- 818 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Kayıp İnsan
Hani bir sancı saplanır ya kalbine. Sanki gökyüzünden gelip oturur içinin en derinlerine. Konuşmak istersin de konuşamazsın. Haykırmak istersin ama yapamazsın ve susarsın. Ölüm suskusuna bulanırsın. Anlatamazsın o içindeki sancıyı kimselere. Kimsesizliklerle dolu bir hüzün kaplar bedenini, ruhunu, kalbini. Yalnızlıkla başlar tüm cümlelerinin başı. Ve yalnızlıkla biter. Sonrası yoktur, sonu yoktur hiçbir cümlenin. Düşüncelerin çıkmaz hiçbir sokağa. Çıkamazsın işin içinden. Hapsolursun kendine. Kendine söylediğin kelimeler anlamsız kalır. Derin bir nefes alırsın ve nefes nefese kalır anlamsızlıklar. Bir yol çizmek istersin kendine ama çizemezsin. Eski resimlerde kalır gözlerin. Yeni bir tuval yaratamazsın eski hatıralardan. Sancına boyun eğersin. Sonra oturur yalnızlıktan ölmek üzere olan bir kalbin anatomisini dökersin yazıya. Yazılarda fayda etmez kalbi kurtarmaya.
Ağlamak istersin biraz. Gözlerden yaş çıksın diye zorlarsın kendini. Ama bilirsin ‘’daha önce ölmüş bir çift gözden, bir damla yaş akmaz.’’ Kaç kez ölür bu gözler? Kaç kez ölür bu kalp hatırlar mısın? Hatırlayamazsın. Çünkü bazı şeyler hatırlanmamak üzere unutulur. Unutulmaya terk edilir tüm unutmak istediklerin. Vazgeçişlerin gelir aklına, yaptığın seçimlerle yargılarsın kendini. Zaman su gibi akıp geçmiştir seçimlerinin üzerinden ama sen hala orda kalmışsındır. Zaman gibi geçememişsin üzerinden, saplanıp kalmışsın o eski tabelanın önünde.
Geçmişini sorgulayarak, kendine sorular sorarak devam edersin hayata. Tabi ne kadar hayat denilir buna bilemezsin. Yaşama sevincini alıp gitmiştir bu sancı uzaklara. Uzaklara taşmıştır onca yalnızlığın birikintisi. Elinde hiçbir adres olmayan bir kâğıt parçası kalır. Bir adres ararsın umarsızca, bulamazsın. Bulduğun tüm adresler çıkmaz sokaklara dönüşür. Hiçbir köşe başında rastlamazsın o eski sevgiliye. Kaçınılmaz bir sonu bekler gibi arar durursun kaybettiğin kimliğini. Zaman daralır, ruhun daralır, kalbin daralır. Vefalı hiçbir sokakta bile rastlayamazsın kendine. Sefasını süremezsin hayatın, cefasını çekmeye mahkûm edersin kendini.
Sonra kendinden ve geçmişinden kaçmaya başlarsın. Ama her dönüşte enseler seni yalnızlığın. Başrolü elinin tersiyle itmişken yeniden üstlenirsin. Ölüm suskusuna yeniden yatmaktır bu. Yeniden ödetmektir kendine onca şeyin ödetemediğini. Ne kadir kıymet bilir ne de kıymet kadir. Büyük bir kıyametin ortasında, yalnızlığın Araf’ında beklersin ölümünü. Oysa hatırlamazsın bile daha önce buraya kaç kez düştüğünü. Kaç acının seni imtihan ettiğini hatırlamazsın.
Bir hayali gerçeğe dönüştürmek adına girersin bu kez savaşa. Savaş adına yapılabilecek tüm planları hazırlarsın. Planlarına göre işlersin hareketlerini, bedenini. Demirden bir yelek giymişçesine, korkusuzca, mertçe saldırırsın hayallerine. Başarılı olamazsın. Sağ çıkamazsın bu savaştan. Tutsağı olursun yine yalnızlığın. Zaten defalarca ölmüş biri sağ çıkabilir miydi bu savaştan? Yenilirsin. Kendine ve kaderine kızarsın. En çokta kaderine. Kendinde suç bulmazsın, yaptığın seçimlerin sonucunda girdiğin tüm savaşlarda ‘’senin kaderin buymuş’’larla çıkarsın. Düşünmezsin ‘’her insan kendi kaderini kendi belirler’’ diye. Bu sefer akılsızlığına ve şanssızlığına küfredersin.
Aşktan yana şansım olmadı benim hiç. Hep yanlış seçimleri belledim kalbime. Ağır sevmelere bıraktım ruhumu. Büyük umutlar doldurdum ceplerime. Sonuna geldiğimde ise kalbimde boş kaldı cebimde. Amorti bile vurmadı duygularıma. Hep boşa sallamışım elimi. Hep boşa kürek çekmişim. Hiç gelmeyene teslim olmuşum. Gelmeyecek birinin ‘’gelecek biliyorum’’ ihtimalinde bekleyip durmuşum. Şimdi kalbime doldurduğum tüm sevgiler, sevgisizliğe terk etti beni. Umutlarım umutsuzluğa kapıldı. Yalnızlığım belki de bundan.
Hesabını ödeyemeyeceğim işlere giriştim. Boyumdan büyük sevdalara kapıldım. Tutunacak tek dalım ‘’sen’’ olduğunu sanardım meğer kendimde asılı kalmışım. Asılı kalmaktan öteye gidememişim. Askıda bırakmışım kendimi, kendimle. İçime çift kişilik bir yalnızlık dokuyup, yanıma tek beden alıp çıkmışım yola. Şimdi ceplerimde hüzünlerimi taşıyorum. Taşaronluk yapıyorum sindiremediğim duygularıma. Kulanım kılavuzu almadan imla hatalarına boğuyorum kendimi. Kendi kendini yok eden bir tümcenin sonunda öbekliyorum. Nokta koyamıyorum kendime. İlk virgülden sağa dönüyorum her defasında, sol yanımı unuturcasına.
İlerde ki yol ayrımına gelmeden ayırıyorum kendimi, ayrılıyorum kendimden ve kentimden. Sesimden, kokumdan uzak kentlere kaçıyorum. Sığ köşelerde köşe bucak saklanıyorum. Körebe oynuyorum talan edilmiş ıssız tavan aralarında. Ara veriyorum erişilmez sevdaların karanlığında. Kara bir sevda lekesi yapışıyor üstüme. Küf kokuyor her yanım. Yosun bağlıyor yaralarım. Acıdan nefesi kokan bir ömrü sergiliyorum kenar mahallelerin duvarlarında. Kaldırımlara dökülüyor acıdan kanayan yanlarım.
Yanık izi taşıyorum göğsümde. Küllere tutunmuş bir kalbi arındırıyorum. Kırmızıya boyuyorum alevleri. Ateşim düşmüyor yârin yüreğine. Ölüme saniyeler kala soluyorum yaşamın nefesini. Bir hayat masasında meze olarak buluyorum kendimi. Ölüme bu kadar yaklaşmışken yaşama düşüyorum. Yaşamak denirse bu yangına. Yaşamı yeniden ağırlıyorum. ‘’Hoşça kal’’ları geride bırakıp ‘’hoş geldin’’ler sergiliyorum. Suretime gülüyor tüm acılar.
Veda ettiğim tüm her şeyi geri kazanıyorum. Ya da kazandığımı sanıyorum. En kötüsü de aşkı yine takıyorum peşime. Adını ilk defa duyuyormuşum gibi bağlıyorum kendimi. Oysa daha çok toyken tanımıştım aşkı. Anlamını bilmiyordum, onu da geçtim nasıl yaşanır onu da bilmiyordum. Gerçi yine tanımlayamıyorum aşkın anlamını. Hiçbir sözlükte yok karşılığı. Sahi nedir aşk. Ölüp ölüp dirilmek midir? Yoksa kaç defa öldüğünü hatırlamadan yeniden ölmek istemek mi?
Sanırım her aşk; sonunda kendini bekleyen bir uçurum dolusu yalnızlığa çıkıyor. Sen o uçurumlardan kaç defa atladığını umursamadan yeniden atlıyorsun. Yolun sonunda seni neyin beklediğini biliyorsun ama yine de koşup uçurumlardan atlamak sana cazip geliyor. Yaptığın seçimler, vazgeçişler, kadere sitemler, şansızlığa küfürler. Sorun bunlar değil. Belki de asıl sorun tekrar tekrar başa dönmek istemek…
Şimdi kaybettiğin yerden aramaya başla kendini. Tek başına yaşadığın yalnızlıktan çıkıp içine çift kişilik bir yalnızlık sığdırmaya başladığın yerden. Yine aynı uçurumun kenarında bulacaksın kendini, yine aynı şekilde. Yalnız, sessiz ve kimsesiz…
Alican Yıldırım / Kayıp İnsan
22.08.2011
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.