- 838 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Yunus gibi
Annem.
-Seni Kadir beyin oğluna istiyorlar. Bizce de uygundur. Bu gün seni görmeye gelecek çocuk. Ağabeylerinle aynı okulda okumuşlar Onların rızası var. Bende, anne sini tanırım. İyi bir hanımdır. Kadir ustayı da Sevmeyen yoktur. Usulen bir konuşup bana fikrini bildir. Ailemizin onayladığı birisidir, anlaşa bilecekseniz olsun bu iş. Allah hakkınızda hayırlı olanı tecelli ettirsin demişti. İki saat kadar sonra sen gelmiştin. Daha görür görmez içim ısınmıştı sana. Epey konuştuktan sonra ismini sormayı ancak akıl etmiştim. Sen Hülya deyince de hem şaşırmış hem de çok gülmüştüm. Ben, erkek ismiyle bir kadındım. Sen, kadın ismiyle bir erkektin. Evliliğin tümüyle Allahın bir hikmeti olduğunu alnıma perçinliyordu bu görüşme adeta. Sen, . “Bu ismi sevmemin bir sebebi de İnsanları mutlu ediyor olması, diyerek başlamıştın anlatmaya. Yeryüzünde Yaratılmış her ne var ise bir hikmetle yaratılmış, hakikati bilinemeyen eşyanın, tanım ve tarifi için; Hazreti Âdem’e kelam ilmi hediye edilerek; Mevcudat isimlendirilmiştir. İsimler manadan uzak fakat manayı tetikleyici kılınmış, tüm kâinat bir mana sırrı ile insicam içinde birbiriyle ilintili kılınmıştır. Mevcudatı, canlı, cansız diye kategorize ederek, Her yaratılana ait bir his ve İnsanoğluna münhasır Ruh üflenmiş. Melekler ve cinler âlemi dışında, hissedilebilir ve beş duyuyla algılanabilir, Bir kâinat yaratılmıştır. İsimler, varlıkları doldursun diye değil, sadece varlıkları Tanıtmak ve Çağırmak için konmuş olup, mana âleminde isimlerin hiçbir ehemmiyeti yoktur. Bir bahçe gibi düşün dünyayı. Envai tür çiçek ve otlarla bezeli bu bahçedekilerin tümü; Vahdet sırrı ile bahçe olarak bilinirler. Bahçe tüm güzelliğiyle bir manzara oluştururken; Bahçedeki her ot, çiçek, toprak zerresi ve solucan kelebek vesair böcekler bahçenin vahdetini sağlar. Tek başlarına hiçbir şey ifade etmez hiç birisi. Tıpkı bunun gibi. Yeryüzün de, İnsanoğlu da kendisine etiket olan ismin içini güzel amel ve ahlak ile doldurarak Kuru bir isimde anlaşıla bilir bir mana oluştura bilecek kudrettedir. Bu kudret ve kuvvetin anlaşılabilir olması içinde kâinatta yaratılmış canlı cansız her şeye şartsız ihtiyaç vardır. Kendisinden Adaletin beklendiği insan da, yaratılışına uygun davranılsın diye yaratılmış diğer mahlûkatta; Varlık esasını ihata etmek için var edilmiştir. Aslanda, farede aynı soydan gelir. Fare gibi babayiğit dendiğini hiç duymadım. Bu hiçbir aslanın pısırık olmadığından değil. Sadece ekserisinin cesaretli olmasından kaynaklanan bir sonuçtur. Kendisine Hayvan dendiğinde kızan insanoğlu aslan dendiğinde gurur, köpek dendiğinde sinir hissediyorsa, henüz yaradılış gayesini kavramamış. İsim ve ben noktasında kalakalmış demektir. Belki sonuç olarak, erkek ismi değil lakin bu benim kusurlu olduğum anlamına gelmez. Belki komik olacak fakat. Hacet giderilen yere Tuvalet (W.C.)diyende, Tümüne birden tuvalet dediği, giysiyi giyende yine bizleriz. Bunun için. Bana Hülya denmesinin Kendimce hiçbir mahsuru yok. İnsan müştereğinde; İsmin ne olduğuna bakmak insanın şahsi zaafıdır. Hatta Bir hikmetle Hülya denmesi belki yeryüzündeki bir manayı diriltmem teçhiz etmem için verilmiştir. Yoksulluk yüzünden Kasabaya inemeyen Babamın, ölen Ablamın Kimliğiyle beni yaşamaya mahkûm etmesi de belki bu sırrın sadece bir parçası. Muhakkak ki en doğrusunu Allah bilir. Benim bilmem gereken. Neden Hülya olduğum değil. Anlamı; Yalan, Uyku ile uyanıklık arasında görülen şeyler olan bu ismim. Hayatın geçici bir rüya olduğu. İnsanın yeryüzünde Gurbette kaldığı Dünyaya dair yaşadığı her şeyin Vatani asliye ulaşmak için birer rüya olduğunu anlamam ve bunu kavramam içindir. Neden Hülya olduğum değil bu kuru sözün içini ne kadar doldurduğum önemli olmalı bence. Hatta son olarak şunu söyleyeyim. Benim asıl adım İnsan Ve İsmim insanlara verilen isim olması hasebiyle beni yeterince mutlu ediyor. Kaya, sarp, Kezban, Âsiye, gibi anlamsız ya da çirkin anlamlı isimlerden birinin olmamasına da ayrıca, seviniyorum. Sanıyorum insanlar asiye’nin isyan eden kezban’ın ise yalancı demek olduğunu bilmiyor. İsmim ne olursa olsun muhakkak bir lakap ile çağrılıyorum. Hüloş, Mamoş, Mito, Fatoş, Muzo ilk aklıma gelenler. İnşallah aklında ismimle yer ederim ve beni hep Hülya diye çağırırsın. Demiştin. Konuşmanı aklımda kalıcı kılanda sanırım en son benzetmelerin olmuş sana hak vermiştim. Hem hayatımda duymadığım kadar güzel ve akıcı konuşman sana biraz daha hayran olmamı sağlamış Ne çok şey biliyor diye için, için sana karşı saygı duymuştum. Sadece Konu komşunun alay etmeleri beni ilk yıllarda çok rahatsız etse de. Sana da ismine de zamanla alışıp sevmiştim. Heeeeeyyyyy gidi günler hey yy. Nasılda gelip geçti zaman. Diyerek çalan zile doğru ayaklanıp kapıyı açmaya gidiyordu Adnan. Bense Çocukların geldiğini anlamış heyecan içinde yeni olacakları bekliyordum. İçeri giren boynuma sarılıp öpüyordu sadece. Ne bir garipseme ne bir şaşkınlık Hiç ama hiçbir şey yoktu dikkat çekecek.
Artık şundan emindim. Hakikaten Hülya suretinde Adnandım ve Hülyaydı adım. Yapacak hiç ama hiç bir şey yoktu benim için.Hem haklıydım da, yukarıdakileri ben anlatmışsam, beni bile ikna edecek kadar net ve güzel anlatmışım.
Kendi kendime…
-eeee Oğlum Adnan hadi hayırlı olsun. Bakalım Hülya olmak sende neleri nelere çevirecek. Yep yeni bir hanımın taptaze bir hayatın var. Diyerek yerimden kalktım. Kendime oğlum derken yüzümdeki tebessümü görmenizi isterdim.
İyide bu arada Hülya kendi isminin erkek ismi olduğunu bilmiyor muydu? Kırk yıl bana etiketlik eden ismime nasıl adapte olmuş onu nasıl içselleştirmişti. Tekrar geri dönüp aklımdaki bu soruya cevap aradım.
-Son bir soru daha sormak isterdim.
-Evet buyur?
-Sen ismin neden Adnan? Bunun var mı izahı. Hafif tebessüm etti. Desene yine en başa döneceğiz.
-En başa derken? Deyip duraksamıştım. O geceyi mi kast ediyordu yinemi hata yapıyorum diye bir an duraksadım. O da bu esnada anlatmaya başlamıştı.
-Evet, Annem bana hamile kalmadan çok önce. Bir rüya görmüş ve sabah uyandığında Onu babama Anlatmak istemiş. Kahvaltı için oturduklarında ikisi birden
-Allah hayırlara tebdil eylesin bir rüya gördüm ki sorma? Demişler. Sen anlat, yok sen anlat arasında. Erkek olması sebebiyle Önce babam rüyasını anlatmış. Bu rüyada Bir yolcu Babamlara misafir olup; Bir kız çocuğunuz olacak ve ismini Adnan koyacaksınız. Demiş. Bakışıp gülüşmüşler. Annem aynı rüyayı bende gördüm diyerek adamı tarif ettiğinde. Babamda onaylamış. Evet, evet benim rüyamdaki de aynı insandı diye. Bu rüyadan sonra Annem birkaç kere hamile kalmış fakat çocukları hiç yaşamamış. Ya doğar doğmaz, ya da üç beş yaşında ölmüşler. Çocukları yaşasın diye çözümler aramışlarsa da bir sonuç vermemiş. Belki Rüyamızdaki ismi koyarsak yaşar deyip ben olunca ismimi Adnan koymuşlar. Öylede olmuş. Babam bu yüzden bana kızım bile demez hep ismimle hitap ederdi. Bunu sana bende, annemde defalarca anlatmış olmamıza rağmen, hala merak ediyor olman, hala hasta olduğunun belirtisi sanki. Hem sen hep demez misin gör takdirin işlerini ki. Hayatlar değişse de sonuçlar değişmiyor. Biz yanlış isimlerin Nikâhla doğrulan beli olduk diye. Boşuna uğraştığımı bir kere daha anlamıştım. Takdir sahibi her şeyi takdir etmiş ben ettiğimle kalakalmıştım baş başa. Aklımda yeniden şekilleniyordu dünya. Yeni bir düzenle daha itinalı ve dikkat isteyen bir hayatın kapısının önündeydim. Bu arada hanım da çocukların sofrasını kurmuş ve giyinmişti.
-Ben hazırım Hülya istersen çocuklar gelmişken bir hastaneye gidelim.
-Yok, yok ben çok iyiyim sohbette iyi geldi. Getir bir şeyler yiyelim çocuklarda acıkmış olmalı.
-Ya ne olur ne olmaz iki dakika uğrasak?
-Gerek yok ben hiç olmadığım kadar iyiyim. Rahat ol. Çocuklar meraklı gözlerle ikimizin de yüzüne bakıyordu. Samet
-Ne oldu ki anne.
-Önemsiz oğlum baban bu sabah düştü de. Diyerek ona önemsiz kanaati oluşturacak bir izah verip tekrar soyundu ısrarının işe yaramadığını görünce.
-Sofra zaten hazır. O zaman mutfağa geçelim bizde.
Suspus olup, yemeğimizi yedik. Çocuklar ders çalışmak için odalarına çekildi ve hayat kendi rutininde akmaya başladı sanki. Sokağa çıkmaktan korkuyordum. Başkaca bir olumsuzluk hissetmiyordum kendimde. Ayağa kalkıp evin tüm odalarını gezdim. Çocuk odasına girdiğimde Çocuklarımı birer, birer, öptüm ve tekrar oturma odasına gelip oturdum.
Hanım sık, sık bana endişeyle göz atıyor ve dolanıp duruyordu, evin içinde. İçimde buruk bir hasretin yanı sıra tuhaf bir sevinç vardı. Sanki Hülyayı özlemiştim. Ama onun sadece sureten değişmiş olması da çok hoşuma gidiyor ve Belli belirsiz bir mutluluk yaşıyordum içimde. Kendime de şaşırıyordum. Bu kadar güzel bir hanımla beraberim ve Ona Şehvet duymuyorum hayret. Tüm hissettiğim beğeni ve hayranlıktan ibaretti. Bir bakıma kendimi test etmek için özel bölgelerine odaklanıyorduysam da dikkatim hemen dağılıyor kendimi ona karşı erkek hissedemiyordum. Aniden aklıma Nüfus cüzdanlarımız gelmişti. Yerini biliyordum koşarak yukarı çıkıp hanımın çantasından onları elime aldım. Çocukların Nüfus cüzdanları aynıydı heyecanla kendimin ve Hülyanın cüzdanlarını çıkardım. Onlarda gördüğümde Yaşadıklarımı yalanlamıyordu. Hülyanın resminin yerinde benim. Benim resmimin yerinde onun resmi vardı. Başkaca hiçbir bilgi değişmemişti. Yatağımızın köşesine iğreti bir şekilde oturup nüfus cüzdanlarını epey bir inceledim. Sonuç aynıydı. Yeni bir atraksiyonla tekrar çocukların nüfus cüzdanlarını almıştım.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.