde doğarken, külümüz birbirine karışırken, dağların en dumanlı zirvelerine çıkarak kavgaların en yücesini yaparız ikimiz.
Yaban dikenleri acıtır oysa içimizi, bu sevdanın sırtını her sıvazladığımızda. Dudaklarımın kilitli paslanmışlığında köleliğimiz sırtımızda, pastil sözcüklerimiz dilimizde, soğuk demirlerle dövdüğümüz örs de gönlümüzde oldukça bu sevdanın gizdaşı olmaz mıyız ikimiz? . Yastıklara koyamadığımız yorgun başımızla, çarptıkça birbirine çakmak çakmak akan yaşımızla, hüzün yalazı mor dağların zemheri bakışıyla dört mevsim birbirimizi özleriz işte.
Susup susup nedensiz paralanmalarla ruhumuzu yaraladığımızda, taşlıkların ve çalılıkların ortasında barışırız birbirimizi özlediğimizde. Sen benim alnından ilk öptüğüm, gönlünde ilk sevgiyi gördüğüm, sesimi sesine sürdüğüm, gümbürtünde bile dünyaları dinlediğim tutkunluğumsun. Göğsüme gömdüğün gençliğin, ışıksız gecelerime ışığınla direnç, kırgın sevdalarıma çocuk gülüşsün. Gülüşlerime uzanan yıldız ötesi bir evren, öfkelerime tövbe, inançsızlığıma korkusun.
Kırmızı kanayışlarımın halsiz duruşlarında öbek öbek suskunluğumun biçare yazgısı olursun, kendimle çatıştığım anlarda. Asarak mahcup duruşlarımı darağaçlarına, ısırgan kaygılarımı da sürüklersin peşinden. Hasretinin sokaklarına her daldığımda firari kaçışlarıma kelepçe, göğsündeki amber bahçelerine halepçe, sözümdeki olumsuzluğa hece, gecemdeki soluğa görkemli bir bahçe, özümdeki tılsımlara sevdanla olursun bir lehçe.
Sensizlik beni boğuyorsa, öfkemin galip gelmesine de izin ver. Ben ki, en delici, en biçici azapları hak etmişsem, ya beni sana sür, ya da zamansız düşlerime bağışla. Sessizliğimi binlerce parçalara bölerek bir çıkrıkla inerim kuyularına ve sıla gözlerinde bağdaş kurarak otururum. Sensiz, her tarafım sarhoş, sensiz dilim nahoş türküler söyler, ben balçıktan kurduğum kentlerde vahşi kafeslerimde bir gün sensiz ölürüm.
Bir masalın geriye döndürülemeyen yapraklarında, kimi sırılsıklam ıslandığımız mutluluğun yağmurlarında dilimizdeki bütün şarkıların sözcükleri değil midir dilediğimiz? . Sen mutluluğun valsını umarken benden, ben yalnızlığın parmaklarını tutarken sessiz ve derinden giydiğimiz urbalar eskimez mi bin bir yerinden? Mısralarımın en gizemli yerlerine geçirdiğim ilmeklerle ve yüreğindeki halatlara tutunarak çektiğim sevgi sandalını buz gibi sabahlara taşır, yaşanmamış tüm gravürlerde ismini ararım.
Ellerine tutunmamayı, gözlerine kapılmamayı, yüreğine dalmamayı göze aldığım tüm agresif düşünüşlerimde, maviliklerine boş verip bu deli dolu yaşamın, gizemine köz verip yüreğimdeki alevin ve sevincime boş verip bedenimdeki sözlerin, susuşlarımı da sorgulama bir daha. Yosun gözlerinin derinliklerinde başıboş bir balık gibi, bataklığında açan suskun bir nilüfer gibi sensizliğin hiçbir dizesini yazmaz bu kalem şimdi. Pusatsız acıların ustura ayazında, biçare düşlerimin kaybolan yazında dilerim ki; bu rüyayı bitiremesin hiçbir gonk sesi.
Ben ki; en onulmaz aşkların direnç kapsülüyüm kendi kozasında. İpekten sevdalar dokur, örümcek yalnızlıklarda aşklara dokunurum. Ben ki; fırtınalı denizlerde binlerce ölümsüz tayfa, adaların en bakirine sevdalı kaşifim. Sen ki; bu yeryüzü atlasında ruhumun bezirganı ve gönlümün ölümsüz sultanısın. Yolculuğumun kutsal krallığında Nuh’un ruhunu taşıyacağız biz sonsuza kadar.
Selahattin Yetgin
YORUMLAR
bu yazıya anck bu yorum yakışır( ben aciz bir kulum ne yazsam boş)
Sevmelerine Yenildim Ben
Yoksul ceplerimin firari kaçışlarında cakasız rüyalar düşlerim bir tek sana
Yaban dikenleri acıtır oysa içimizi, bu sevdanın sırtını her sıvazladığımızda
Ben ki; en delici, en biçici azapları hak etmişsem, ya beni sana sür, ya da bağışla
Yüreğimdeki alevine ve sevincime boş verip, susuşlarımı da sorgulama bir daha…
Güvercin düşlerimin, çocuk öpüşlerimin, sürgün yürüyüşlerimin zaman kapsüllerinde seni sevdim, seni içtim günlerdir. Pınar çığlıklarımın kasık sağrısında son yaz duruşumdur bu benim. Düşüncelerimin kızıl gölgeliğinde yaban ağaçlarımın arasından süzülen bir ışık gözesisin sen. Gerildikçe gönlümün yayı sana, karanfil perçemlerinle sokulursun rüyalarıma. Her şeyin, her yaşanmamışlığın gücüme gittiği, sensiz hücremdeki izlerin asla silinmediği bu ömür hapishanesinde, suskun bakışlarım da yetmiyor artık sana.
Yoksul ceplerimin firari kaçışlarında cakasız rüyalar düşlerim bir tek sana. Tüm yırtık pırtıklarımdan arta kalanlarla bayram coşkuları yaşar, dualara dilimin varmadığı, yakarışlara gönlümün direndiği bu ömür parkında içinde senin soluduğun şiirler yazarım sana. Güneş ayın şafak ikliminde doğarken, külümüz birbirine karışırken, dağların en dumanlı zirvelerine çıkarak kavgaların en yücesini yaparız ikimiz.
Yaban dikenleri acıtır oysa içimizi, bu sevdanın sırtını her sıvazladığımızda. Dudaklarımın kilitli paslanmışlığında köleliğimiz sırtımızda, pastil sözcüklerimiz dilimizde, soğuk demirlerle dövdüğümüz örs de gönlümüzde oldukça bu sevdanın gizdaşı olmaz mıyız ikimiz? . Yastıklara koyamadığımız yorgun başımızla, çarptıkça birbirine çakmak çakmak akan yaşımızla, hüzün yalazı mor dağların zemheri bakışıyla dört mevsim birbirimizi özleriz işte.
Susup susup nedensiz paralanmalarla ruhumuzu yaraladığımızda, taşlıkların ve çalılıkların ortasında barışırız birbirimizi özlediğimizde. Sen benim alnından ilk öptüğüm, gönlünde ilk sevgiyi gördüğüm, sesimi sesine sürdüğüm, gümbürtünde bile dünyaları dinlediğim tutkunluğumsun. Göğsüme gömdüğün gençliğin, ışıksız gecelerime ışığınla direnç, kırgın sevdalarıma çocuk gülüşsün. Gülüşlerime uzanan yıldız ötesi bir evren, öfkelerime tövbe, inançsızlığıma korkusun.
Kırmızı kanayışlarımın halsiz duruşlarında öbek öbek suskunluğumun biçare yazgısı olursun, kendimle çatıştığım anlarda. Asarak mahcup duruşlarımı darağaçlarına, ısırgan kaygılarımı da sürüklersin peşinden. Hasretinin sokaklarına her daldığımda firari kaçışlarıma kelepçe, göğsündeki amber bahçelerine halepçe, sözümdeki olumsuzluğa hece, gecemdeki soluğa görkemli bir bahçe, özümdeki tılsımlara sevdanla olursun bir lehçe.
Sensizlik beni boğuyorsa, öfkemin galip gelmesine de izin ver. Ben ki, en delici, en biçici azapları hak etmişsem, ya beni sana sür, ya da zamansız düşlerime bağışla. Sessizliğimi binlerce parçalara bölerek bir çıkrıkla inerim kuyularına ve sıla gözlerinde bağdaş kurarak otururum. Sensiz, her tarafım sarhoş, sensiz dilim nahoş türküler söyler, ben balçıktan kurduğum kentlerde vahşi kafeslerimde bir gün sensiz ölürüm.
Bir masalın geriye döndürülemeyen yapraklarında, kimi sırılsıklam ıslandığımız mutluluğun yağmurlarında dilimizdeki bütün şarkıların sözcükleri değil midir dilediğimiz? . Sen mutluluğun valsını umarken benden, ben yalnızlığın parmaklarını tutarken sessiz ve derinden giydiğimiz urbalar eskimez mi bin bir yerinden? Mısralarımın en gizemli yerlerine geçirdiğim ilmeklerle ve yüreğindeki halatlara tutunarak çektiğim sevgi sandalını buz gibi sabahlara taşır, yaşanmamış tüm gravürlerde ismini ararım.
Ellerine tutunmamayı, gözlerine kapılmamayı, yüreğine dalmamayı göze aldığım tüm agresif düşünüşlerimde, maviliklerine boş verip bu deli dolu yaşamın, gizemine köz verip yüreğimdeki alevin ve sevincime boş verip bedenimdeki sözlerin, susuşlarımı da sorgulama bir daha. Yosun gözlerinin derinliklerinde başıboş bir balık gibi, bataklığında açan suskun bir nilüfer gibi sensizliğin hiçbir dizesini yazmaz bu kalem şimdi. Pusatsız acıların ustura ayazında, biçare düşlerimin kaybolan yazında dilerim ki; bu rüyayı bitiremesin hiçbir gonk sesi.
Ben ki; en onulmaz aşkların direnç kapsülüyüm kendi kozasında. İpekten sevdalar dokur, örümcek yalnızlıklarda aşklara dokunurum. Ben ki; fırtınalı denizlerde binlerce ölümsüz tayfa, adaların en bakirine sevdalı kaşifim. Sen ki; bu yeryüzü atlasında ruhumun bezirganı ve gönlümün ölümsüz sultanısın. Yolculuğumun kutsal krallığında Nuh’un ruhunu taşıyacağız biz sonsuza kadar.
Selahattin Yetgin