- 1260 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
5 MAİDE 35
Değerli dostlarım sevgili ihvanlar;bu hafta ki sohbet konumuz 5 Maide Sûresi 35.ci âyet’inin bildirdiği hükümler ve tavsiyeler hakkında olacak inşallah.Evvelâ âyet ne diyor o’na bakalım. 5 Maide 35: "Ey iman edenler! Allâh’ın buyruğuna ters düşmekten sakının;O’na varmağa vesile arayın. O’nun yolunda gayret gösterin ki kurtuluşa eresiniz - erebilesiniz." Sevgili kardeşlerim, Allâh bu âyetinde bizlerden üç hükmü yapmamızı ve o’na ters düşmekten sakınıp kurtuluşa erebilmemizi istiyor. Nedir Allâh’ın bizden istediği bu üç hüküm?
1: Allâh’ın buyruğuna ters düşmekten sakınmak.
2: O’na varmağa vesile aramak.
3: O’nun yolunda gayret gösterip,kurtuluşa ermek.
Şimdi bu mübarek âyet’i iki yön ile zevk etmeğe çalışalım. a) Zahiri yönü ile. b) Mana yönü ile. Evvelâ âyet’in birinci bölümüne kadar olan kısmını hem zahiren ve hem de mana yönüyle kısaca anlatalım. Üç bölüme ayırdığımız âyet’in ilk kısmı ne diyordu bize hatırlayalım. "Ey iman edenler! Allâh’ın buyruğuna ters düşmekten sakının" Allâh’ın;buyruğuna ters düşmememizi istediği buyruğuna zahiren baktığıızda,akla ilk gelen,emir ve yasaklarına uymak ve uygulamak olduğunu görmekteyiz. Örneğin; Kelime-i Şahadet getirmek,Namaz kılmak,Oruç tutmak,Hacc etmek,Zekât vermek,yetimi doyurmak onun hakkına el uzatmamak... gibi güzel hasletleri yerine getirmemizi, İçki içmek,kumar oynamak,zina yapmak,büyücülük ve falcılık yapmak,haram yemek ve başta insân olmak üzere,var olan tüm canlıların haklarını yemek...gibi fenâ fiilleri de yapmaktan kaçınarak sakınmak olarak anlarız zahiren. Ama hakikat’te Allâh’ın buyruğuna ters düşmek demek, Allâh’ın ef’âl,sıfât ve zât’ını sahiplenmekten vazgeçmek olarak anlayacağız. Neden böyle! Çünkü bizler, Allâh’a ait olan bu İlâhi vasıfları kendimize nisbet etmekten ar etmemiz gerekir. Sevgili dostum,unutma ki kudret sahibi sen değilsin ve bu yüzden hiç bir işi yapamazsın.Sadece yapıyorum zannı ile boş yere ömrünü tüketirsin. Birde sana olmayan bu ilâhi vasıfları sahiplenerek ve Allâh’tan da korkmadan,aklın sıra iyilik,sevap ve cennet peşinden koşarsın.Farkında olmadan,Allâh’a ters tüşmekten sakındığını zannederek O’na ters düşersin. Sonra da yaptığını zannettiğin ibâdetleri, O’na vardıran vesile olarak görürsün. Düşün bir kez! Allâh bizden ne istiyor,biz ne yapıyoruz ondan sakınmak adına?!
Sevgili ihvanlar,değerli can dostlarım;Allâhü Teâlâ’nın bizden tek istediği,kendisine ait olan ilâhi vasıfların tümünü kendisine iade etmemizdir.Yani kul;fenâ-i ef’âlini,fenâ-i sıfât’ını, fenâ-i zât’ını ifna (yok) edip kendisinde yok olmamızı istiyor bizlerden ki; O’na ters düşmekten sakınmak da budur Allâh katında. Değerli gönül dostlarım,düşünün ki,bir kul hem Allâh bana Hayat,İlim,İrâde,Sem,Basâr,Kelâm,Kudret,Tekvin sıfatlarını verdi diyecek ve hem de Allâh’ın buyruğuna ters düşmekten sakındığını söyleyecek. Eee.. nasıl olacak bu? Hem varım diyeceksin ve hem de sakındığını söyleyeceksin.Yok böyle bir şey kardeşlerim.Bu iddia tek kelimeyle,ahmaklık ve ahlâksızlıktır. Allâh’a karşı ters düşmeyen,sakınan kul,varlığını Hakk’ta ifnâ (yok) eden kuldur.Şimdi gelelim âyet’in ikinci kısmı olan; "O’na varmağa vesile arayın."Kısmına. Bu sözü de iki yönüyle irdeleyelim.Birinci yönüne bakarsak,Allâh’a varmağa vesile olacak olanlar nelerdir görelim.
Allâh’a vardıracak olan vesileler sonsuz olup,biz burada kısaca bir kaç tanesinden bahsedeceğiz.Örneğin Kelime-i şahadet getirmek,Namaz kılmak,Oruç tutmak,Hacc’a gitmek,Zekât vermek...gibi İbâdetler,Allâh’a varmak için gereken güzel hasletlerdir,vesilelerdir.Değerli kardeşlerim,bu saydığımız ibâdetlerin hepsini yaptık,yapmaktayız ve yine de Allâh’a varabildik mi,O’nunla görüşüp konuşabildik mi,kısacası canlar bu güzel ibâdetler Allâh’a varmamıza vesile oldu mu? Bunu düşünelim.Peki hangi birimiz zahiri bu ibâdetlerle Allâh’a ulaştık? Dedik ya!.Bu ibâdetler zahiren de olsa bizleri Allâh’a ulaştırmaya vesile olması gerekmez mi?.Ama maalesef ulaştırmadı,ulaştırmıyor.Haa..demek ki Allâh’a ulaşmamıza vesile olacak olan ibâdetler zahiri olanlar değil,zahiri bu ibâdetlerin ikinci yönü olan "Mânâ" yönü olabilir,bizleri Allâh’a ulaştırmağa vesile ancak.Yalnız şunu söylemeden geçmeyelim!.Sakın yanlış anlamayın bu fakiri.Ben;bu ibâdetler bizi Allâha ulaşmaya vesile değildir demiyorum.Az evvel dediğim gibi,bu ibâdetlerin "Mânâ" yönü bizlerin Allâh’a ulaşmamıza vesile olur diyorum. Zahiri olan bu ibâdetler bizleri Allâh’a vardırmağa vesile olamıyorsa bunun tek nedeni nedir biliyormusunuz? Biz bizleri Allâh’a ulaşmağa vesile olacak olan bu zahiri ibâdetlerimizi takliden yapıyoruz da ondan Allâh’a ulaşmamız mümkün olmuyor.Yoksa zahiren yaptığımız bu ibâdetlerin asla suçu yok bizlere vesile olmasında.Dediğim gibi bizler,bu ibâdetlerin mana yönünü yapabilirsek işte ol vakit O’na varırız,O’nunla görüşür konuşuruz.
Sevgili can sultanlarım,değerli bacım sultanlarım.Şimdi bizler ilk olarak,kelime-i şahadetin,namazın,orucun,hacc’ın,zekâtın ne olduğuna ve öz manasına bakalım ve neymiş görelim.Biz İhvanlar;Kelime-i Şahadet deyince hemen şunu anlayacağız!.Kelime-i Şahadet: Efendimizin bizlere verdiği ilk şey olan zikir olarak anlayacağız.Neden böyle?!.Çünkü bir insân’ın müslüman olabilmesi için ilk yapması gereken şey nedir? Kelime-i şahadet getirmesi gerekir ki müslüman olup sonra namaz ve diğer ibâdetleri yapabilsin. İşte dostlarım,biz Melâmet Talibleri de,Efendimizden bu ilmi talep ettiğimiz vakit ne vermişti ilk olarak bize? Bî Huruf olan Nûr-i zikrullâh’ı vermişti dimi? İşte değerli kardeşlerim,bize verilen bu "Nûri Zikrullah" Kelime-i Şahadet’i temsil eder. Akabinde verilen dersler ile de namazlarımızı eda etmiş olmadık mı?.Ef’âl,Sıfât,Zât,Cem,Hazretü-l cem ve Cemü-l cem makamlarını’nda namazları eda etmedik mi? Gelelim Oruç’a,neydi oruç zahirde?.Belli bir saatten belli bir saate kadar,yemeden içmeden kesilen beden orucu değilmidir?.İş bu oruç Avam-ı Nâs’ın orucudur.Tasavvuf ehl-i hem bedeni orucunu tutarar,hem de daimi orucunu tutarak asla bırakmaz.Nasıl ki bedeni oruçta belli saatler arasında yemeden içmeden kesiliyorsak,daimi oruçta da hem bedeni hem de manevi olarak her şeyden kesilmiyormuyuz canlar? Meselâ;bu ilm-i okumadan evvel,ne diyorduk! Ben işliyorum,ben hayat sahibi,ilim sahibi,kudret sahibiyim....ve ben vücûd sahibiyim.İşte biz önceki düşüncemizde bunları söylerken,oruç tutmuyorduk çünkü;orucun esas manâsı olan vücûd varlığından kesilmemiştik.Anlıyoruz ki,orucu şimdi tutmağa başladık aslında.Neden böyle! Çünkü;ilme dahil olduktan sonra her şeyden kesilerek Alah’ın istediği orucu tutmuş oluyoruz.Her kim ki bunun böyle olmadığını savunuyorsa aldanıyor demektir.Çünkü;varlık perdesi ile asla ve asla hiç bir ibâdet Hakk katında makbul değildir.
Evet değerli kardeşlerim;Allâh yolunda gayret gösterip kurtuluşa ermek,yapılan zahiri ibâdetlerle mümkün değildir.Nedenlerini yukarıda söyledim.İnsânoğlu yaptığı ibâdetlerinden emin olmadıkça,Allâh’ın buyruğuna ters düşmekten sakınamaz,O’na varmağa vesile zannettikleri ona vesile olamaz,O’nun yolunda,kendi vücûd varlığı ile ne yaparsa yapsın zerre miktarınca gayret göstermiş sayılmaz,sadece zannıyla gayret gösterdiğini sanarak,kurtuluşa ereceği hayalleri içinde ömür tüketir durur.Hacc,zekât vesair ibâdetlerde de Allâh’ın istediği vücûd şirkinden kurtulmadıkça ve kulun Ef’âli,Sıfât’ı,Zât’ı yerinde durdukça,bunları ifnâ edip sahibine teslim edemedikçe,bu âyete mazhar olabilmesi asla mümkün değildir,olamaz da.İnsânın kendisine ait olmadığı halde sahiplendiği vücûd varlığını ifna (yok) etmediği müddettçe;Allâh yolunda,Allâh’a varmağa vesile olacak cümle ibâdetlerin hiç biri kendisine vesile aracı olmadığını ve Allâh yolunda asla kurtuluşa eremeyeceğini aklından çıkarmasın.Allâha varmak yolunda insâna en büyük engel kişinin hayali varlığıdır.Bakınız kardeşlerim,Allâh dostlarından bir hanım velî bir ilâhisinde şöyle buyuruyor.
CANINA TEN YÜKLEME
Âşıkın payı sevmek,maşukundur sevilmek,
Cefasın sefa bilip, geredirir dövülmek.
Sana düşen ey talip! Aşk ile bunda gelip,
Her zerreyi Hak bilip huzurunda eğilmek.
Canına ten yükleme,derdine derd ekleme,
Sev,sevilmek bekleme nene gerek sevilmek!..
At benliği ardına,düşüp aşk’ın derdine,
Ulaş sevda yurduna düşünme geri gelmek.
Tiz beni benden ırat,böyle geçilir sırat,
Çün bu tevhidden murad,kişi yokluğun bilmek.
Benliğini bağla gel,ciğer kebab dağla gel,
Firkat ile ağla gel,ola vuslatta gülmek.
Zeyneb aşıksan eğer,sev,bütün varını ver,
Canını meydana ser,böyle gerektir ölmek.
Değerli kardeşlerim,demek ki biz insânlar,canımıza ten yüklemememiz,benliği ardımıza atıp aşkın derdine düşerek,sevda yoluna ulaşmamız gerekiyormuş.Çünkü Tevhid’den âsıl olan murat insânın yokluğunu bilmesiymiş! Bir insân benliğini atmadığı sürece,kendisine isnad ettiği bütün varlığını vermedikçe,canını meydana serip "Ölmeden evvel Ölmedikçe" asla ve asla kurtuluşa ermesi mutlak değildir.Bu sözlerimi herkes böyle bile.İster kabul eyle,ister eyleme.Neyse canlar,sohbetimizi burada bitirirken cümle canlarımızı sevgiyle kucaklar,bütün canlarımıza hayırlar diliyor saygılar sunuyorum. Cümleniz Hakk ile Hakk’ta Hakk olmanızı Yüce Mevlâmdan Aşk-ı Niyaz ederim.Başka bir sohbette buluşmak ümidi ile kalın sağlıcakla. Aşk ile huu..
Fakirullahmelâmî.
İstanbul.
28/06/2011/Salı.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.