- 721 Okunma
- 9 Yorum
- 0 Beğeni
HUZUR EVİ 5
Suna Hanımın gözleri yolda kalmıştı. Nerdeyse beş dakikada bir saatine bakıyordu. Beş dakika önce baktığından sadece üzerinden 5 dakika geçmişti saat 1.20 olmuştu. Nerede kaldılar diye telaşlanmaya başlamıştı ki, kapıda oğlunu gördü. Kucağında küçük kızı vardı, dört yaşındaki oğlunun da elinden tutmuş geliyordu. Suna hanım hemen oturduğu koltuktan sevinçle kalktı, oğluna doğru yürüdü.
Oğlunun kucağından küçük torununu aldı. Yüzüne baktı çok güzel bir bebekti. Bağrına bastırdı kokladı, mis gibi cennet kokuyordu. Daha 3 aylıktı ve babaannesi ilk kez görüyordu. Bebek ağlamaya başladı, oğlu’’ağlama kızım babaanne o yabancı değil, bir gül bakayım babaanneye’’ dedi. Bebek babasının sesini ve kendisine gülümseyen yüzünü görünce sustu, sanki anlamıştı. Diğer torunu babaannesinin eteğinden çekiştiriyordu.
Kendisine de sarılmasını, öpmesini bekliyordu. Babaannesi onu baktı, ‘’aman da aman benim yakışıklı oğlum da gelmiş’’ dedi. Torununu sevgiyle kucakladı, yanaklarından kocaman sevgiyle öptü. Sıra oğluna gelmişti, oğlu annesinin elini öptü. Annesi de oğluna sevgiyle sarıldı, yanaklarından öptü.
Suna Hanım çok mutluydu, ailesi yanındaydı. Küçük torunu kucağında, diğer torun yanına oturtmuştu. Oğlu da karşısında oturuyordu, bu yaşlılığında daha ne isterdi. Oğlunla sohbet etti, torunlarını sevdi. Çok güzel bir gün ve çok mutluyum diye içinden geçirdi.
Ahmet Bey cebindeki kadife kaplı kutuyu okşarken kapıdan içeriye Gül Hanım girdi. Ahmet Bey görür görmez ayağı kalktı. İçinden ‘’güneş gibi parlıyor ve ruhumu içimi ısıtıyor ‘’dedi. Ahmet Beyin yüzünde güller açmıştı. Gül Hanım , Ahmet Beyi görünce gerçektende yüzü parlamış, aydınlanmıştı. Gül Hanım içinden’’ben bu yaşta aşık oldum galiba, iyi ki de onu tanımışım’’dedi. İkisi de ellerini uzattılar tokalaştılar, her ikisinin de elleri sıcacıktı ve heyecandan terlemişlerdi. Salonda ki koltuklara karşılıklı oturdular. Gözlerinin içi gülüyordu, birbirilerine sevgiyle baktılar.
Salonda masaların olduğu bölümde, bir sandalyede oturan ve ellerini masaya koymuş vaziyette düşünceler içinde olan Rıdvan Bey vardı. Kaptan geceki kabus dan çıkamamıştı. Başını öne eğmiş kimseye göstermeden ağlıyordu, suçluluk duygusundan kurtulamıyordu. Hepsi benim suçum diye mırıldanıyordu. Birden bire ‘’her ne olursa olsun sizin suçunuz değil’’ diyordu. Sesini duyduğu kişi Kaptana mendil uzattı. İki masa ileriden onun ağladığını görmüş, üzülmüş ve yanına gelmişti. Kaptan mendili aldı, başını kaldırdı, karşısında Yaren Hanım vardı. Teşekkür etti, gözyaşlarını sildi ve masasına buyur etti.
Hasibe Hanım etrafına bakındı. Birçok kişinin ziyaretçisi gelmişti. Etraf da gülümseyen mutlu insanlar, ortalıkta dolaşan, gülüşen çocuklar vardı. Hasibe hanım birden bire yıllar öncesine gitti. ‘’Eğer yaşasaydılar, belki benimde böyle torunlarım olabilirdi’’ dedi.
Doğuda ki köyün birinde kocasıyla birlikte öğretmenlik yaparken hamile kalmıştı. Karı koca çok mutluydular, bebekleri olacaktı. Bu çok güzel bir şeydi ve çok mutlu olmuşlardı. Doğum kışa denk geliyordu. Kocasıyla ikisi, kışın doğumun nasıl olacağını düşünüyorlardı. Kışın kar yağdı mı, nerdeyse altı ay kar kalkmazdı. Yollar kapanır, dünyayla bağlantı kesilirdi.
O sene kış çok çetin geçmişti, her taraf kar altındaydı. Hasibe Hanımın doğumu yaklaşmıştı, köyde yaşlı bir ebe vardı. Bu köydeki bütün çocukları nerdeyse o doğurtmuştu. Öğretmenlerin çocuğunu da o doğurtacaktı. Bir akşam saati sancı başlamış, doğum yaklaşmıştı. Kocası hemen ebeyi çağırdı. Bebek ters duruyordu. Önce bebeği doğum durumuna yani düz duruma getirmesi gerekiyordu. Karnını bastırarak bebeği anne karnında düzeltti. Doğum başlamıştı. Bebek gelmiyordu bir türlü, ebe kordonun dolandığını anladı. Hemen kordonu boynundan sıyırdı, bu saatler sürmüştü. Saatlerdir ebe doğumla uğraşıyor bebeği sağ salim doğurtmaya uğraşıyordu.
Bebek doğmuştu çok zor da olsa ama mosmordu. Anlaşılan kordon önceden dolanmıştı. Ebe bebeği doğru pozisyona getirmek için uğraşırken kordon boğazını sıkmıştı. Bebek nefes alamamıştı ve boğulmuştu. Ebe poposuna tokat attı ama sesi çıkmıyor, ağlamıyordu. Ebe ne yaptıysa bebek nefes almıyordu, yapılacak bir şey yoktu, bebek ölmüştü.
Hasibe Hanım ve kocası yıkılmışlardı. Kar yolları kapatmasaydı belki hastanede bebekleri yaşayabilirdi. Aradan yıllar geçmişti, bebekleri olsun çok istemişlerdi ama bir türlü olmuyordu. Sonunda yetim haneden evlatlık almak istediler. Çok güzel bir kız çocuğu aldılar, daha bebekti. Çok mutlulardı her şey mükemmeldi. Bu mutlu yıllar 10 yıl sürdü, kızları 11 yaşındayken hastalandı. Kasaba doktoru, çocukta kötü bir şeyler olduğundan şüphelendi ve büyük şehre hastaneye sevk etti. Orada da lösemi olduğu anlaşıldı. Çok uzun bir tedavi sonucunda kızları başaramadı ve hayata yenildi. İki çocukları olmuştu, ikisini de kaybetmişlerdi. Allah onlara iki kez evlat acısı yaşatmıştı. Sonra bir türlü eskisi gibi olmadılar. Kocası bu acıya fazla dayanamadığı için genç denilecek yaşta vefat etmişti.
Hasibe Hanımın gözleri doldu. Birden bire başında Sadık Beyi güzel ve gülen gözlerle kendisine bakarken gördü. Oda ona gülümsedi ‘’iyi ki de buradayım, yalnız değilim ve yanımda sevdiklerim dostlarım var’’ diye içinden geçirdi. Neşeli bir sohbete başladılar, her ikisi de birbirilerine gülümsediler.
Ahmet Bey, Gül Hanımın ellerini tuttu, gözlerinin içine baktı. O kadar güzel bakıyordu ki, karşısındakinin içi ısınmıştı ve Ahmet Bey söze başladı. ‘’Gül Hanım af edersin Gül internette tanıştığımız o gün sana sanki içim akmıştı. Seni ilk o gün görmesem de sevdim ve hep aklımda az sonra söyleyeceklerim vardı. Sonra o ilk yüz yüze geldiğimiz o gün, seni ilk gördüğüm o gün kesin kararımı verdim. Seninle evlenmeli sen karım olmalıydın, ama bir türlü cesaret edip soramadım. Bu yaşta olur mu deme oluyormuş demek ki, bende inanmazdım ama sana aşık oldum. Evlen benimle’’ dedi. Cebinden kadife küçük kutuyu çıkarttı ve kutuyu açtı. İçinde bir yüzük vardı.
Gül Hanım da başını salladı ‘’evet kabul ediyorum. Seninle evlenmeyi bende çok istiyorum. Bende bu yaşta aşk olur mu derdim ve önceleri aşık olmaktan utanıyordum. Evet bende sana aşığım ve seni seviyorum. Seninle evlenmeyi de çok istiyorum’’ dedi. Ahmet Bey yüzüğü sevdiği kadının yüzük parmağına taktı.’’Neden alyans veya yüzük bu parmağa, yüzük parmağına takıldığını biliyor musun sevgilim. Bir tek bu parmağın bir damarı taa kalbe gidiyormuş da ondan’’ dedi. İkisi de birbirileri ne sarıldılar. Ahmet Bey Gül’lünün yanaklarından sevgiyle öptü.
Ahmet Bey ‘’hey arkadaşlar beni dinleyin’’ diye yüksek sesle bağırdı. Herkes o tarafa baktı. ‘’Ben Gül Hanıma evlenme teklif ettim ve kabul etti. Biz evleniyoruz’’. Gül hanımın elini tuttu kaldırdı, herkese yüzüğü gösterdi. Herkes alkışladı,alkış tufanı koptu, tebrik ettiler. İleriden Hülya hanım ‘’o zaman bu akşam sözümüz var desenize bir eğlence tertipleriz. Sözlünüzde kalsın bu akşam yemekten sonra söz eğlencesi yaparız’’dedi.
Ahmet Bey güzel sözlüsüne döndü’’lütfen kal’’ dedi. Gül hanım’’tamam’’ dedi. Ahmet Bey yüksek sesle herkese seslendi’’arkadaşlar akşama sözümüz var herkes davetlidir’’dedi. Oley, yaşasın diye alkışlar koptu.
Akşam olmuş yemekler yendi. Sıra söz eğlencesine geldi. Gündüz, Ahmet Bey, Gül Hanımla ve huzur evinden arkadaşları Suna hanımı ve Ali Bey’i alarak alışverişe gittiler. Alyanslar alındı, Gül’e çok şık bir elbise aldılar. Artık Gül diyordu sözlüsüne. Başka şeylerde aldılar ve her şey söz için hazırdı.
Yaren Hanım udunu aldı. Rıdvan Bey keman çalıyordu. Ali Bey bağlamasını aldı, Hülya Hanım da darbukasını dolabından alıp salona geldi. Orkestra hazırdı. Yaren Hanım eski bir sanat müziği şarkıcısıydı, ud da çalıyordu. Rıdvan Bey, kaptanlığı zamanında uzun deniz seferlerinde, yalnızlığına arkadaş kemanı olmuştu. Çocukken keman çalmayı öğrenmişti. Gemide canı sıkılınca, yalnızlık canına tak edince güverteye çıkardı. Denize karşı kemanını çalar, en acıklı nameler dökülürdü tellerinden. Ali Bey zaten eski aşıklardandı, bağlama çalmak onun için tutkuydu.
Orkestra tamamdı şarkı söylemek ise herkes severek yapıyordu. Şarkıcı sıkıntısı yoktu. İçlerinde sesi güzel arkadaşlar vardı zaten.
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
4.4.2012
YORUMLAR
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
teşekkürler
sevgiler
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
saygılar
Bahar sanada uğramış Eraycım. Mutluluklarla dolu bir sayfa olmuş. Benim de yüzüm güldü sayende. Çevremizde herkes mutlu olsa yaşamak ne kadar güzel olurdu di mi?
Emeğine sağlık canım. Sevgilerimle...
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
ÇOK TEŞEKKÜR EDERİM GÖNLÜ GÜZEL ARKADAŞIM
SEVGİLERLE
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
selam ve saygılar
Hüzünle başlayan, mutlu biten bir öykü okudum...
Kutluyorum Eray hanım.
Kadir Tozlu
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
teşekkürler okuyan gözlerinize sağlık
selam ve saygılar
hoş bir yazı olmuş mutlu bir birlikteliğe doğru gidiyorlar onlar orda mutlu olunca bizde onlar adına burda mutlu oluyoruz tatlı anlatımdı emeğinize sağlık saygılarımla selamlar
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
selam ve saugılar
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
sevgilerim ve selamlarımla
Yazı dizinizi kaçırmışım...Bu bölüm çok güzeldi...Diğerleri için vakit buldukça okumaya gayret edeceğim..Tebrikler değerli yazar...selamlar
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
TEŞEKKÜRLER
SELAMLAR BENDEN DE SİZE