- 788 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
GÖKKUBBEDEKİ MİLLİ ŞUUR
1910 ‘dan itibaren Türk Milleti’nin kaderinde çok büyük değişiklikler olmuştur. Bu değişiklerden en önemlisi; üç kıtaya hükmetmiş bir devletin sözüne kimsenin itibar etmediği bir zamana girilmiştir. Selçukludan Osmanlı’ya geçiş, bir uç beyliği ile olmuştur. Bu ;Avrupalıların çoban Osman dedikleri Osman Bey ve Osmanlı beyliğidir. Beylik dünyaya hükmeden bir devlet olmuştur. Her dilden, her dinden, her ırktan insanları devlet çatısı altında barındırmış ve hiç ihtilaf görülmemiştir. Ta ki sinsi iç düşmanların dış güçlerle birleştiği zamana kadar. Bunun dışında; herkes bu devleti âli himayesinde rahatça örf, adet, töre, dil ve dinlerini korumuştur.
1910’ dan sonra dünyada birçok büyük olaylar olacaktır. Rusya, Avrupalılar, Almanlar ve bazı devletler içten içe kaynayacak ve savaş çanları çalmaya başlayacaktır. İngiliz entrikaları, Fransa’nın hırsız zihniyeti, Yunanlıların kini; dünyanın başına bela olacaktır. Osmanlı dönemindeki bazı aydınlar bu kaynamayı çoktan fark etmiş ve kendi küçük guruplarını teşkilatlandırmaya başlamışlardır. Bunlardan en istikrarlı olanı, günümüze kadar çizgisinden hiç sapmadan gelen Türk ocaklarıdır. Devleti âlinin iç düşmanların istilasına uğradığı, dış düşmanlarında artık diş gıcırdattığı bir dönemde kurulan Türk Ocakları.1910’ dan sonra fikren Türklüğün en güçlü savunucusu ve dinen mukaddesata en büyük hizmeti veren bir kuruluş olmuştur.25 Mart 1912 de kurulan Türk ocakları; yüzüncü yılını kutlamaktadır. Bu teşkilat fikir çizgisini hiç bozmamıştır. Kurulduğunda nasıl bir görüşe sahipse şimdide aynı çizgide devam etmektedir. Böylece asırlık hizmet çınarı olmayı başarmıştır.
1900’lü yıllarda; Milli varlığımız ciddi bir erozyona uğramış ve ciddi tehdit altına girmiştir. Bu ciddi tehdit, Rusya’nın komünizm sevdası yüzünden epeyce bir tehlike haline gelmiştir. Türk tarihinde kritik dönemlere girilmiştir. Bu şu anlama gelmektedir. Artık padişahlık bir ciddi yara almış, yeni akımlara kapı aralamıştır. Türkler için en cazip olan ise Türkçü akımlardır.Pek çok aydının dediği gibi’’Türk milliyetçiliğinin fikri bir tercih, edebiyat ve tarih konusu olmaktan çıkarak, siyaset ve toplum hayatını birinci derecede etkiler duruma gelmesi yaşanan şartların doğal sonucudur. Bu nedenle Türk Ocağı kuruluşundan itibaren milli şuur sahibi aydınlar ve gençler arasında büyük ilgi gördü. ‘’Islahat fermanlarıyla güçlenen içerideki gayri Müslimler cesaretlenmiş içten içe kaynayarak kendi tabi oldukları ırkların devletlerini bağımsız kılma ve yeniden kurma çabalarına girmişlerdir. İkinci meşrutiyet ile beraber Osmanlı merkeziyetçiliğini savunan Türk aydınları anladılar ki artık dünyada her millet ve devlet milliyetçilik akımlarıyla toparlanmaya çalıyordu. Bu fikir bizde de revaçta olmaya başladı. Akabinde 25 Mart 1912 de Türk ocakları kuruldu. Bu Türkçülük akımları ülke dışında kurulan ve siyasallaşan Türkçülük akımı ile birleşerek güçlendi.Maksat Türk İnsanını: ‘’Milli kültür ve şuuru ile bilinçlendirmek, İslam ahlak ve faziletiyle süslemektir’’Diğer bir deyişle; okul olmayan ama okul gibi milli görüşlü insan ve aydınların yetişmesini sağlamaktır. Türk ocaklarının milliyetçilik anlayışını kaba milliyetçilik ile karıştırmamalıyız. Daha açık bir tabirle Nazilerin kafatasçılığı ile karşılaştırılmamalıdır.
Ortak yaşam birliklerimizden, sevgiyle kucaklayan devlet anlayışımıza, hoş görü atmosferinden, varlığımızı üstün bir güçle devam ettirmemize kadar, her ferdini kucaklayan korumacı güveninden, gök kubbe şemsiyesine kadar her ayrıntıyı düşünen bir anlayışın ortaya koyduğu bir mefkûredir. İşte bizi şark kurnazlığından, balkan mağlubiyetinden koruyan ve ayağa kaldıran irade bu saydığımız iradedir.
Türk aydınlarımız gittikçe güçlenen bir siyasi akım haline gelen Türk İslam sentezine yol açmak maksadıyla 25 Aralık 1908’de Türk Derneği adı altında bir dernek kurdu. Bu dernek İstanbul’da faaliyet göstermeye başladı. Bu dernek stratejisini içerde Türkçülük olarak belirlemişse de Osmanlının tesirinden tam çıkmış sayılmadı. Çok da uzun ömürlü olmadı. Hatta kısa zamanda Türk cemiyeti adı altında birde dergi çıkardı. Yabancı ülkelere tahsil etmeye giden Türk gençleri Türk yurdu diye bir dernek kurdu. Bu dernek basın ve yayın yoluyla halkı aydınlatmaya ve bilinçlendirmeye çalıştı. Türk yurdu diye birde geniş kapsamlı dergi çıkardı. Türk Gücü derneğinin kurulmasındaki esas maksat Türk ocakları kapatılırsa faaliyetleri oradan yürütmekti, maksadını da şöyle belirlemişti “Adımız Türk Gücü, şiarımız; Türk’ün gücü her şeye yeter, maksadımız; soyumuzu huyumuzu düzelterek atiye tam manasıyla bir er yetiştirmektir. Zaman zaman kesintiye uğramışsa da bu mefkûreden hiç taviz verilmemiştir. 1919’dan sonra Sevr antlaşmasının etkisiyle istilacı güçler Türk ocaklarını halkı aydınlattığı milli şuuru verdiği gerekçesiyle kapatmaya başladı. Kapatma epeyce bir zaman sürdü. Kurtuluş savaşının kazanılıp cumhuriyetin kurulmasıyla yeniden doğan Türk ocakları savunduğu davanın kutsallığını ve büyüklüğünü her zaman canlı tutmuş ve Rusya’nın dağılması ile arzuladığı, görmeyi yıllarca beklediği Türk illerinin bağımsızlığı adeta bir rüyanın gerçekleşmesi gibi olmuştur. Batılı; psikolojik olarak Türk İslam sentezini kendi kültür ve dinlerine rakip olarak görmelerinden dolayı hep hedef olarak Türkiye’yi seçmiştir. Türk insanı batılının bu rekabetini bilmeli, kültürel alanda, ekonomik alanda ve siyasal alanda güçlü olmalıdır.
Türk ocakları kendine düşen kültürel siyasal uyarılarına devam etmeli ve mefkûreyi canlı tutmalıdır. Bu amaçla 10 yıldır düzenlediği bilgi yarışmalarını da fırsat bilerek Türk mefkûresini genç dimağlara belletmeli ve unutturmamalıdır. Şahsım altı yıldır bu yarışmalarına öğrencilerimizin katılması hususunda çaba sarf etmiş ve desteklemişimdir. Yüzüncü yılında yapılan bilgi yarışmasına, Milli Zafer İlköğretim Okulu olarak katıldık. Eskişehir ikincisi olduk. Yarışmaya katılan öğrencilerimize her türlü desteğini esirgemeyen müdür yardımcısı K.Sinan Bör beyefendiye; Türk ocaklarına ve emeği geçen jüriye, soruların hazırlanmasında emeği geçen fikir adamlarına sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum.Bu duyguyu bize yaşatan örencilerimin alınlarından öpüyorum.Her insanın yaşadığı ülkeyi sevmesi,bayrağına canı gibi bakması,Bu ülkede yaşayan bir Türk insanı olarak ülke için fikri ve fiziki gücünü sarf etmesi gerekir.Her Türk insanına düşen görev budur.
MEHMET TALİP BİLGİL
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.