Bilmeyenden Korkmak! (Arifin Korkusu)
Korkuyu yenen, yabancısı kalmayan biri yine de korkuya sahiptir. Çünkü o gördüklerini, karşısındakini tanır ama, gördüğü onu tanımadığından korku hala kalır. Ama bu korku artık bilinen bir korku değildir. Hani "bilmeyenden kork" derler ya!
Bize yetişme çağlarında hiçbir şeyden korkma sadece "Allahtan kork" dediler. Bizde hep Allahtan başka hiçbir şeyden korkmam dedik durduk. ama bunu söyledikçe var olan korkuyu gizlediğimizi bilemedik. İçimizde korku varken yokmuş gibi riya yaptık!
Tanıyan, uyanan, farkındalığa gelen bilirki alemde korkulmaması (aksine sevilmesi) gereken tek varlık Allahtır. Korku kelimesindeki gizli mananın SEVGİ olduğunu geç de olsa anladık ve şimdi O’nun haricinde her şeyden korkarız. Tabi haricinde bir şey varsa!
O gayrısı olmayandır ama her kimde bu tanım yoksa "kendi bilincine göre" ondan ayrı olduğundan korkarız. Kısaca kendini bilmeyenden korkarız çünkü ne zaman ne yapacağı belli olmaz!
Bu nedenle şu farkı bilmek lazım; halkın bilmesiyle arifin bilmesi ayrıdır.
Halkın korkmasıyla arifin korkması ayrıdır.
Halkın sevmesiyle arifin sevmesi farklıdır.
Halkın cennet ve cehennemiyle arifin cennet ve cehennemi farklıdır.
Halkın bildiği kader ile arifin bildiği kader farklıdır hatta halkın tedbiriyle arifin tedbiri de farklıdır.
Her kadar kullandıkları kelimeler aynı olsa bile batınlarındaki anlam farklıdır. Halk VAR olandır arif ise VARLIKTA YOK olandır, ölmeden önce ölüp KESİN BİLGİYE ulaşandır. Ama bunu DUYAN KULAK olmadığı için anlatamayandır.
Halk kabire koyduğuna ölü, kendi gibi hareket edene de diri adını takar. Arif ise kimin ölü kimin diri olduğunu, yani ölmeden önce ölenleri de ayaklı kabirleri de bilir.
Bu sebepten arif her gördüğünü tanıdığından gerçek anlamda korku taşımaz. Ancak "tanıdığının kendisini tanımadığını" bildiği için arifte beliren korku, ARİFİN AYNASINDA BELİREN karşının korkusudur.
Mevlana "Ateş tencereden hiç kaçar mı, kaçsa kaçsa tencere kaçar. Ama ateşin tencereden uzak durması kaçma değil, tencereye rahmettir" der.
Arif kalemin mürekkebinin rengini bildiğinden hangi yazıyı hangi renkte yazmasının neticelerini de bilir ve bu yüzden her kalemle her yazıyı yazmaz, yazmaktan çekinir. Çünkü mürekkebinin ranginden dolayı kaleme kimin saldıracağını, kimin tahammül edemiyeceğini ayan beyan görmüştür.
O yaptığı işi ve neticelerini bilerek yapar ama onu anlamayanlar tıpkı Musa’nın Hızır’ı sorgulaması gibi sorgulamaya devam ederler. O halde arifin yaptığı işlerden dolayı onu sorgulamaya kalkanlar aslında kendilerini sorgularlar, kendilerine açılacak rahmet kapılarını kapatırlar da haberleri bile olmaz.
Almuti