- 1991 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
YAŞAMDAN ENSTANTANELER-3
ENSEST HAYATLAR
Sultanahmet, Topkapı Sarayı veya Saray burnu deyince, hiç durmadan son sürat dönen, dönerken de dokunduğunu parçalayan büyük bir çark gelir aklıma.
Bir tarafı Topkapı Sarayına, öbür ucu sahil surlarına dayanan eski saray uşaklarının kaldığı binalarda görev yaptım, turistler, kapkaççılar, hanutçular, kabadayılar ve fahişelerle birlikte. Vukuatın, eroin, kaçak sigara, tarihi eser, antik halı, eski tablolar ve sahte dolar, sahte altın, bol haraç ve içinde yine kadının olduğu zamanlardı.
Ne günlerdi ama... Sürekli görev, çatışma, vukuat ve her öğün lezzetine doyamadığım torpilli Sultan Ahmet köftesi. Bahçemize bitişik Zührevi Hastalıklar Hastanesi ve demirli pencerelerden laf atan travestiler, fahişeler... Onlara çoğu zaman sigara, simit ve meyve gönderirdim.
Sıcak bir yaz akşamı çok yorgun ve bunalmış durumdayım. Bir görev dönüşü kendimi odama atıp yüzümü yıkayarak, hemen uyumak istiyorum.Sabaha karşı yeni bir göreve gideceğim.
Kapıyı açıp odama girdiğimde, on beş, on altı yaşlarında bir kız çocuğu karşılıyor beni. Tanıdık birinin kızı mı, diye bakıyorum.Hayır. Kim olduğunu sorduğumda, başçavuş oda kapısından başını uzatıyor,
“Komutanım, bu kızın kimlik veya tanıtıcı kartı yok. Üstelik bir şüphelinin aracında yakalanmış. Çantasından 6,35 milimetrelik bu tabanca çıktı.”
“İyi de, neden bana getirdiniz?”
“Naci Paşam özellikle sizin sorgulamanızı istedi” Naci Şekerefeli, çok sevdiğim bir komutanım. Rahmetli oldu o da.
Odamdaki paravanın arkasına geçip yatağa uzanırken, “Köfte yer misin?” diye soruyorum. Başıyla onaylıyor, biraz mahcup. Köfteler gelinceye kadar uyumalıyım. Yoksa düşeceğim yorgunluktan.
Kız masamın önünde otururken ben horul horul uyuyorum, paravanın arkasında. Sonra, nefis köfte kokusuyla kendimi açlık dürtülerimle iteleyerek kaldırıyorum. Yarım ekmekten az büyük içi köfte dolu yemeğim, yanında bol domates, biber ve soğanla tepside duruyor. Nefis el yapımı köpüğü taşan ayran da yanında.
Kız, koca ekmeği aç bir kurt gibi iki eliyle tutmuş, yanaklarından dökülen soğan, biber parçalarına, köftenin burnuna bulaşan yağına aldırmadan götürüyor. Çok aç olduğu belli, garibin.
“Adın ne senin? Kimi öldürecektin o tabancayla? Kimden aldın bu silahı? Okula gidiyor musun?”
“Adım Kader. Babamı öldürecektim. Adamın biriyle yattım, o verdi silahı. Okula ilkokuldan sonra gitmedim, abi.”
“Kader, sen kaç yaşındasın ve nüfus cüzdanın nerede?”
“On beş yaşındayım abi. Nüfus cüzdanım o babam olacak dümbükte abi”
“Sana, çay söyleyeyim mi? Karnın doydu mu?”
“İçerim abi. Doydum, sağ olasın.”
Çaylar gelince daha konuşkan oldu Kader. Doğu Anadolu’ dan hep beraber İstanbul’a gelmişler. Dümbük dediği babası, iki evliymiş. Birinci karısından beş çocuk, ikinciden beş daha (Bu herifin testislerini bağlamak gerek)...
Hep beraber büyük bir gecekonduda oturuyorlarmış. İlk olarak, büyük oğlan (birinci karıdan) bu kızla ters ilişki kurduğunda, zavallım on iki yaşındaymış. Ne ilk anne, ne kendi annesi, ne de baba bu sapıklığa ses çıkartamamış. Büyük pislik askere gidince, ikinci şerefsiz oğlan görevi devir almış. Üstelik, bir küçük kızı daha ilave ederek. Tabii kızlık mızlık hak getire ( Bu masal o sıralar beni nasıl sarstı anlatamam. Kızın yalan söylediğini düşünüyordum.).
Sonra, son bir yıldır baba da kadroya ilave edilmiş. Hem Kader’i, hem de henüz on dört yaşında olan kardeşini hem baba, hem de iki numaralı pislik kullanırken, birinci oğlan askerden izin alıp gelmiş. Hareminin dağıldığını görünce, babayı ve kardeşini iyice bir dövdükten sonra Kader’le ve serpilen küçük kız Kadriye ile yeniden kurmuş düzeni.
Her gün tecavüz, her gün dayak ve para bulmaları için fahişeliğe zorla teşvik... Buna bir kız, bir kadın, nasıl dayanabilir? Bu sapıklara ceza verecek bir makam var mıdır? Bilemem.
Annesinin de fuhuşa sürüklemesine ramak kalmış. Birinci karısını da işe göndermesi için kocasına karşı çıkması üzerine demirle dövülen kadın, ağır yaralanmış. Ananın kazanması gereken para da Kader ve Kadriye’ye yüklenince, babayı öldürmek için bir yerlerden bulduğu silahla yola çıkıyor Kader. Sonunda da, sabıkalı bir adamla üzerinde silah olduğu halde yakalanarak durdurulabiliyor.
“Kızım, bu pislik herif nerede bulunabilir?”
“Surlarda abi. Hemen şu alttaki surda”
İnanamıyorum, kızın bahsettiği yer araçla bize iki dakikalık yerde. Hadi, düş önümüze diyorum. Sahil yoluna çıkıp, sarayın alt kısmına isabet eden surların önüne geliyoruz. Yerde ağzı demir parmaklıklarla kaplı altmış santimetre çapında bir deliğin önündeyiz. Kız burayı iyi biliyor. Demir parmaklığı iki eliyle açtığında demirlerin önceden kesildiğini, göstermelik olarak durduğunu anlıyoruz.
Gecenin karanlığında fenerle üç metre kadar sürünüp o delikten geçerek, büyük bir mahzene ulaşıyoruz. İçerisi yakılmış ateşlerin aydınlığı ve yoğun bir esrarlı sigara dumanıyla kaplı. İnsanlar kadınlı erkekli, yarı çıplak ve kafaları oldukça demli. Yirmi kişi kadar var.
Köfte pişiren adamın babası olduğu belliydi. Esrarlı sigara çekip kendinden geçen kadın ve erkekler yabani bakışlarla bizi süzüyor.
Kader, babasına yaklaşarak ,“ Anneme nasıl kıydın, kadın yürüyemiyor şerefsiz” dediğinde, adam gülerek, “Bana karşı gelmeseydi, o orospu anan” diye cevap verdi.
“Bu kızın anlattıkları doğru mu? Senin oğlanlar tecavüz etmiş, sonra da sen. Doğru mu?”
“Hee, n’olucak? Sana ne ki? Alan razı, satan razı. Kız, sen değil misin oğlana kikirdeyen?”
Adam esrarlı sigarayı içine doldurup boşalttıkça, koca mahzen (surlarda savaşan askerlerin yatakhanesi) yanan ateşlerin alevlerinden ve dumanla kaplı boğucu havadan daha da esrarengiz ve korkunç görünüyordu.
“Ulan, sen ne ahlaksız herifsin. Hiç utanmadın mı, kızına bu sapıklıkları yaparken?”
“Ne utancam be. Önüne gelen düzmüş. Bize gelince mi?”
İşe bak, çok yorgunum ve bu herifi iyi bir dövmek istiyorum. Ama adam çok kötü durumda. Kolları jilet kesiklerinden kabuklu yaralarla dolu. Göğsünde derin bir kesik daha var. Elimde bile kalabilir. Zaten, çıplak olan üst tarafında kemikleri sayılıyor zayıflıktan.
Ensest ilişkiyle ilk defa karşılaştım. Yani, aile içi cinsel sapkınlık. İstatistikler Türkiye’de yüzde beş oranını buluyor. Ama biz hiç duymuyor, hiç görmüyoruz. Çünkü, hep gizli ve baskıyla oluyor. Sessiz ve suskun.
Çok çocuk, çok kadınla iç içe yaşamak. Buna bir de, yoksulluk ve cahillik eklenince güzel kızı neden başkasına vereyim, gibi bir sapkın düşünce doğuyor.
“Bu çiçeği ben ektim, ben büyüttüm. Öyleyse neden ben koklamayayım?”
Toplumun büyük bir hastalığına asla gözlerimizi kapatmamalı, bu duruma düşen kadın ve kızlarımıza yardım elini uzatmalıyız.
Çocukları belli bir yaştan sonra ayrı odalarda yatırmalıyız. Tabii üç odanız var ve altı çocuğunuz olduysa, ne yaparsınız bilemem.
Sonra o deliği polis bastı ve hepsini tutukladı bizim ihbarımızla. Ama adam hiç ceza almadı. Kader ise serbest bırakıldı. Silaha da el konuldu. Yaşı tutmuyor, cezai ehliyeti yok, denildi.
Şimdi, Kader ve Kader’cikler ne yapıyordur? Yine devam mı acaba?
Sizin kızınızla evlenip, onu pazarlayan bir pezevenk düşünebilir misiniz? Veya bu adama ne yapabilirsiniz?
Allah affetsin. Allah affetsin
Allah, kimsenin başına vermesin.
Eyüp Yaşar OVALI 05.04.2012
YORUMLAR
Bu nasıl bir rezillik, Onlar insanmıydı? yok yok onlar insan kılığında tarifi mümkün olmayan yaratıklarmış... korkunç, iğrenç vede kokuşmuşluk bu.. Kimbilir daha ne kokuşmuşluklar vardır gün yüzü görmemiş. İsterdim ki o deliğe kireç döküp kapatsaydılarda o veba gibi yayılmış olan ahlaksızlık orada çürüyüp yok olaydı... Çözüm mu olurdu? hayır belki ama azalırdı faali işleyen yaratıklar.... Kimbilir daha neler vardır sizin dağarcığınızda değerli yazarım, bence yazın yazın ki görülsün, duyulsun ve ibret alınsın..( Sakati yaşamak) GİBİ MESELA. O YAZINIZ TAM DERS ALINACAK BİR YAZI
Selam ve saygımla.
kukurikuu
iÇİMDE O KADAR YAŞADIĞIM VE ŞAHİT OLDUĞUM OLAY VAR Kİ.
iKİ UCU, PİS BİR DEĞNEK. YAZSAM YAZAMIYORUM , YAZMASAM İÇİMDE CİĞERİMİ DEŞEREK BENİ KANATIYOR. BAŞKA BİRİ, GECENİN O SAATİNDE SURLARIN YANINDAN BİLE GEÇEMEZKEN , BEN İÇİNE GİRMEK DELİLİĞİNİ GÖSTERİYORUM.AMA İYKİ GİRMİŞ VE BU ALEMİ DE GÖRMÜŞÜM. BU TOPLUM ASLA ENSEST İLİŞKİDEN VAZ GEÇMEZ. ÖLEN AĞABEYİN KARISI KARDEŞE HELAL DEĞİL MİDİR?
TEŞEKKÜRLER, SAYGILAR.
kukurikuu
böyle pis olaylara ,daha çok şahit oluruz.
Yorumunuz için teşekkürler.
Tezkereye 27 gün varken, bir astsubay ve arkadaşlarından yediğim dayağın sekiz günlük cezası tezkereden sonra gelince girdim sivil cezaevine.Yattığım ranzanın yanındaki ranzada altlı üstlü YILDIRIM VE YILMAZ adında abi kardeşler yatıyor. Suçları, YILDIZ ismindeki kız kardeşleriyle ensest ilişkiye giren babalarını planlayarak, vs. öldürmek. Mahkemelerinde istenen ceza idam... Bir babanın kız evladıyla ilişkiye girmesi, normal şartlarda olabilecek bir şey değildir, yani (özellikle de)uyuşturucu haplarla yaşanan kişilik bozulmalarının bir sonucudur bu sapıklıklar... O babanın ve kızların serbest bırakıldığı bir adalet sistemi, yalnıştır; her iki tarafın da mutlaka tam teşekküllü bir akıl hastanesinde, kati sonuç oluşturacak bir tedaviye tabi tutulmaları gerekirdi. Serbest bırakılmalarının sonucu eski ilişkilerin devam etmesini sağlamıştır... ve bir gün mutlaka iki taraftan bi,ri diğerine zarar vererek sonuçlanacaktır. SAYGIYLA
kukurikuu
Ne güzel yorum yapmışsınız. Her şey olup bitiyor ve şikayetçi ortada yok
Bu belanın kökünde, erkeğin bilinçsiz yalnızlığı ve kadınların ezilme
düzeni mi yatıyor dersiniz? Bu uğurda cinayetler işleniyor ama sebepler
açıkça ortaya konmuyor. Çünkü geride kalan mağdur.insan içine çıkamıyor.
Geri kalmış toplumlarda, daha fazla görülüyor.
Selam ve saygılarımla.