- 956 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
"İç savaş III"
Ve adam susuyordu… Dudaklarını öpen o ayaz sokaklarda arşınlıyordu adımlarını. Yine ceplerindeydi elleri, birazda ellerini kimsenin tutamayışını göstermemek içindi belki de. Göz kapaklarının arkasına sakladığı o salya sümük çocuk zamanın dirildiği yerden yeniden ölmeye başlamıştı sanki…
Kalabalık kentin belli belirsiz hatırladığı belki de hatırlamak istemediği anason kokan sokaklarından geçerken, ilerde slogan atan grubun arasında arıyordu sırra kadem basmış düşlerini…
Ve git gide ölüme koşmaya niyetlenmiş bir insanı andırıyordu duruşu… Geceyi bekleyip yine geceyle kefenlenmenin ne demek olduğunu öğretiyordu bakışları… Hayat ondan razı olduğu sürece oda ölmekten gelecekti hep…
Düş bakışlı gözleri, hep adımlarına bakıyordu, gidemediği... Yaşamaya mahrum bırakılmış kaderine merhamet edip içinin bir köşesinde alıkoyuyordu sanki... Kapısına kadar gelen ölümleri kovsa da içinde can çekişen kaderine illegal yataklık ediyorcasına susuyordu "ADAM".
Her şey yarım yamalak, hiç bir şey düşmüyor gibi içine büsbütün… Ve giderek kin kusuyor bu şehre… Sözcüklerden arıtılmış çoğul bir acıya maruz kalıyordu, Oturup dem tutuyordu sanki -kara yazgısına- elinden eksik olmayan sigarasıyla… Gözlerindeki tufan hiç eksilmiyorcasına serseri mayın ipini koparmış ne kadar acı varsa gözlerine çöreklenmiş, İçinden peydahladığı acıların lekesini kim temizleyecek deyip aşk davası gütmüyor gibiydi adam…
Kırkı çıkmış zamanlarla oyalanırken, Aşktandır diyecek bir anneye mahrumdu sanki kulakları… Gayri meşru düşler düşürüyor içinden ve daha emeklerken öğrendiği dillenmişliğini şimdi yeniden unutuyordu sanki… Boynu bükük bir sessizlikti diline pelesenk olmuş susmuşluğu…
Ve yüzünün kıyısında bir çocuk ağlıyordu yine hıçkıra hıçkıra… Gözlerinde bir kalabalık vardı, bir bir bırakıyordu sanki kentleri, yabancıları, ölüleri, çocukluğunu ve her şeyi…
Hani birisi güne doğmuş güneşi anlatsa gece oluverecek, hani biri beyazı anlatsa o tüm masumluğuyla simsiyah oluverecek gibiydi… Yine acılar biriktiriyordu alnındaki kader çizgilerine… Bildiği dili unutmaya çalışıyordu sanki meğerse her dilde aynıymış yaşadığı acı… Sustuğu sözcüklerden af dilercesine bakıyordu gözünün fersizliğinde…
Daha anne eli değmemiş tabutluk gibi dizilmiş acıları vardı içinden atamadığı… Bedenini taşımaktan yorulan ruhunun acılara bağışıklığı vardı… Gülmeyi hiç öğretmemişlerdi, kederle kundaklamışlardı sanki doğarken…
Doğmasın diye güneşi taşlıyordu gözleri… Gün tutmuyordu. Örselemeden, incitmeden bekçiliğini yapıyordu sanki her gecenin… Bol sıcaklı gecede don tutuyordu içi… Kendi içinden kendisini atıyordu, göğüs kafesinden görünen hiçliği bundandı herhalde...
Payına düşen mutluluğu olmamıştı, habersiz yarınlar taşıyor gibiydi gözlerinde, diline yasakladığı kelimelerdi sırtındaki kambur... Can çekişiyordu dudağına asılan harfleri, bastırmaya çalıştığı hıçkırıklarını yutkunuyordu sanki…
Bozkır bir kentin sarılığında meczup bir adam gibi aksam karanlığındaki ay ışığının donukluğu vardı bakışlarında, gözlerini kırpmıyordu kaçırmak istemediği acıları varmışçasına şehrin tek sakinini oynuyordu ve şehirde o saatlerde sakinliğe dem tutuyordu.
Derli toplu acıları olmamıştı, etrafa saçılmış onca acı vardı ki hangisinden başlayacağını bilemez bir yorgunluğu vardı bedeninin… Dişlerini sıkıyor ve dilin ucundaki son harfe de kabir azabı çektiriyor gibiydi adam…
Hangi düşün çığlıydı içinde susturduğu feryat… İçinin denizine demirlediği kendini unutmuştu sanki oracıkta… Ve hüzün bağdaş kurmuştu şakaklarına..
Ter kokan yatağı olmamış gibi, ruhunun soğuk bir odasında kendine sarılıyordu adam… İçinin raflarında çocukluğunun tozları birikmişti… Hüzünle karışık çocukluğuna ulaşılamıyordu… Defalarca susturmuştu sanki çocukluğunu…
Gecikmiş bir sevdanın soğukluğunu ısıtmak için nefes veriyor arada avuçlarına ve iç sesinin bir yerlerine yorgun bir masalın gamzeleri takılıyor gibiydi… Olmazlığa sarılmışlığı ilk değildi, hep zemheride umuda denk düşmüştü içi…
Güneşin göğsünde, sustuğu her harfin yasını tutuyor. Hangi aşkın nidası çınlıyor ki kulaklarında, daldığı tüm mutluluk hülyaları pahalı geliyor bedenine… Nefesine yorgunluk düşmüş yarınlar doğuyor sanki içinden…
Hüznün gölgesinde duasına bir sözcük arar gibi, yüreğini yorgun düşüren iki üç harfe tutsak kalıyor, ruhunun dallarına astığı çaputlar çoğul sızılar bırakıyor sanki…
Ağaçlar Eylül’ü döküyordu dallarından… Gülüşüne, vebalini veremediği dünlerin sancısı takılırken fırtınalı bir mevsim düşüyordu kadersizliğine... Yağmurda ıslanmayı hiç düşlememiş sanki bedeni, örselenmiş bir sevdanın duldasında siper ediyordu ruhunu "Adam"
Yüreğinin en uzak kentlerine geceyi sürmüşler ve sustukça kabına sığmayan sövmelere gark oluyordu dili… Yankısı içinde büyüyen tarumar bir tükenişe ağlıyordu sanki içi…
Her köşe başında, ezberine aldığı suskunlukları, puntosu büyük harflerle karşısına çıkıyor, Dilinin yalnızlığından, recmedilmiş harflerin kalabalığı kaldırılıyordu. Sızının sokak aralarından kader kervanlarına el sallıyordu “Adam”
İçinin cennetinde, eskitemediği kelimeleri kıyam ediyordu varlığına…
Sesi kulağına küpe olmuş birini dinler gibi susuyordu adam… Tahribi yüksek kelimeler yürek enkazında artçı sarsıntılara sebep oluyor, ahrette iki eli yakasında olacak düşlerin günahını çekiyordu sanki…
Hangi düşün izdivacıydı, kalbine taktığı yüzük ! Bilinmez ama belki de ölmeliydi adam…
Recep Güneş (YitikHatıra) ARALIK 2011-MART 2012
YORUMLAR
Paylaşıma değer, harika bir öykü
Hüzünle dolu bir geçmişe, böylesi çaresizlikle boyun eğiş
Kutluyorum sizi sadece, yazılacak onca şey varken..
recepguness
"Yağmurda ıslanmayı hiç düşlememiş sanki bedeni, örselenmiş bir sevdanın duldasında siper ediyordu ruhunu "Adam"..."
"Can çekişiyordu dudağına asılan harfleri, bastırmaya çalıştığı hıçkırıklarını yutkunuyordu sanki…..."
nasıl bir anlatım böyle ki...
ve bu yutkunmak mı ki...?
eğer bu yutkunmansa senin kusman nasıl olur acaba..?
...
haftasonları off konumundayım ben, geç kaldım...
ama yeterli değil bu okuma iki arada bir derede, yarın tekrar geleceğim inşallah...
bu defa baştan...
...
dostça...:)
recepguness
Arada cümlelerim başını alıp gitmiş oluyor anlaşılmıyor olabilir ama artık idare edin:)
Geç kalmışım okumaya...
Güzelliğinden emin oluşumdan mıydı hayıflanma bilinmez...
Sevgiler...
recepguness
Eyvallah
gecikmişliğin buğusunu soluğuna dayarken bir harfin genzinde kaldığını hissetti...
gülüşüne dökülen hüznün kançanağı gözlerinde iç sesinin kâinata kafa tutan tınısını duydu...
ve!...
t e b r i k l e r