- 839 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
PLASTİK HAYATLAR-1
Eskiden, diye kurulmaya başlanan her cümlenin; bizi kucaklayıp götürdüğü bir yer var ki adı çocukluk. Her insan yaşadıkça farkına varıyor. Eskiden... Diye tüm söylenmelerin sebebi, geriye dönüş olmadığının farkına varıştır. Unutmamak adına yazıyorum. Söz uçuyor yazı kalıyor. Anılar, göz açıp kaparcasına bir salisede canlanıyor.
Eski günleri düşününce aklıma takılıyorsun Müjgan abla. Ben daha çok küçüktüm, seni tanıdığımda. Okula bile gitmiyordum. Saçlarımı tarayıp ördüğün günleri anıyorum sevgiyle. İnsanın çocukluğuna dair sevgileri unutması mümkün değil. Çocukluğumun en güzel günleriyle iç içe geçmişti sana olan sevgim. Senin de beni çok sevdiğine, neden bu kadar eminim. Özlemle anıyorum, bahçenizdeki ıhlamur ağacına kurulmuş salıncakta beni salladığın günleri. Uçmayı yeni öğrenen bir serçenin, anne kanatlarına güvenle sarılması gibiydi dostluğumuz. Salıncaklardan çok korkuyor, sen salladığında razı oluyordum salıncağa binmeye. Hala korkuyorum salıncaklardan. Senden sonra salıncağa binmeye hiç razı olmamış bir vefayı saklıyor yüreğim. Çocuk aklım o günlerin harika bir tablosunu resmedip, saklamış bugünlere. Hatıra diye.
Mahallemizin en güzel kızıydın. Eski Türk filmlerindeki güzel kadınlara benziyordun. Yüksek topuklu ayakkabıların yoktu. Olmalı mıydı, bilmiyorum. Filmler küçük kız çocuklarını etkiliyordu. Küçücük ayaklarına yakışacağını düşünüyordum o ayakkabıların. Sokakta nasıl yürüdüğünü görmemiştim. Böyle bir ayakkabın olmadığı için mi sokağa çıkmıyordun? Evinizin bahçesinde saklı, sınırlı bir hayatı yaşar gibiydin şikâyetsiz. Mesafeliydin, yaşıtın genç kızlarla bile yakınlık kurmazdın. Kimseyle konuşmazdın. Ne zaman baksam yüzüne, munis bakışlarında ısınır, aydınlanırdı içim. Yanaklarında oluşacak gamzelerin sabırsızlığıyla beklerdim, dolgun dudaklarından dökülecek tebessümleri. Evaze etekler, kıvrımlarında saklardı incecik belini. Bayılırdım omzundan beline dökülen bukle bukle saçlara. Hayran hayran izlerdim. Çocukça tuttururdum.
-Benim saçlarım niye senin saçların gibi değil? Bende böyle istiyorum, diye.
İnadıma dayanamaz, gazete kâğıdından bigudiler yapar, sarardın saçlarımı. Senin saçların kadar güzel olmazdı yine de. Gizliden, anneme anlatırdın olanı biteni. İlkindi vakti nefes nefese koşturarak gelmiştim bahçeye. Yemek telaşındaydın. Fasulyelerin çıtırtısı, narin parmaklarının arasında kırılıp, durdu. Telaşla atladığım merdiven basamakları, haber vermişti gelişimi. Yüzünde oluşan tebessüm hemen karşıladı beni. Yüzün hep gülmese de, gelişimin tesadüfüne, çekinmeden eşlik etti gül yanağındaki gamzeler.
-Yavaş! Düşeceksin, ne bu telaş yine?
Tıknefes inip merdivenleri, yapışmıştım eteğine, ağlayarak. Alıp kucağına asma çardağının altına götürmüştün, sarılarak. Hep ağlayarak gelmesem de hep koşarak, heyecanla gelirdim sana. Çocuk dilimde türlü sevinç, türlü şikâyet, kâh bir istekle. Bazen de böyle gözümde yaşlar, ağlayarak.
-Ne oldu kuzum sana? Anlat bakalım. Silerek gözlerimi
-Rabia abla bana "salak şey" dedi.
-Bak sen şaşkına, niye öyle dedi ki?
-Hanımı onu berbere götürmüş. Saçlarını senin gibi kıvırcık yapmışlar. İşten geliyordu. Merdivende kızlara anlatıyordu. Güzel olmuş mu, dedi. Bende olmamış, Müjgan ablamın saçları seninkinden güzel, dedim. O da bana "salak şey" dedi işte.
-Keşke demeseydin, kızmıştır haliyle. Böyle sözler söylenmez, insanlar üzülür. Yakışmış deseydin, güzel olmuş.
-Yakışmamıştı işte. Yalan mı söyleseydim?
-Bir şey söylemeseydin, sussaydın. Böyle konuşursan, insanlar seni sevmez.
-Sende beni sevmez misin?
-Yok yok. Ben seni hep severim. Derken, öyle güzel gülmüştün ki.
-Zaten ablam da kızdı. Sen sus çokbilmiş, dedi. Sonra herkes güldü bana.
-Sana gülmemiştir onlar. Hadi ağlama.