- 805 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
Yunus gibi
Adnan
Banyonun kapısında Bütün ihtişamı ile belirerek, sağ elini uzattı ve sihirli bir ses tonuyla
Haydi. Gel. Diye seslendi.
Hipnoza girmiş bir hasta edasıyla yerimden doğruldum. Sabah hissettiğim yılgınlık, korku, ,üzerime çöreklenen felç hissi, tamamen dağılmış sadece anlamsızlığın açtığı bir boşlukta verilen komut’a uyan robot gibi, sesin geldiği yöne doğru yürüyordum. Adnan’ın elinde tersi tutulmuş bir ayna vardı belli ki benim görmemi istemiyordu. İçimde yeniden alevlenen şüphe ellerimle yüzümü yoklamama sebep oluyordu.
Banyonun Lambası yanık, musluk hafiften açılmıştı, orada duran pembe bir sabunu işaret ederek.
-Hadi. Elini yüzünü bir güzel yıkayıver de odamıza geçelim. Aynayı, bilerek aldım. Odada konuşurken lazım olacak. Sadece bana güvenmeni ve şimdilik hiçbir şey sormamanı rica ediyorum senden. Dedi.
Kalbim Bir tirenin pistonları gibiydi. İçerim, ise koskoca bir tünelden farksızdı. Karanlık, karanlık ve karanlık. Deminden beri yaşadıklarımı düşünmeden edemiyordum. Bir solucan gibi ikiye mi bölünmüştüm. Bir benden iki ben çıkmış; Diğeri nasıl olmuştu da beni kendisine âşık edecek kadar güzel bir kadına dönüşmüştü ve Ben benden ne istiyordum. Hâlâ erkek olduğumun da farkındaydım. Adnan’a çaktırmadan sabahlığından dışarı süzülen beden estetiğine, göz uçlarım kaçamaklar yapıyor ve bu kaçamaklar bir erkeği ne kadar mutlu ederse ,beni o kadar mutlu ediyordu. İşin enteresan yanı; O da bunu fark ediyor, fakat bundan belki biraz gurur duyuyor asla ve asla rahatsız olmuyordu. Sağ eliyle aynayı saklarken sol elinin üzeriyle yüzüne dökülen saçlarını sırtına doğru savururken, kibir kokan haklı bir gurur. Güneşin yansıdığı manzaralar gibi yansıyordu yüzüne. Ve ben çok çaresizdim. Bu nu fark etmekte, beni biraz daha kahrediyor, güçlü görünmek için olağan üstü gayret sarf ediyordum. Tek bildiğim ,içimde korkuya yer olmadığıydı. Belki, belki, Belirsizlik hepsi buydu bana dair hislerin.
Bu belirsizlik ;başına ne geleceğini bilemeyen her insanın yaşadığı türdendi. Gayet sıradandım, ön yargısız, merak ve telaş arası süt tadında bir belirsizlik.
Akan musluğun altına ellerimi uzattığımda; suyun kurşun gibi, ellerimi delip geçeceği hissine kapıldım. Sanki Su şehir şebekesinden ziyade bir dağın doruklarından akıyordu. Kelimenin tam anlamıyla buz gibi soğuk, nur kadar berrak rengiyle akan suyla, ellerimi yıkarken, acaba rüya mı? Uyanabilecek miyim? Diye iç geçiriyor, hem Adnan dan vaz geçemiyor, hem de bu rüya, bitsin istiyordum. Üşüyen ellerimle yüzüme bir kaç kez su vurdum. Uyandıran bir dokunuşu vardı suyun, ya da tazeleyen. Çok emin değilim. Yüzüme her çarptığım bir avuç su, sanki yüzümde değişimlere yol açıyor. Kendimden bir başkasına doğru değişim geçiriyordum. Yüzümde tomurcuklanan su zerreciklerini silmek için havluya uzanırken gözlerim Adnan’ın yüzüne ilişmişti korumasız bir yavruyu himaye etmek için bakan gözlerinde ben beliriyordum. İçimde mutluluğu çok gerilerde bırakacak kadar derin bir dinginlik onun bu bakışlarından içerime doğru akıyor, sanırım huzur dedikleri O ulaşılmaz hissi tüm hücrelerime doya, doya sindiriyordum. Havluyu bu hisler arasında yüzüme götürdüm. Yumuşacık, mis gibi kokan havluyu yüzümden ayırmadan önce derin bir nefes aldım her zamanki gibi. Havluyu yerine asarken; Aldığımda yarım bıraktığım bakışın, ışıltıları içinde, Adnan’a doğru ilerledim. Adnansa, zaten açık olan yatak odasını işaret ederek.
-Geç, Adnan. Diyerek eliyle içeriyi işaret ederken; Teskin edici sesini, usta bir şoförün direksiyon’u kullandığı gibi kullanıyordu. Tüm seçenekleri bitmiş bir zavallı gibi onun güdümündeydim artık. Öylede yaptım. Ardımdan içeri doğru kayarcasına girerken ses çıkarmamaya özen göstererek, kapıyı usulca kapatıp çıt sesi gelinceye kadar kapıyı ardından sağ eliyle bastırdı. Nedense, çok ciddi şeyler olacak hissine kapılmıştım. Kulaklarımın meme uçlarında bir yanma hissi başlamış, Kulak hizandan kafatasıma, mikron, mikron yayılıyordu . Korku değildi, belki belirsizlik ve heyecan arası ama alışkın olmadığım bir ruh hali ve bedensel bir algıydı bu. Adnan süzülür gibi akıyordu, ya da üzerindeki tül sabahlığın o yürürken uçuşması bende göz yanılsamasına sebep olup, onu bir melek gibi algılamamı sağlıyordu. Bana yaklaştıkça, ateşim yükselerek artarken, yüreğimde tamtam sesleri merak ve heyecanımı biraz daha tetikliyordu. Sol eliyle aynayı alarak sağ eliyle gece lambasına dokunurken.
-Çok Işık olsun istemiyorum. Hem çocuklarda ışığı merak edip gelmesinler. Dedi
Bu sözler ağzından çıkarken, bir şeyi fark etmiştim.”Adnan “şimdi çocuklardan bahsediyor. Daha öncede “Yirmi yıllık evliliğimizin semeresi” demiş fakat ben bunu ancak duya bilmiştim. Demek ki bu bir kâbustu ve ben kendimle evliydim. Gördüğüm bu kâbusta.
Neden yalnızdım. Eşim neden yatak odamızda değildi. Yatakta oturanda, Karşımda duranda bendim. Tamam, tamam bu bir rüyaydı ve bitince kurtulacaktım tüm bu olanlardan başka izahı olamazdı. Yani bu hal gerçek olsa diye geçti aklımdan. Ve sanki endişemi arttırdı bu düşüncem.
Çeyrek asra yakın bir evliliğim ve Eşimden olan 3 erkek çocuğum vardı. Allah korusun şimdi gelip bu hali görecek olsa, nasıl izah edebilirdim. Asla ve asla eşime yalan söylememiş ve onu aldatmamıştım. Aldatmaktan kastım başkasıyla yatmak değil. Bu aldatmak olmazdı zaten. Aldatmak bu kadar İğrenç bir insanlık suçuna verilmiş basit bir isim olamazdı. Aklım bunu asla almazdı da benim. Aldatmaktan kast ettiğim. Aklımdaki neyse dilimde de o olurdu hep. Mütevazılık adı altında tatsız bir yemeğe güzel demez, çirkin bir elbiseyi asla onaylamaz, fikrimi hemen yansıtır bundan kırılacağını asla düşünmezdim. Çoğu zaman kırılırdı ama. Ben onu aldatmamak adına bu huyumu asla terk etmez, her defasında kendimce güzel olanı anlatırdım.
Yüzüne karşı söyleyemesem de. O benim Tek sevdiğim kadındı. Hatta ondan başka kadın tanımamıştım. Değil gerçek hayatta, rüyalarımda bile ondan başka bir kadına yer olmamıştı hiç. İnancım gereği çok evliliğe rızam olsa da. Çok evli olma ruhsatı yerine tek eşlilik emri bana işin en doğrusu gelirdi hep. Önce eşimin hayali geldi gözlerimin önüne. Önce her zamanki mahzun duruşu ardından derin bir huzursuzluk, beynimdeki tüm damarlarda yıldırım hızıyla devrini tamamladığında, gözlerimi Adnan’a çevirmiştim farkında olmadan.
Adnan’ın muhteşem vücudunun yok olacağı korkusu bu kâbustan uyanmanın sevincini bastırıyor, Adnan’sa karşımda öylece gözlerini gözlerime dikmiş aklımdan geçenleri okuyordu.
Yarı karanlıkta Adnan’ın, ince yayı andıran dudakları arasından dışarı birer yıldız gibi huzmeler bırakan dişleri dikkatimi çekmişti. Neden güldüğünü anlamaya çalışıyor gözlerime inanamıyordum. Evet, evet gülüyordu. Küstahça değil. Olabildiğince naif tebessümden biraz daha yüksekçe, serçe ya da, daha hoş bir kuş sesini andıran gülüşü, aklımı okuduğundan emin olmamı çoktan sağlamıştı bile. Geçte kalmadı. Bir cevap gibi çınladı kulaklarımda sesi.
YORUMLAR
Üstad yazı dizinizi baştan sona okudum sonra yorum yapayım dedim...Özellikle bu bölüm zeka üstü hayal gücü gerektiren bir çalışma olmuş...Tebrik,takdir ve Erzurum'a selamlar
yeğinadnan
Erzurumlu Selim
Bir insanın kendisiyle ve bilinçaltında yatan ruh hali çekismesiydi sanki okudukça sonunu merak ettim finale doğru aldatmak istenen kişinin kendisi olduğunu fark ettim aldatma fiziki değil beyinle oluşmuş somut bir yaşantı haline gelmiş ,devamı ne zaman hocam :)))) sevgiler saygılar
yeğinadnan
Kalem sizde ancak bilinçaltınız yazıyor ve ben kadın profil olarak bu kadar etkilendiğiniz imgenin devamını merak etmekteyim/ yine öyle bir yerde kestinız ki :-) /feminist damarım kabardı :-) selamlar