- 890 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Yakamozlar
İnsanın kendisine ait bir şeyleri olmasını gerektiğini düşündüğüm günlerdi.. Kaybetmekle ilişkilendiremediğim ama kazanmakla da paralel tutamadığım hayatımda, kimsenin okumadığı birkaç yazı, alınmasıyla hayatımın değişeceğini sandığım birkaç üniversite diploması, oynanmış iddaa kuponları ve her gün gazete okuma takıntımdan başka, kendime ait bir şey bulamadığım günlerdi daha doğrusu. Çok sıkılgandım, değişiklik için başbakan yada kumarbaz olmayı isteyecek kadar sıkılgan.. Karşı koyamadığım bir amacımın olması düzeltebilir beni diye düşünüyordum. Her gün koşuya gitme gerekliliğine inansaydım, her şey daha iyi olabilirdi mesela.
Bir şeyleri iyi yapabilmek, bir şeylerin sana ait olamamasının kötü hissini kapatıyordu yada o zaman sahip olduğun aitlik, bir şeyleri iyi yapabilmek oluyordu. Bunu işini iyi yapan ve yıllarca aynı mutluluk oranına sahip insanlardan biliyordum. Kendilerine ait bir şeyleri olmasa da,kendiliğinden bir mutluluğa sahip insanlardı..
Üzerinde uzmanlaşılmış mevzuların mevcutluğu, işe yarıyor gibiydi. Koşuya çıkma gerekliliğine kaptırsam kendimi iyi olabilirdi.. ama buna inanacak bir yapıya sahip olamamak beni engelliyordu. Bir şekilde bunun kendini kandırma biçimi olduğunu söyleyen bir ön sezimin varlığı, işleri zorlaştırıyordu.
İşte o zamanlarda tanıdım onu, rüzgarlardan anlamlar çıkarmayı unuttuğum o deniz kenarında. Belki tuhaf gelecek ama çarpışarak tanıştık ve neredeyse ikimizde uçurumdan aşağıya uçuyorduk. Ne diyebilirim bir neden daha işte ölüm meleğine. Gözlerin kapalı hissetmeye çalışmak öldürebilir seni.
Senin olayın ne peki dedi? Sorusuna, sanki kendisine ait olan her şeyi anlatmış bir peki eklemesi tuhafıma gitmedi. Benim anlattıklarımda onun tuhafına gitmedi, sadece tüm bunların önemsiz olduğunu, yalnızca ilke meselesi olan karakterleri yücelttiğimi söylediğinde şakalaşıyor gibiydi. Pek ciddiye almayan biri daha dedim işte. Üstüne alınma, şahsınla ilgili değil, benim hayatla aramdaki bir mesele diye cevap verdi..
O günden sonra ki her gün de, o deniz kıyısında görüşmeye başladık ve her gün aynı yerde vedalaşıyorduk. “Biz ayrılırken yakamozlar yanımızda büyük acılar çekiyor farkında mısın?” dedim bir kere, komik olma dedi.
Biraz kötü hissetmiş olsam da, güzel cevap diye düşünmüştüm. Aramızın nasıl olduğunu bilmemek, bir şeyleri iyi yapmaya başlatmıştı bana. Onun yanına yürüyerek gitmeyi iyi yapıyordum mesela, adımlarım tutarlı olurdu ve endişesiz yürürdüm. Bir duruşla yürümek de, bir şeyleri iyi yapmaktır! Bunun yanında, sessizlikte, kaçamak dokunuşlarda ve rüzgarı dinlemekte iyiydim.
Bir şeyleri iyi yapabilmek beraberinde aitliği getirmeye başladığında, onun benden uzaklaşmaya başladığını hissediyordum. Ben ne kadar iyi yürürsem, kendimi ona o kadar ait hissediyordum. Ben ne kadar ait hissedersem, o da bir o kadar uzaklaşıyordu.
Sonra bir gün gelmedi. Aşı vurulmaya gitti diye düşündüm. “Bir kedi tırmaladığında aşı vurulmalı insan,” demişti çünkü bir önceki gün, bileğini gösterirken..
Sonra ikinci günde gelmeyince, kasaba da ki tüm aşı vurulabilecek yerlere gittim, eczanelere de gittim. Şu boylarda birilerini görüp görmediklerini ve onu bir kedinin çırmaladığından bahsettim. Hepsine aynı repliği söylüyordum ve de hepsi aynı mimiği gösteriyordu, -neden bahsettiğinden haberim yok.. Çoğunun ses tonunu duymama bile gerek kalmadı.
Çok aradım, el ilanı basmayı bile düşündüm ama o kadar trajileştirmek, bir filmden sıçramış gibi gözükmektir ve ben bir filmden sıçramış gibi gözükmek istemiyordum. Hem el ilanları kaçırılanlar içindir yada yüzde 50 indirim arayanlar için, kendiliğinden gidinler için değil..
Bir şeyleri iyi yapabilme dozajım düştü sonra, iyi arayamamaya başladım mesela, yahut akıcı konuşamamaya ve kabullenmemeye..
Biraz acıyı hissedişim iyileşmişti sadece, birde kabullenmem!.
Yakamozlar büyük acılar çekiyordu.. Kabullendim.