- 2061 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
BİR ŞEHRE UZAKTAN BAKMAK
Bir şehre içinden bakabilirsiniz yaşıyorsanız bire bir ; dışından bakabilirsiniz bir şahre göz ucuyla geçip giderken.. Ve bir şehre uzaktan bakabilirsiniz ki, bu apayrı bir şeydir…Eğer bu şehir doğup büyüdüğünüz bir yerse, hayatınızı örerken kocaman düğümlerin atıldığı bir kent ise, ayağınızı o kentin herhangi bir noktasına sağlamca basarak hayata oradan yükselmişseniz, bu şehre bakmak biraz da aslında kendimize bakmaktır.. Kendimize, doğma yerimize, hayatımızın önemli bir kesitine… Bazen şehrin sizi içine aldığını fark ederek, bazen siz şehri içinize alarak eğilip derin derin bakmaktır... Bu bakış içinizde büyük gelgitler oluşturan çoğu zamanda sizi sarsan bir bakıştır. Güzelliklerle keşkelerin ayağınıza dolaştığı bir sarhoşluktur da aynı zamanda…
Ben, bu şehre uzaktan bakarak, aslında çok yakınıma, belki de içime bakıyorum.. Akşam karanlığında ufki noktadan şehri terk ederken bir minik çocuk, hep birden şehrin ansızın yanan ışıklarını hatırlıyor; o yıllar kesintisiz elektriğin bilinmediği yıllardır..Çoruh Nehri’nden elde edildiğini bildiğim; ancak, her gün akşamları iki saat yakılmasına müsaade edilen yıllar.. Ufki çizgide son ışık kaybolurken içimin bir anda hoplaması ile birlik derin bir hüznün de aynı anda içime çöktüğünü hatırlıyorum. Bir yerden, hele bir de merak etmiş sevmişseniz, oradan kopmanın ne anlama geldiğini galiba ilk kez o gün anlamıştım. Oysa hepi-topu üç saatlik bir zamandı şehir diye gördüğüm yer. O gün anladım ki; ha bir parçanız kopmuş, ha bir yeri terk etmişsiniz. Bedeninizde bir parçanın kopmasını anlamlandıra bilirsiniz, imkanınız olursa onara bilirsiniz de; gücünüze gitse de, içinizde meydana gelen derin boşluk asla doldurulamaz...
Ben uzaktan bu şehre bakarken, aslında içime bakıyorum eğilerek… Her yeri bembeyaz görüyorum bir an ve kıştı diyorum; uzun kış gecelerine yatarak… Karanlık içinden bakıyorum bazen, aysız bir geceymiş diyorum..Bazense dipsiz bir karanlık ve uzayıp giden çaresizlik iklimi… Coştuğunda heybetinden ürktüğüm çoruh’u hatırlıyorum. Tüm heybeti ile mutlak bir geçmişi hatırlatan kaleyi ve Şehit Osman’ı. Kuytusuna çekilmiş biraz da mahsun ve virane Beyböğreği ve ceddim Dedem Korkutu… Sarı şeritli ay yıldızlı şapkamın altında gülümseyen gözlerle yaptığım resmigeçitler… Koruk düzlerinde koşturduğumuz siyah-beyaz benekli toplar, çevirdiğim topaçlar… Hayal ettiğimiz şeyden, yeniden hayat çıkarma anlamına geliyor bütün bunlar… Yoksa insan dönüp dönüp geçmişe neden boyun bükerek baksın ki ?.. Gün gelip hatıraların hayatı kuşatmasına neden razı olsun değil mi ?
Aslında uzaktan baktığım onca şehir var ki içim de; dahası bakamadığım, bel ki bir daha bakamayacağım onca şehir….
Burası elbet başka, hayatınızı nerede yaşarsanız yaşayın, doğma yeriniz bütün hatıralarınız her dem yok sayar ve hayalinizde gelip en başa oturur. Zengin- yoksul, dağ yahut ova, orman yahut deniz kıyısı hiç fark etmez. O içinizle birlik, bir yolunu bulup, önce gözlerinize, sonra gönlünüze, bel ki hücrelerinize kadar yerleşir. İnsanda ait olma duygusunu besleyen en önemli fenomen olur. Çokları için anlamsız gibi gözüksede …
İnsan geleceğini nerede hazırlarsa hazırlasın; bazen sığınmak gibi, bazen dokunmak, bel ki sarılmak gibi; geçmişin karanlığına, yahut aydınlığına göz kırpmadan edemez… Kar aydınlığından, dudak çatlatan kurak yazlara..Çimenlere çubuk çalan oğlanlara, kızlara varasıya dek, bu böyledir…
Bir şehre uzaktan bakarken, orada bıraktığımız kendi parçalarımızı görürüz aslında..Ve oradan koparıp getirdiğimiz şehrin parçalarını kullanırız bir ömür…Her şehirde binlerce, milyonlarca insan yaşar; sokaklar karanlıktır..Ve her insanın içinde onlarca şehir yaşar; içimiz ışık ışıktır…
Hayrettin YAZICI
.