- 772 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
yunus gibi
-aaa sen neden kalktın ki ya! Hemen yatağına geç. Bak sana kahvaltı getirdim bir şeyler atıştır. Neredeyse öğlen olacak kursağına bişey gitmedi henüz. Diyerek elindeki çay tepsisini yere bırakarak beni yatak odama götürüp dönüp kahvaltılıkları alıp tekrar geri gelmişti. İnanamıyordum o kadar sıradan davranıyordu ki.
-Hadi sen seversin bak Tereyağı sürdüm ekmeğe.
Anlamıştım. Ne varsa bende vardı. Ve bunları sorular asla çözemezdi. Hiç bişey yokmuş gibi davranmam en iyisi olur. Bakalım gelişen olaylar beni nereye taşıyacak. Diye düşünüp anlamaktan da kavramaktan vaz geçtim. Hem İnsanın yaşamadığını anlamasını beklemek zulümdür. Demişti Adnan rüyamda. O zaman beni anlamasını beklemem de benim yaşamadan anlamak istemem de zulüm olurdu. Demek ki. Yavaş yavaş kahvaltı ediyor bir yandan da Adnan’ın yüzüne hem merak hem hayranlıkla bakıyordum. Demek kadın olarak doğsam böyle güzel bişey olacaktım diye geçirdim içinden. Hiç yapmadığım bir şeyi yapıp.
-Seni öpebilirliyim. Dedim. Hiç cevap vermedi. Başını mütevazı bir şekilde Alnı dudaklarıma gelecek şekilde uzatıp bekledi. Kast ettiğim bu değildiyse de. Bozuntuya vermedim. Alnından bir buse aldım. Teninin dokusu da kokusu da değişmişti eğer bu Hülya idiyse.
-Beni hoş görürsen bişey sormak istiyorum.
-Tabii buyur da bu incelik neden ki. Dedi meraklı bakışlar arasında.
-Ben kimim? Hülya nerede?
-Hülya beni korkutuyorsun. İstersen komşuyu çağırayım. Böyle davranma ne olur gerçekten korkuyorum.
-Hülya mı? Ne hülyası yavv.
-Sen şimdi uyumaya çalış. Çocuklarda neredeyse gelirler. Dedi ve Kahvaltılıkları alarak odadan çıktı. Çıkarken yüzünde derin bir ıstırap vardı. Bana bir kere daha Hülya diye hitap etmişti ve O kadar emin çıkmıştı ki dudakları arasından bu isim. İnsan Hülya olmasa bile;Kendisinin Hülya olduğuna inanırdı. Kendimi kahvaltının ardından biraz daha güçlü hissediyor, hem her şeyi öğrenmek istiyor hem de içinde bulunduğum durumu tam kavramak istiyordum. Yataktan yavaşça sıyrılıp pijamalarımı çıkarıp elbiselerimi giyindim. Pantolonum birazcık sıksada ekseri elbiselerim bana uygundular. Yavaş yavaş merdivenlerden aşağı inerken evde bir değişiklik olup olmadığını da göz ucuyla takip ediyordum. Anlaşılan ben ve Hülya dışında değişen hiç ama hiçbir şey yoktu.
Evdeki düzen ve eşyalar tamamıyla aynıydı. Hülya mutfakta için, için ağlarken bir taraf tanda bulaşık makinesine akşamdan kalan bulaşıkları yerleştiriyor. Bir taraf tanda sanırım dualar ediyordu. Hafif solgun dudakları kıpır, kıpır oynuyordu. Geldiği mi hissedince elindeki son birkaç şeyi de alelacele makineye tıkıştırıp.
-Aman, aman. Beyimiz ayaklanmış bile. Geç, geç şöyle otur. Çay içer misin? Derken ellerini önlüğüne kurulamakla meşgul olarak, üzüntüsünü gizlemeye çalışılıyordu. Kimseyi üzmeye hakkım olmadığını bilsem de çok çaresizdim. Belki işe yarar düşüncesiyle…
-Hadi oradan iki bardak çay alıp gel de oturalım biraz.
-Tamam. Sen geç ben hemen geliyorum.
Çekyata oturmuş televizyonda dünden bu güne yansıyan haberleri izliyordum. Haberlerde aynıydı. Cinsel istismar. Terör ve kim, kime ne demişten ibaret; neredeyse bozuk plak gibi, aynı yerde sekip duruyordu haberler ben bildim bileli. Kumandayla birkaç kanalı karıştırıp zaten sıkkın olan canımın daha fazla sıkılmaması için Televizyonu kapatıp kumandayı diğer çekyata doğru atıp arkama yaslandım. Artık alışmıştım. Hülya’nın, Adnan haline elinde iki bardak çayın olduğu tepsiyle içeri girerken pembeleşen yanakları ve hafif solgun yüzüyle güzel ötesi güzel görünüyordu. Onu üzmemek için artık konuşmama kararı almıştım. Olabildiğince olgun davranarak soru sormadan sadece akıl yürütmelerle bu işin altından kalkacaktım. Başkaca yolu yoktu bence.
Çayımızı yudumlarken en çok merak ettiğim şey. Hülya (Adnan)nın Fiziki değişimini nasıl içselleştirdiği konusuydu. Eskisine kıyasla daha bir incelmiş birkaç santim daha uzamış ve çok güzelleşmişti. İçimden güzelliğinin farkında olsa benimle asla evlenmezdi diye geçiriyordum. Farkında olmadan gülmüştüm.
-Hülya, lütfen, böyle davranma? Dilersen Ali ağabeyleri çağırayım çocuklar gelinceye kadar beraber oturalım, hı? Ne dersin?
-Yok, yok ya! Bir şey yok. Gözüme çok güzel gözüktün. Sanırım kendimle gurur duydum sadece.
-İyi madem, ben çayları tazeleyeyim. Diyerek bardakları alıp salına, salına çıktı odadan. Bende her geçen saniye bu duruma adapte oluyordum. Pazı, basen ve göğüs kısımlarımda yanmaya benzer basit bir sancı vardı. Bunun dışında kendimi sağlıklı hissediyordum. Yorgunluğu saymazsak. Hanım elinde çaylarla geri dönmüştü. Test amacıyla. Nişanlılık ve evlilik günlerine dair bir iki anıyı konuştum onayladı demek ki mazi de değişmemişti. En azından hayata kaldığım yerden devam edebilecek olmanın huzuru kapladı içimi. Sevincim gözlerime nasıl yansıdı bilmem ama. Hanımın
-Çok iyi görünüyorsun. İyicesin değimli? Sorusu odadaki sessizliği dağıtmıştı.
-Evet, evet hamd olsun. Biraz yorgun gibiyim hepsi bu.Bu arada sana şu ismimle ilgili bişey sorsam???.Korkuyla gözlerimin içine bakarak.
-Ne var ki isminde?
-Sahi Hülya mı benim ismim.
-Şaka yapmıyorsun değil mi?
-Hayır, yemin ederim şaka değil. Sadece kendimi isimsizmiş gibi hissediyorum. Der demez şen bir kahkaha patladı odanın ortasında. Ardından utançla pembeleşti yanakları.
-Özür dilerim. Özür dilerim. Çok komik geldi. Boşta bulundum Hakikaten özür dilerim. Dedikten sonra. Evet, yıllarca buna kendimi alıştırmaya çalışmıştım. İlk defa ismini sorguluyorsun. Oysa hep savunur. Eşyada isim önemsiz derdin. Bu yüzden kaç defa kavga etmişizdir sayısını unuttum. İsminle hep gurur duyardın. Sana hülya demeye, sen olmasan beni kimse alıştıramazdı. İlk istemeye geldiklerinde seni beğenmiş olmama rağmen. İsmin yüzünden istememiştim de bunu duyunca sen gelip beni ikna etmiştin. Daha dün gibi aklımda her şey. Gözleri hafif yukarı bakarak o günü anlatmaya başlamıştı bile.
YORUMLAR
Değişik bir öyküydü.Yine de tam çözemedim.Hülya kendisini Adnan olarak hissetmiş ama nasıl
olmuş,derken anladım.. yıllar geçtikçe eşler birbirlerine benziyor. İlk kez nişanlandığımda bir insana
benzemek istemediğimden nişanı bozmuştum.
tebrik ve saygılarımla..