- 1966 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
EŞEK ŞAKASI
2006 yılında geldiğim Ağrı’nın Doğubayazıt ilçesindeki, üç yıllık mecburi hizmet süremin iki yılını bitirmiş; son çalışma yılına girmiştim. Son yılın da büyük bir bölümünü bitmişti ve hatta bir kaç ay kalmıştı, tayin olmamıza. Bizim büronun iki tane çalışan ekibi vardı. Ben, Serkan ismindeki memur arkadaşımla aynı ekipte çalışıyordum. Serkan’la aynı devre olduğumuzdan, kafalarımız da uyuşuyor; keyifli bir şekilde çalışıyorduk. Diğer ekipte ise; Zafer, Murat ve Kazım isminde olan arkadaşlar çalışmaktaydılar.
Doğubayazıt’ta çalışmak gerçekten zordu. Basın açıklamaları, olaylar, mitingler vs. Ortam insanın kendini açması için sosyal bir şeyler yapmasına, bir çok zaman fırsat vermemekteydi.Diğer ekipte çalışan Kazım adındaki arkadaşımız ise bir başka bunalmıştı, Doğubayazıt’ta. O kadar ki Doğubayazıt’tan nefret bile ediyordu; bizden bir yıl sonra gelmesine rağmen. Hatta gittği her yerde tanıştığı Doğubayazıt’ın ileri gelenlerinden Ağrı merkeze tayin için yardım etmelerini istiyordu. Tayin olmak adına kurum içinde dilekçe bile vermişti. Yine de eğlenceli ortamlar olmuyor değildi. İşte 2009 yılının nisan ayının başı da böyle zamanlardan biriydi.
’ Bir Nisan’ geldiği zaman yapılan şakalar malumunuzdur. Herkes birine mutlaka şaka yapar. İşte 2009’un Bir Nisan’ı geldiği zaman da bizim memurlar birbirlerine çeşitli şakalar yapıyorlardı. Kazım da bunlardan biriydi. Bizim büroda çalışan mukayyit arkadaşı arayıp " Senin arabanın tamponu yok; herhalde düşürmüşsün " diyor, mukayyit arkadaş da bürodan apar topar iniyor, bakıyor ki arabada her şey yerli yerinde. Hemen Kazım’ı arıyor. Kazım da " Hahahahahaha !" şeklinde sırıtıyor. Sonrası Aziz diye yine bizim büroda çalışan arkadaşı arıyor ve " Senin bomba köpeğinin ağzından salya geliyor, gel bir bak" diyor. Arkadaş da evinden apar topar koştura koştura geliyor, bakıyor ki bir şey yok köçpekte. Arıyor Kazım’ı, Kazım yinemalumunuz; " Hahahahhahahahaha !" öyle mi? Öyle.
Öğleden sonra Aziz, bana ve Serkan’a " Ulan! Adamın yaptığına bak, gelin şu Kazım’a bir şaka da biz yapalım" dedi. Düşündük, ne yapabiliriz, diye. Serkan’ın aklına Kazım’ın çok istediği tayin işi geldi. Bunu söyleyince Aziz hemen personele doğru koşup, oradan Kazım’a telefon ettirip, tayin işinin hallolduğunu söyleteceğini belirterek gitti. Serkan da bana " Gel biz de evrak arşive gidelim. Kazım’ın verdiği tayin dilekçesine, sahte bir cevap yazdıralım " demesi üzerine evrak arşivdeki Tünay Abla’nın yanında soluğu aldık. Tünay Abla’ya işimiz gereği bazen bazı telefon numaralarının kime ait olduğunu teyit ettirmek amacıyla, kimi şahıslara, banka memuresiymiş gibi telefon ettirirdik. Tünay Abla telefonda kibar konuşur, kelimeler ağzından tane tane dökülürdü. Serkan, Tünay Abla’ya durumu izah etti. Tünay Abla da şakaya iştirak edince, olay başladı. Derken Aziz de yanımıza geldi ve " Personelden telefon ettirdim ama yemedi. Siz bana bir nisan şakası yapıyorsunuz " deyince bizim de biraz bu şakadan yana umutlarımız kırıldı. Bu sırada Tünay Abla, Ağrı Merkezden sanki Kazım’ın tayin olmak için daha önceden verdiği, dilekçeye cevaben sahte yazıyı yazmaktaydı. Yazarken bize de " Bu Kazım resmi evraktan anlar mı? Ona göre çakmasın durumu " deyince bizde " Yok abla anlamaz, kafası o kadar basmaz " deyince, " İyi " dedi. Sonra yazdığı yazıyı mühürleyip, üzerine tarih düştü. Sonra da Tünay Abla, Kazım’ı arayıp;
- " Alo, Kazım Abi nasılsın. Sana müjdem var. Daha önce tayin dilekçesi vermiştin ya. Onun cevabı geldi, Ağrı’dan. Hadi gözün aydın . "
Fakat Kazım hemen yememişti, bunu. Bunun bir nisan şakası olduğunu söylüyordu, Tünay Abla’ya. Tünay Abla, Kazım’a
- " Valla sen bilirsin, ben tarih ve numara verip evrağı kaydettim. İster inan ister inanma, sana kalmış. " Aziz’in ettirdiği telefondan dolayı da benim içim rahat değildi. Öyle bir şey yapmalı ki Kazım tam inanmalıydı. Arkadaşlara
" Ben Ömer Amir’in yanına gidiyorum. Ona şakaya katılması için ricada bulunacağım "
Deyip, Ömer Amir’in odasına gittim. Ömer Amir büroda çalışan memur arkadaşın getirdiği dosyayı inceleyip imzalıyordu. İşini bitirmesini bekledim. İşini bitirdi. Baba baktı
" Evet, bir şey mi diyeceksin? "
Ömer Amir mizaç olarak hissiyatlı bir insandı. Bir derdinizi anlattığınız zaman yüzünün renginin değiştiği bile olurdu.
-" Amirim, biliyorsunuz bugün bir nisan. Siz de iştirak ederseniz Kazım arkadaşımıza bir şaka yapacağız. "
-" Hımm! nasıl bir şaka yapacaksınız"
- " Amirim, Kazım daha önce Ağrı Merkeze gitmek için dilekçe vermişti. Sanki tayini çıkmış gibi yapacağız. Tabi siz de katılırsanız . "
Ömer Amir, yüzünde tebessümle hafiften gülümseyerek düşündü.
- " Tamam olur. "
- " Amirim, siz bir telefon etseniz Kazım’a, tayini çıktı, diye. "
- " Olmaz, ben amir olduğumdan uygun düşmez. Hem şaka olduğunu anlar, o zaman. Siz personelden telefon ettirin, beni ararsa ben onaylarım." Artık Ömer Amir de işin içine katılmıştı. Hemen bizimkilerin yanına geldim.
" Tamamdır, Ömer Amir beni ararsa, ben onaylayacağım, dedi. "
Demem üzerine Tünay Abla, Kazım’ı arayarak;
- " Alo Kazım Abi, Ömer Amir tayin işiyle ilgili olarak senin telefonunu bekliyor, hemen ara" Dedi. Derken bizim saf Kazım, Ömer Amir’i arıyor, ve Amir Bey de bu durumu onaylıyor. Bir müddet sonra Kazım, yanında ekip arkadaşları Murat ve Zafer’le geldi. Aman Allahım! Adama sanki cenneti bahşetmişler, gibi seviniyordu. Tünay Abla, yazdığı sahte yazıyı gösterdi. Öyle bir seviniyordu ki yüzünü görmeliydiniz. Yazıyı okuyor, okuyor ve okuyor. Tabi Murat’la Zafer durumun şaka olduğunu hemen anladılar. Sonra arkadaşlar hemen bu müjdeli haber için Kazım’a tatlı alması gerektiğini söylediler. Bizimki durur mu? Hemen koşmaya başladı. Giderken Zafer de arkasından bağırdı.
- " Lan oğlum yanına kola da almayı unutma . "
Bu sonuçta bir şakaydı ve tadında kalması lazımdı. Ben bağırdım arkasından;
- " Sadece bir kilo tatlı al, başka bir şey alma. "
Kazım bir gitti, gidiş o gidiş. Yarım saat geçti, adam ortada yok. Meğer yolda giderken, adam karısını aramış, memleketi aramış ve tayin sevincini onlarla paylaşmış. Sonra bir geldi. Çok büyükçe bir tatlı yaptırmış. Yanına bir kiloluk da yaptırmış. O da bizim bürodaki arkadaşlar için. Tünay Abla’nın olduğu odaya geldi ve tatlıyı açtı. Herkes yemeye başladı. Ben bir tane aldım, ağzıma attım. Arkadaşların yüzüne bakınca gülmekten boğulacak gibi oldum ve bağırmamak için dışarı kaçtım. Sonra Kazım, içeriye gelen Doğubayazıt’lılara bile eliyle tatlıyı ikram edip; " Yiyin! Yiyin !" diyordu. Büroları tek tek dolaşıyor, tatlıları dağıtıyordu. Tüm kurum durumun farkındaydı, herkes gülüyordu da bir tek garibim Kazım durumun farkında değildi. Ben sonra bizim camları ve kaportası zırhlı olan Toros marka arabanın içine kaçtım. Camları siyah film şeritli olduğundan dışarıdan içerisi görülmüyordu. Neme lazım anasını satayım, vurur murur dedim, kendime. Tabi içeride gülmekten kırılmaktaydım. Bir süre sonra Serkan elinde on lira parayla yanıma gelip;
- " Ya Doğan! Bu bayağı kendini kaptırdı. Gel sen de on lira ver de tatlının parasını verip hem şaka olduğunu söyleyelim. Adam yolda bile giderken hanımına haber vermiş ."
Bende onaylayaraktan Kazım’ın yanına doğru gittik. Kazım bahçede merdiven basamaklarının alt kısmında, Ömer Amir de üst kısmındaydı. Ömer Amir, Kazım’a;
- " Ama fazla şimdilik heveslenme. Bak Aziz arkadaşın da Ağrı’ya gitti, geri geldi, ona göre. "
,İşin şaka olduğunu bildiğinden, Ömer Amir biraz olsun, Kazım’ın umudunu kırmaya çalışıyordu. Sonra biz Kazım’ı alıp, dışarı çıkarttık. Serkan, Kazım’a;
- " Ya Kazım! Biz sana bir şaka yaptık. İşin buralara geleceğini hesap etmedik. Kusura bakma. Sen al şu paraları. Tatlı aldın sonuçta. "
Fakat Kazım inanmıyor.
- " Ne şakası, yazı gelmiş, görmediniz mi. İnanmıyorum size. "
- " Hepsini biz ayarladık, inanmazsan Tünay Abla’ya sor. "
Ben de Kazım’a biraz gülerekten bakıp;
- " Doğru Kazım. Biz sana şaka yaptık . "
Kazım yine inanmadı. Ekip arabasına binip, İçerideki Tünay Abla’yı aradı. O da durumu onaylayınca, Kazım dışarı çıkıp, elindeki Nokıa marka cep telefonunu yere vurarak, paramparça etti. Bize bakıp, sinirle;
- " Nasıl, nasıl yaparsınız, bunu bana! Hem de böyle bir konuda . "
Artık durum ciddileşmişti. Ben;
- " Ya Kazım! Öğlene kadar sen millete şakalar yapınca biz de ondan cesaret aldık. "
- " Tamam da başka bir konu olsa anlayacağım. Böyle bir konuda nasıl yaparsınız, nasıl! "
Haydaaa! Gel de işin içinden çık şimdi. Neyse biz içeri girdik. Ömer Amir’i merdivenin başında gördük. Serkan, Ömer Amir’e;
- " Amirim, biz Kazım’a durumu açıkladık, fakat çok alındı. Bir de siz konuşsanız . "
Ömer Amir ekip arabasındaki Kazım’ın yanına gitti. Yaklaşık yarım saat arabanın içerisinde konuştular. Neyse sonra, Murat’la Zafer ve Kazım kendi ekip arabalarıyla gittiler. Akşam üzeri biz kendi ekip arabamızla Ömer Amir’i evine bırakıyorduk. Ben, Ömer Amir’e;
- " Amirim, kusura bakmayın, sizi de böyle bir şakanın içerisine dahil ettik."
- " Yoo! Önemli değil, arkadaşlar, ama bu arkadaşınızın durumunu öğrenmem çok iyi oldu, gerçekten. "
- " Amirim, biz bu kadar alınacağını tahmin etmemiştik. Hem kendi sabahtan millete şakalar yapmaya başlamış. Biz de ona yapalım, dedik. "
Neyse amiri evine bıraktık. Serkan da beni eve doğru bıraktı. Kendi de arabayla evine gitti. Ben de astsubay olan abimin, gazi olan Metin ismindeki askerinin iş yerindeydim. Bilgisayara bakarken, telefon çaldı. Arayan Serkan’dı.
- " Doğan, yenge telefon etmiş Murat’a, kazım kendini odaya kilitleyip, saçını başını yoluyormuş. Yanında da silahı varmış. Kadın çok korkmuş. Murat’la Zafer oraya gidiyorlar. Ben de gideceğim. İstersen sen de gel. "
- " Halla! Halla! Ya insan bu kadar mı alınır, şakaya. Tamam ben de geliyorum. "
Metin’in arabası vardı. Zaten o da eve gidecekti. Durumu izah ettim, ona da. O da beni arabasıyla Kazım’ın evine doğru bıraktı. Gittiğimde arkadaşların hepsi gelmişti. Murat’la Serkan yukarıya Kazım’ı almak için çıkmışlardı. Serkan Kazım’ın eşine;
- " Ya yenge! Kusura bakma. Biz işin bu noktaya geleceğini tahmin etmedik. Biraz eşek şakası oldu. "
Kadın da sinirli sinirli;
- " Evet, biraz öyle olmuş ! "
Neyse Kazım’ı indirdiler. Arabaya bindik. Önce "Yağmur Kafe" diye bir yer vardı. Oraya gittik. Çayları söyledik. Kazım’dan tekrar tekrar özür dilemeler vs. Kazım da;
- " Ya! İki yıldır buradayım. İlk tayin olduğum zaman lojman hakkım olduğu halde bana lojman vermediler, burada. Maddi olarak en az yedi milyar kaybım var. Geceleri dişlerimi sıkıyorum, uyurken. Sıkıntıdan uyuyamıyorum. Doğubayazıt’tan nefret ediyorum. Gitmek istiyorum, buradan. "
Aslında Kazım’ı dinlerken ona hak verdik. İlk geldiği yıl; müdür yan çizmiş, lojman vermemişti. Sonraki yıl da bürodaki arkadaş da Kazım’ın lojman dilekçesini zamanın da vermeyi unutmuştu. Bunlar da Kazım’ı epey bunaltmıştı. Zaten sıkıntılı bir ortamdaydık. O akşam " Türkiye-İspanya" futbol maçı da vardı. " Golden Hill" adında Doğubayazıt’ın en güzel oteline götürdük, Kazım’ı. İlk yarıyı orada seyrettik. Sonraki yarıyı da çevre yolunda başka bir yerde seyrettik. O gece sohbet falan Kazım’ın gönlünü aldık, zor da olsa.
Bir süre sonra, bizim müdür kalp spazmı türünden rahatsızlık geçirdi. Yerine de Ömer Amir baktı, bir müddet.Gel zaman git zaman, o günler de Ağrı yolunda sırtlarımızda tüfekler uygulama yapıyoruz. Baktım, Kazım elinde telefon birisiyle konuşuyor. Sordum arkadaşlara kiminle konuşuyor bu. Tünay Abla’yla, dediler. Neden diye, sorunca, Ağrı’ya tayin işinin olduğunu söylediler. Meğerse Ömer Amir, müdür rahatsızlanıp da yerine bakınca, Ağrı’yı arıyor ve " Bizde böyle bir memur arkadaş var. Oraya tayin olmasında bizim için hiç bir mahsur yoktur . " diyor. Ben, Kazım’a dönüp;
- Ya bak! Bize o kadar kızdın ama her şeyde bir hayır varmış . "
Yanımızda olan trafikçi Adnan da lafı hemen yapıştırdı;
- " Bu sefer de şakaysa kesin birini vurur. "
YORUMLAR
FARQİN2101
Organize bir şaka olmuş Kâzım Bey'e...
Hoş, güzel bir anı...
Sürükleyen bir yazı...
Tebriklerimle, paylaştığınız için...
Saygıyla...