- 996 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Hasret Kapıları
Bunca yıl hüzün yağdı göğsümün boşluğuna. Bunca yıl kırık ikindilerde el salladım ömrümün defterini tutan yıllara. Korkularıma alkış tuttum gün ortası. Yokluğunun tortulu kuyularına taşlar attım, yankısını dinledim bir zaman. Dilimden sökemedim sevdanı. Hoşçakal dedim ömrümün katmerlenmiş acılarına. Yüzümü alevinden uzak tutup, karınca dehlizlerine daldım. İzimi kaybettirene dek yürüdüm oralarda.
Bu mevsim de sensiz geçecek, biliyorum. Biliyorum, ne zaman ellerine uzanmaya niyet etsem, ellerini çekeceksin ellerimden. Gözlerini dikip uzaklara, anılarının kırlangıç yuvalarına çamur taşıyacaksın. Sıvalı duvarlara dalıp dalıp anlamsız iç çekişlerle dolduracaksın ömrünü.
Buralarda, sensizliğin kulaklarımı dolduran çınlamalarında yaşamaya alıştım artık. Her akşam seni beklemek çok fazla kahretmiyor beni. Kısacık sohbetlerini, kahkahalarını, zaman zaman gözlerine inen yaşları özlemiyorum anlayacağın. Sen yanımdayken buzdan kaleler oluşuyor çevremde. Ömrümce yıkılmayacak bu kalelerin içerisinde sonumu bekliyorum.
Kolay değil. Elbette nice zorlu hendeklerden atladık birlikte. Bir zamanlar, fırtınalara aldırmaz, depremlere siper ederdik göğsümüzü. Küçücük mutluluklardı otağında bağdaş kurduğumuz. Ellerimiz hiç ayrılmaz der, gözlerimiz başka hiçbir şey görmezdi birbirimizden başka. Sen yamalı sevdalarımı söktün içerimden, ben bir kenara fırlattığın aşklarını unutturdum sana. Yıllar geçti, fırtınalar dindi, yağmurlar yağdı, duruldu sevdamız da mevsimlerce.
Bir rüyaydı bitti dedik sonra. Bu rüyayı biz bitirdik belki de. Gidince biter sandığım korkularım gerçeğe dönüşünce, korkmaktan da kurtuldum. Sen, ellerinin zemherisinde çılgın bir ömür sundun bana. Gülüşlerini cam bir kavanoza koymuş, içimdeki yangın saatlerinde çıkarırdım, ömür diye. Yalnızlığımın ayak seslerinden kaçmayı bile unuttum artık. Kör kurşunlara rastlamıyorum kara gecelerde. Utangaçlığının izlerini sildim ellerimle defalarca. Gözlerinin karasına kömür çalıp tonlarca, olmayacak dualara diz çökmeye bile boş verdim.
Şimdi, yanı başımda dursan da, gözlerime bakmaktan yorulsan da, aldırmıyorum anlayacağın. Yokluğunun beni kahreden saatlerini geri getirmesen de, utangaç hallerini soluyorum uzaklarda bir yerde. Beynindeki soru yumaklarından kurtulmuş, bu yalancı dünyanın düzenine ayak uydurmuşsun sende.
Evet, işte böyle yağmur gözlüm. Kırık aynaların yalancı görüntüsünde bile yokum artık. Ayrılık mendilimi kaç kez yıkadım bilmiyorum. Geçen yıllar onu da çürüttüler benim gibi. Başıma yağan karlarda bile üşümüyorum anlayacağın. Anlayacağın, yeni mevsimlere açtım yüreğimi. Artık, hiçbir şey için üzülmemeyi ilke edindim kendime. Günümün her anından zevk almasını öğrendim. Biraz da ben oyun oynayacağım kalan yıllarımla. Sevmelerin, sevilmelerin kucağında ömrümü harcamayacağım. Kim bilir bir daha sevmeyeceğim.
Eğer, evet kır çiçeğim, ola ki bir daha seversem bu yerküreye yeni düşmüş bir tohum gibi olacağım. Günahsız, kim bilir, belki de hiç duygusuz, sevgi kulvarlarında dans edeceğim günlerce. Günlerce, yüreğimin bozkırlarını dolduran çimenlerde yuvarlanacağım. Onun yüreğinde ’Sevgi Dansı’ edeceğim. Ve inan ki asla ve asla ’Seni Seviyorum’ demeyeceğim. Ne kadar çok sevdiğimi nice yıllar geçse bile anlayamayacak. Bu yerküre döndükçe, bu devranda yaşamla sevgi arasında ince köprüden geçmeyi öğrenecek, hasretinin kapılarını hiç ama hiç açmayacağım...
Selahattin Yetgin