- 621 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Beklenmedik Bahar
Kapı açıldı birden. Kim geldi diye bakmaya bile gerek duymayacak kadar beklentisiz gözlerimi koca bir gölge çekti aldı bulunduğu yerden, kendine yöneltti. O kadar farklıydı ki alıştığım görünümlerden; bakmadan bile ayrılıyordu karaltısıyla, hep aynı görüntülerin arasından beliren yepyeni bir başlangıç gibi… Kurumaya yüz tutmuş bir çiçeğin dalarından birinde beklenmedik bir tomurcuk patlaması… Parçası olduğu o çiçeği eskiliğinden arındırarak, bu kavurucu yaz sıcağına birden aylar öncesinin baharını getirmesi...
Onun da yazın orta yerinde açmış o tomurcuk gibi aldatıcı mıydı baharı yoksa? Bir anlık bir esintiyi sürükleyerek peşinden, birden çekip gidecek miydi bu susuz kalmış topraktan? Yoksa gerçek baharların hüküm sürdüğü o yerlere mi götürmeye gelmişti beni?
Bir zamanlar hoşlanmıştı benden. Şimdi sadece bir karaltı olarak bile yüreğimi bu kadar hop ettiren görüntüsü en net haliyle karşımda dururken, ben evdekilerden herhangi birinden en küçük bir ayrım gözetmeden çay ikram etmiştim ona defalarca. Erkek kardeşimle kurduğum türden bir yakınlıkla neler yaptığını sormuş, bana sırlarını fısıldayabileceğini belirten kızkardeş gülüşleri kondurmuştum dudaklarıma, kadınsı kıvrımların yerine.
Hiç böyle bakmamıştım ona o zaman. Beni buralardan götürecek biri gibi… Nefesini tüketmek üzere olan birinin; tek yaptığı bunalmamış, soluduğu havayı yeterli gören, dışarıdaki alalade milyonlarca insandan biri gibi davranmak olan birinde aradığı o derin nefesi bulması gibi… Olmadığı biri olmaya zorlayarak onu…
Okumuş muydu yüzümde tüm bunları? Belki de “değişmiş” diyordu içinden benim için. Bende yarattığı ferahlamayı başka bir anlamda duyarak içinde… Onu yıllardır etkisinde olduğu bir büyüden kurtaran bir gerçeği bularak yüzümde… Neyse ne, sonuçta ikimiz de farklı şekillerde ama aynı püfür püfür esintiyi savurarak bir diğerimize, aynı derecede mutlu hissediyorduk kendimizi.
Ben her şeyi görebiliyordum artık. Odanın kapısı her açıldığında hop ediyordu kalbim. Kapılar bu evde bile sürprizlere açılabiliyordu çünkü. Az önce öğrenmiştim.
Derken bir çocuğun okuldaki uyum sorunuyla ilgili çözümler önerirken buldum kendimi. Karşımdaki yüze çok benzeyen yüzüyle elimdeki fotoğraftan bana gülümseyen bir çocuk… Az önceye kadar uzaklaşmayı, yenilenmeyi, eski sevdaların yeniden korlanan alevlerini simgeleyen bu adama “baba” diye hitap eden…
“Eşinin de fotoğrafı var mı?” dedim. Sesimdeki ‘eski dost ifadesi’ni bir parça daha doğal kılan bir kabullenmişlikle. Az sonra bir elimde kendisinin kopyası o çocuk, diğerinde yeşil gözlü güzelim bir kadına ait iki resimle kalakalmıştım. Onlara baktıkça içim gibi bakışlarım da yumuşadı gitgide… Sonra ona baktım… Üç kişilik o sıcacık aileyi tamamlayan son kişiye… Yıllar sonra birden dünyama girip bu evi kapıları yepyeni şeylere açılabilen bir ev haline getiren o adama… Eski arkadaşım, komşumuzun oğlu, bana aşık o genci yıllar öncesinden bu odaya getirip dört bir yanımı o günlerdeki bahar kokusuyla dolduran…
“Eşin çok güzelmiş.” dedim resimleri uzatırken… Sonra ona dudaklarımdaki kadınsı kıvrımı yok eden şirin mi şirin bir gülümseme gönderdim.