- 1007 Okunma
- 6 Yorum
- 0 Beğeni
' NASIL GEÇTİ HABERSİZ ? '
Lisede okuyordum seni tanıdığım günlerde. Karşı komşuyduk. Tipik bir Karadeniz ailesiydiniz siz. Dört kız, iki de erkek kardeş. Kızların en küçüğüydün sen. Karadenizlilerin hakkında duyduğumu kanıtlar gibi, annen ve ablalarınla birlikte en çok çalışanlarıydınız ailenizin. Baban sizi bahçenize götürüp köye döner, günün çoğunu bizim kahvede geçirirdi. Çoğu zaman akşamları sizi almak için giderdi bahçenize.
Karadeniz’in hangi ilinden göçmüştünüz bizim köye ; halâ bilmiyorum. Babam, hiç de sevmezdi senin babanı. Demirel’ciydi çünkü seninkisi. Oysa benim babam, adeta tüm köye muhalif olurcasına ; İnönü’cüydü. Hemen her gün tartışırlardı kahvede. Genellikle Tercüman gazetesinin manşeti ateşlerdi bu tartışmaları. Bir gün yine o gazetede ’ Bu anayasa ile ülke yönetilmez ’ diye Demirel’in sözü çıkmıştı manşete. Belki de ilk defa ben de bu manşet yüzünden tartışmalara katıldım. ’ Yönetemiyorsan bırak öyleyse !’ deyiverdim. Çok kızdı baban bana. ’ Sen boyundan büyük işlere karışma bakalım !’ deyip azarladı beni.
Okula giderken, dönüşümde hep gözetlerdin beni. Aslında kalbimde başkası vardı ama yine de hoşuma giderdi benimle ilgilenmem. Fakat tek lâfımız olmamıştı birbirimize. Köydeki bir kaç kişi ile birlikte bir de bizde çamaşır makinası vardı ya ; galiba sizde yoktu. Hergün evin önüne astığım çamaşırları gördüklerinde ; ablanların ’ Amma da hamarat çocuk !’ dediklerini hatırlıyorum.
Kalbimi verdiğim kız yüz vermiyordu bana. Aynı okulda, aynı sınıftaydık. Gözümün önünde başkasıyla aşk yaşıyordu. Onunla aralarının açılıp, beni sevmesini umuyordum. Kendime saygımı yitirmiştim. Karşılıksız bu aşkın esiri oldum. Onların aşklarının ilerlediklerini gördükçe de umutlarım azalmaya başladı. Asık suratla, parçalanmış kalple köye döndüğümde, evimizin kapısını açarken, mutfakta yemek hazırlarken, çamaşırları asarken, seni görüp moral buluyordum. Gözlerin sürekli bizim pencerelerdeydi. Evinizin tam önündeki çeşmeye, defalarca su almaya geliyordun. Sahi ; sizin evde şebeke suyu da mı yoktu ? Bizim o eski evimizde bile vardı.
Giyimin de tam bir Karadeniz’li giyimi idi senin. Başını her zaman tülbentli gördüm . Çok yakışıyordu sana, giydiğin her şey.
Karşılıksız aşkımdan ümidimi iyice kestiğimde, okulu bırakmaya karar verdim. Sadece okulumu bırakmakla kalmayıp, senin aşkına da karşılık vermeye başladım. Tabii sadece karşıdan karşıya. Bakışlarına gülücüklerle, pencere arkasından el sallayarak karşılık verdim. Yüzünde güller açmaya başladı. Ne kadar da mutluydun ? Ben de kalbimin gerçek sahibini unutmaya çalışıp, seninle güzel bir gelecek kurmayı düşünmeyi başladım.
Ablaların, annen derken , galiba baban da farkına varmış . Bir gün şaka ile karışık babama söz etmiş.
’ Sakın ,almaya falan kalkışma şu p.....in kızını ’ diye tepki gösterdi babam. Hiç bir şey diyemedim.
’ O kız için mi bıraktın okulu ? Yazıklar olsun sana ! ’ dediğinde üzüldüm de biraz. Kimi seveceğime karışmasına hak veremezdim ama okulu bırakmama ne kadar tepki gösterse haklıydı. Çünkü, bütün umudu bendim. Kendini tamamen beni okutmaya adamıştı. Çok düşündüm ve okula yeniden dönmeye karar verdim. Okula döndüm diye, senden vaz geçecek değildim elbet.
En çok sevinen , kalbimin gerçek sahibi, umutsuz aşkım oldu, okula dönmeme. Ona olan aşkımdan okulu bıraktığım dillerde dolaşmış okulda. Çok etkilenmiş. Sevdiği çocukla bu yüzden arası açılmış. İlk gördüğünde, neredeyse boynuma atılacaktı. Kısa sürede sevgili oluverdik. Derslerimizi beraber çalıştık, teneffüslerde, hatta okuldan sonraları bile birlikte olduk.
Seni gördüğümde utanmaya başladım. Kalbimde ikinize birden yer veremezdim. Hiç bir şey söylemeden başlayan aşkımız, yine hiç bir şey konuşamadan bitti seninle. Anlamıştın beni. O güzel yüzünün güldüğünü göremez oldum. Çeşmeye de fazla gelmez oldun. Pencerelerde beni aramıyordun artık. Seni görmesem bile, evime yaklaştığımda yüzüm kızardı hergün. Hatırladıkça utandım senden. Duygularınla oynadığımın farkındaydım. Hem de tertemiz, saf duygularınla.
O eski evden taşındık bir gün. Arkamızdan umutsuzca baktığını gördüm. Galiba son görüşümdü seni.
Şimdi evliyim. Çok da mutsuzum biliyor musun ? Seni hatırladığımda, halâ yüzüm kızarıyor ve utanç duyuyorum. Duygularınla oynadım senin. Günahını ödeyemem.
Keşke o günlere dönmek mümkün olsa. Sen yine okula giderken ve dönüşlerimde beni gözetlesen. Defalarca çeşmeye su doldurmaya gelsen. Çamaşır asarken gülsen bana. ’ Amma da hamarat çocuk !’ desen.
Okula dönsem ben yine. Ama senden de vaz geçmesem. O gül yüzünü soldurmasam; güldürsem yaşadıkça.
Utanarak, kızararak, senden defalarca af dileyerek şu güzel şarkıyı mırıldanıyorum senin için : ’ NASIL GEÇTİ HABERSİZ, O GÜZELİM YILLARIM ’
Fikret TEZAL
YORUMLAR
Fikret TEZEL
inci*
Hangi tercihlerimizin bizlere mutluluk yada hüzün getireceğini öncelerden tahmin etmek zordur.Bazı durumlar vardırki yaşamadan anlayamassınız.Keşkelerimizin de oh be !olup olmayacağını bilememek gibi...Kaleminize sağlık tebrikler .
Fikret TEZEL
yaşamda hep keşkeler vardır..buruk yüreğin sesiydi.... hüzünlendim can saygılar
Fikret TEZEL
mutsuz evlilik, okuldaki sevgili ile mi, anlayamadık...çok güzel, bizden bir öyküydü... yazım üslubu da değiğşikti, ilginçti... Yazım kurallarına özen gösterilmiş, arada bir ufacık tefecik klavye hataları olmuş, ama anlatılanı anlamaya engel değil... bir de başlık "habersiz" mi, "habertsiz" mi...SAYGILAR
Fikret TEZEL
Kemnur
Fikret TEZEL
Aşk; gerçekten tuhaf şey bazen. Birini seversin olmaz, başkası seni sever, yine olmaz. Umutsuz anlarda sığınacak liman bulursun, o da aradığın değildir. İçinde de böyle pişmanlık kalır. Acaba derler ya; seni seveni seç. Bu laf doğru mudur ki?
Saygılarımla