- 744 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
yunus gibi
-Hülya hayırlı sabahlar. Hişşşt Hülya haydi kalk. Alooo.
-hımmmm az dur yavv. Daha yeni uyudum zatennn.
-Hadi hadi kalk işe gecikeceksin.
-Manyakmısın nesin ya! Git başımdan. Allah, Allah !!
-Haydi, bak kahvaltı sofrası yerde Çocuklar yiyip çıktılar sende kahvaltını yapta, toplayayım sofrayı. Hadi amaaaa! Ben aşağı iniyorum bir daha yukarı gelmeyeyim Lütfen.
-Tamam tamam. Kalkıyorum diye onu uyandığıma inandırmak isteyip başımdan savacaktım ki. Bende kıyamet kopmuştu.
-Ana! Bu kadın bana neden Hülya der yavv. Yıldırım hızıyla fırladım yatağımdan. Hemen yanımızdaki banyoya attım kendimi kapıyı sıkıdan sıkıya kapatıp arkasına yaslanmış, soluk soluğa duruyordum. Her şey aynıydı banyoda. Sol yanımda oturaklı bir wc karsımda musluk üzerinde ayna sağımda çamaşır makinesi, onun yanında yıkanması için çıkarılmış elbiseler. Şuradaki, kirli dolabı. Yerdeki paspas. Çatı katının teras’a bakan küçücük penceresi. Her şey ama her şey yerli yerinde. Demek ki ben Yanlış duymuştum. İçime bir su serpilmişti.
-Karşımdaki aynadan da korkmuyorum desem yalan olurdu sanırım. Dün geceyi düşündüm kâbusu daha doğrusu. Oh, çok şükür ya! Demek ki her şey bir rüyaymış. Diyerek kıkır, kıkır güldüm biraz. Biraz ürkerek musluğa yaklaşıp elimi yüzümü yıkadım, musluğun suyu gayet sıradandı sevinç verici bir gelişme gibi algıladı içim. El alışkanlığı ile havluya uzanıp kapattım yüzüme. Bir güzel yüzümü kuruladım. Her zaman yaptığım gibi saçlarımı elimle düzeltmek için aynaya baktım. Yeniden başlıyorduk adeta şok olmak çok hafif bir deyim olurdu sanırım bu hali tarif etmek için…
-Aynadaki yüz benim değil. Bu benim yüzüm değil. Diye bir yandan söyleniyor, bir yandan da Deli gibi sağa sola kaçıyor, tekrar, tekrar aynaya koşuyordum. Hep aynı yüz. Uyanmak için defalarca yüzüme su vuruyor kendimi çimdikliyordum, ama nafile. Ayak patırtılarımdan rahatsız olmuş olacak ki Eşim aşağıdan.
-Hayırdır hayatım ne oluyor. Ne koşup duruyorsun ne oldu. Diye bağırdı. Ne demeliydim nasıl izah edilirdi bu durum. Hem neden eşim çok normal davranıyordu. Neden bana Hülya demişti. Uyandırırken. Aklımda vagonlarca sorular birikiyor her geçen saniye biraz daha panikliyordum. Sağa sola istem dışı koşuyor. Ateşe düşmüş gibi çırpınmaya devam ediyordum. İkide bir Aynanın karşısına geçip hayretler içinde geri püskürüyor saldırgan bir hayvan gibi hareket ediyor ve kimseye de saldıramıyordum. Aşağıdan eşim sürekli Seni bekliyorum. Dese de ben, ben değildim ki. Nasıl gidecektim. Uyandırırken fark etmemiş olabilirdi yüzümü. Aman Allahım zaten her şeyden korkan bir yapısı var. Ben bu yüzümle buradan aşağı insem Korkudan ölürdü zavallım.Allahımm ,Allahım ne olur bana Ve eşime merhameten beni bana çevir.Diye dualar ediyordum.Müthiş tuvalet ihtiyacının yanı sıra, midem bulanıyor ,sanki tüm eşya bana doğru hareket ediyor,hiç bir şey durağanlığını koruyamıyordu.Sağa sola kaçışmamdan ayak seslerim, hanımı rahatsız etmiş olmalı ki terlik seslerinin yaklaştığını duyuyordum.Onun adına da kendi adıma da hem korkuyor hem endişe ediyordum.Alel acele banyoya girip kapıyı kapatıp hanımın beni görmesine engel olmak istiyordum.Süratle banyoya yöneldim.Ama takadım tükenmiş olmalı ki.Yüzümün yere çarpmasıyla beraber devrildiğimi anlamıştım.Adeta canım çekiliyordu yavaş,yavaş şuurumun çekildiğini hissetdim.O arada neler oldu hatırlamıyorum aradan ne kadar zaman geçtiğini de.
Yataktaydım. Eşim karşı komşumu çağırmış olmalı ki beni yatağa uzatmışlardı. Aşırı yorgun ve bitkindim. Olanı biteni anlamaya çalışıyordum ama ne mümkün. Ya da (!) Yeni uyanmış olmalıydım. Ancak bitebilmişti kâbus. Hep duyardım Sırılsıklam su içinde uyandım derlerdi. Korkulu bir rüyadan uyananlar. Ve ben sırılsıklam olmuştum. Kesin yeni uyanmış olmalıydım. Doğrulmak için gayret ettiysem de başaramadım. Bir daha denedim hayır olmuyordu. Fena soğuk almış olmalıyım diye düşünmeden edemedim. Bu gördüklerimde olsa, olsa yüksek ateşten olmuş olabilirdi. Korkunç susamıştım. Kalkmak için bir hamle daha yaptım fakat her zerrem ağırıyor ve asla kalkamıyordum.
-Hülya, hülyaaaa(!)Hül-ya. Diye seslendim. Ses yoktu. Az sabredeyim şimdi gelir diye iç geçirdim. Evet, evet Terlik tıpırtıları bana doğru yükselen bir tempoyla yaklaşıyordu. Demek ki Hülya geliyordu. İçim rahatlamıştı. Ne zaman nasıl hastalanmıştım hatırlamıyorum fakat. Hasta olduğuma seviniyordum. Zira o kâbustan kurtulmuş olmak her hastalığı bana sevimli kılsa yeridir. O neydi Öyle. Allah düşmanıma bile vermesin.
Önce gölgesi düştü kapıya gelenin ardından yavaş, yavaş kendiside gelmişti. Ama,ama ! Bu olamazdı. Gelen bendim, yani O,bendi veya ben oydum. Ne oluyordu? Allah aşkına, ağzım bir karış açık baka kalmıştım yeniden. Yüzümün nasıl bir şekil aldığını Adnan’ın yüzünde görmek o kadar mümkündü ki. Sadece bakıyordum. Oysa Hayretler içinde acı çeken bir tanıdığına o kadar samimi ve merhametle bakıyordu ki bunu ne anlamak ne de anlatmak mümkün değildi. Olamazdı da zaten. Olup biteni anlamaya çalışıyor, meraklı gözlerle yüzüne bakıyor, adeta onu içmek, tüm bildiklerini bir anda emmek istiyordu beynim. Ben kimdim. O kimdi. Hülya ya ne olmuştu. Biricik eşim neredeydi. Neden benim rüyadaki halim, hiçbir şey olmamış gibi rahat ve serinkanlı bir halde yüzüme bakıyordu. Ben neden bu haldeydim. Üst üst, üste sorular aklıma hücum ediyor her soru yeni bir taarruz etkisiyle yaralıyordu beni. Oysa Adnan gayet sakin kendinden emin. Kırk yıllık dostunu yaralı görmüş bir merhamet eli kadar saf, temiz, meraksız bir şekilde başucumda oturuyordu.
-Nasıl oldun. Daha iyisin değil mi? Bunu o kadar sıradan bir soruşu vardı ki. Kendimi aptal mı hissetmeliydim hastamı anlam veremedim.
Bana sorarsanız dünyanın en zor ve gereksiz işi soru sormaktı. Soru sadece karşıdakinin cevapladığında karşılığını bulan bir şey hiçbir zaman olmamıştır. Ve soru, soruyu soranın zekâ seviyesini ölçen bir tür ölçekti. Anlasa insan, soru sormaz. Anlamadı madem, ne diye sorar, hep merak etmişimdir. Soru anlama yetisinin yokluğundan başka bişey değildi bana göre. Ya da İlk defa görüp ilk defa konuştuğu biriyle insan, soru cevap yöntemiyle, eşya hakkında bilgi toplardı. Hakikat ise kişinin algısı nispetinde gerçekleşebilirdi ancak. Siz kimsiniz sorusunun bir cevabı nasıl verilebilirdi. Veya buna zaman yeter miydi ben emin değilim. İnsan tek başına kendisi değildir eşyada öyle, Ya da hangi yönden. Bir yaratılmış kendisini tam ifade edebilirdi. Adına taş denen şey hakikaten taş kadar mıydı? Bir yayanın ayağını burkup onu hastanelik eden,bir çocuğun eliyle bir evin camını kırabilen, Bazen bir sürü karıncaya yuva, bazen bir serçenin eceli olabilen,adına taş dediğimiz şeye baktığımızda eciş bücüş bir kitledir taş. Demek onu tanımlamak mıydı? Hiç sanmam. İyi de bunları biliyor olmamın bana hiç faydası yoktu şuan. Öğrenciler dışında birde Aptallar soru sorarlar yakın arkadaşlarına diye düşünürdüm hep. Ve Mevlana’nın “sözün tamamı aptal’a söylenir “İfadesi adeta bende hayat bulmuştu. Tam bir aptaldım. Çeyrek asırlık eşime sormam gereken o kadar soru vardı ki aklımda. Bir yerden de başlamak zorundaydım.
-Hülya bana ne oldu?
-Bilmem ki, ben yukarı geldiğimde baygın yatıyordun. Bende hem çok korkup hem telaşlandım. Karşı komşular sağ olsun oğluyla gelip seni yatağa yatırdı ve gittiler.
Ne kadar vasat ne kadar sıradan konuşuyor yüzümü fark etmemiş olmalı kendi yüzünü de sanırım. Yoksa bu kadar rahat olamazdı sanmıyorum.
-Hülya…? Bende bir anormallik yok mu.?
-Evet ,çok bitkin görünüyorsun.
-Başka?
-Bu kadar başkası yok. Sinirleniyor ama belli etmemeye çalışıyordum.
-Ya hülya? Hafif tebessüm ederek. Hastasın Hülya. Ben Adnan’ım. Hülya sensin. Düşerken kafanı çarptın sanırım. Ben ocağa bir bakıp geleyim çocuklar geldiğinde bir hastaneye gidelim. İnşallah ciddi bir şey yoktur. Kalıcı hasar olur Allah korusun. Kafa bu başka şeye benzemez. Dedi ve hayretle ona açılan bakışlarımı umursamadan yürüyüp çıktı odadan. Sıtma tutmuş hastalar gibi titriyordum ama hastalıktan değildi. Sanırım Kâbus zannettiğim şey hakikat olmuştu benim. Ölü gibi yatağa uzanmış boş, boş tavana bakıyordum. Beni neler bekliyordu. Zaman daha nelere gebe kalmıştı bu gece çocuklarım gelince ne olacaktı. Sahi Karşı komşum ve oğlu beni bu yüzümle hiç yadırgamamış mıydılar? Hele ben bir daha aynaya bakıp geleyim. Zor bela, duvarlara tutunarak banyoya gelmiştim. Aynanın karşısına geçtim. Karşımda duran benimle alakasız bir adamdı. Benden biraz daha yakışıklı,yeşil gözlü,kumrala yakın siyah ve kısa saçlı alnı, hafiften açık.Kalın yada ince denemeyecek kaşlar.Beyaza daha yakın buğday bir ten.Temiz kesilmiş orta kalınlıkta bir bıyık.Hafif kemerli bir burun Gözlerin altından hafifçe dışarı tümselen elmacık kemikleriyle Eski halimden daha yakışıklı biri vardı aynada.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.