- 1544 Okunma
- 7 Yorum
- 0 Beğeni
Saydam Ağrılar
Kalbini dinlemeye koyulduğunda insan, evvela tüm sesleri dindirmeli..
Sevgili Dost’um..
Galiba bizler; hamdolsun demekten aciz, şükretmekten bihaber insancıklarız. Bana kalırsa noksanlığımız tam da burada başlıyor. Bu sebepten öncelikle; her ne olursa olsun, her ne yaşanırsa yaşansın, hayatımın bir yerinde var oluşuna müteşekkirim. Bunu bilmelisin...
Biliyorum gerçek dostluk mutlu anları paylaşabilmektir. Tam aksine kötü ve zor anları değil. Kötü anında yanında olmak bir meziyet değildir. İnsan olan herkes, dar zamanında iki eli kanda olsa yetişir. Ama mutlu ve iyi anlara çoğu dahil olamaz. Bu biraz da insanın kendi seçimidir. Bazıları gerçek dost değildir. Çünkü senin mutlu anların, onları dipsiz, koyu bir mutsuzluğa götürür. Seni başarılı ve huzurlu görmek onları içten içe incitir. Sense ne olup bittiğini anlayamazsın. Neler döndüğünü kavrayamazsın. Dostun sanırsın, neden sonra anlarsın yanıldığını. Mutlu bir anında dostum dediğin insanı yanında göremiyorsan veya yanında olup da bir köşede yılgın bir yüz ifadesiyle seni izlediğine şahit oluyorsan bir daha düşünmelisin...
Bizim seninle aramızda böyle sorunlar olmadığını biliyorum. Biliyorum daha derin mevzularımız söz konusu. Yanımda değilliğini sorgulamamalıyım. Benim de senin yanında olamadığım anları hesaba katarsak, yokluklarımız ödeşmiş görünüyor. Bana kızmakta dilediğince özgürsün. Hiçbir zaman menfaat düşkünü olmadım. Şimdi de derdim bu değil. Beni gerçekten anladığın ve bundan yorulmadığın günleri özlüyorum...
Bu sıralar her şey üst üste geldi. Aslında bu kadar yüzeysel algılanamayacak kadar derin sıkıntılar yaşadığımızı ikimizde biliyoruz. Üzerine gelmiş olabilirim. Hak vermeni beklemedim, sadece seninle ilgili düşüncelerimi, senden habersizce fazlaca biriktirmişim. Eteğimdeki taşları üzerine boşaltırken neler olacağını hesap etmedim. Kendimi bazen ıssız bir ormanda bırakıp kaçmak istediğim zamanlar oluyor. Arkamdan koşup yetişir ve yakamdan düşmez diye cesaret edemiyorum. Aslında sadece senden değil, kendimden de kaçıyorum. Kendime olan düşmanlığım sana da sıçramış olmalı. Öyle ki; seni anlamaktan ve seni anlamamaktan galiba yoruldum. Dostlar yorulur mu deme, yoruluyor inan. Senin de yorulduğunu hissedebiliyorum. Onca telaşının arasında benim olamamam beni düşünmeye sevk ediyor...
Seninle ben gece ve gündüz gibiyiz. Sen ne kadar aydınlıksan, ben bir o kadar karanlıkla yoğrulmuşum, belki yontulmuşum, yahut yorulmuşum... Bana kızıyorsun, zaman zaman öfke duyuyorsun, kırılıp billur bir kadeh gibi parçalara bölünüyorsun. Bunları görmezden geldiğimi sanmayasın. Lakin sen kırılıp un ufak olduğunda billurluğundan ne kaybediyorsun! Hiç düşündün mü? Özündeki aşiyan parıltılar, berraklığından ne kaybediyor? Sen kadeh olmadığında eksilen bir şeyler mi olduğunu sanıyorsun! Sen yalnızca kadehliğinden yitiriyorsun. Oysa ben o parçaları yerden toparlarken, cam kesiklerine yem oluyorum. Seninle aramızdaki fark bu! Sen kesiksen, ben kesilen oluyorum. Sen yaraysan, ben kanayan oluyorum...
Kusuruma baktıysan elimden ne gelir! Sözlerimin kemiği yoktur, dilimin kenetlenemediği gibi. Ölçüp biçmeden konuşurum. Konuşurum ya, konuşmam gerektiğini bildiğim içindir. Düşün isterim. Düşün... Gayri ihtiyari dinleyip, es geçme! Haklı mıdır diye kafa yor isterim. Bu seni sınamak değildir. Dostluklar arasında, dostunun iyi olmasını hedef edinen anlar vardır. İncinmeler vuku bulsa da, çekirdeğinde endişe taşıyan feryatlar bulunur. Farz et ki ben bir ağacım. Köklerimdeki istikrar toprağın bağrına yol alır. Dallarımda hırsların göğe uzanması olası mıdır? Düşün isterim... Kırılmak olsa keşke her şeyin açıklaması ve sebebine ortak olan yanı. Ama değil! Gör isterim...
Ben densizimdir. Olmadık şeyler dilerim hep, olmadık sözler ederim. Oldurmaya çalışırım bir de pervasızca... Aradığım güneşi gördüğümde batmasın isterim. Bulduğumda yanacağımı bile bile yaklaşmak isterim sıcaklığına. Seni gökte gezen bir inci bildimse suç benim midir, yoksa okyanusta olman gerekirken gökte endamını seyrettiğim sende midir! Sen böyle salındıkça yer yüzüne, içimde bir tufan hasıl olur bil isterim! Niyetim kötü değildir. Seni üzmüşümdür, ağlatmışımdır. Hepsini iyi bilirim. Bazen görmek gerekmez bilmek için. Duymak gerekmez anlamak için. Ben seni bilirim, sen beni ancak tahmin edebilirsin. Zira sen bende düşündüğünden çok daha evla, sandığından çok daha mühimsin. Gaddarlığım zuhur ettiyse bekle! Azgın denizler gibi dalgalarımda boğulma isterim. Bekle ve fırtınam dinsin, seni sığ sularımda güvene eriştireyim... Bekle ve sabret isterim... Sana liman olacağım günler elbet gelir...
Ey benim gül gönüllü haldaşım... Kahırdan uzak olası, kederden arınası, yüzü ay’a eş, yaşam ateşim, kıymetlim... Bunca zaman şahit oldun. Yaptıklarım yapacaklarımın güvencesi olmadı biliyorsun. Ben sana demedim mi ruhumda bir med-cezir, bir o yana bir bu yana savurur durur kalbimi. Neden uyarsın ki deliren aklıma da, çekip gittiğim vakit ardımda kalmış kum tanelerine gözlerini değdirir, nimet gibi yaş dökersin! Küstah ve kibirli anlarımız da olacak. Hoş görmeye ve incinmemeye hazır değilsin anladım ama görmezden gelmeye de mi layık değiliz! Sözlerim seni zehirledi, bir akrep gibi ısırdı, kanattı, yaralandın ve ölümlerden ölüm beğendin. Oysa ben yaratılışım gereği, canım acıdığında acıtmaya programlı, acıttıktan sonra dönüp yine kendini acıtmaya elverişli bir hal içerisindeyim bilmez misin! Ben bir akrebim seni sokup, sonra kendi ipimi çekerim. Ben seni mi ifşa ettim zehir akıtırken, kendimi mi yok ettim bir düşün isterim...
Başkalarına söz etme hakkı tanımam ben! Bundan zerre kuşku duymayasın. Ben sana kızarım, sen bana gücenirsin lakin çocuğumsundur da sen benim. Kimseye ezdirip de, ağızlarına vıcık vıcık olmuş bir sakız gibi laf vermem bilesin. Ben yerden yere vursam da, başkalarının neyine gerek, herkes kendi işine baksın derim! Kimseden akıl alacak kadar alçaltmam dostluklarımı. Biz bir çift güvercin isek, bizim göğümüz bize yeter. Yeni mavilikler isteyen, bulut arayışına koyulan da kim! Sana zamanında bu kadar az ve yavan, bir damla kadar küçük ama bir okyanus olmaya istekli olduğumu dedim. Sen gelince ırmak olduk, deniz olduk, okyanus olduk... Hevesliydim yağmura ama çöle de razıydı çoktan kabullenmişliğim. Sen vaha oldun içimde. Lakin ben bu kadardım. Baştan söyleyip gözünü korkuttuysam bağışla. Üzerime kaldıramayacağım anlamlar yükle istemedim. Ki; sense hiç korkmadın severken. Bu kadar sıradan oluşum mu cezbetti seni de uğruma inciden gözyaşlarını dökmeye razı geldin.
Biz huzursuzken de güzel değil miyiz? Birgün bu azabı yaşamam lazımdı belki. Bu lüksü kimseye tanımadım mı ki diyemediler;
’Seni asla affetmeyeceğim..’
De hadi! Yerin diplerinden yer beğeneyim kabahatime. Merak ediyorsan diye söylemeliyim; içimi içinle yarıyorlar sanki. Sanki dayanamayacak gibiyim...
Ama seni üzdüğüm anları düşünüyorsan hala, gelme! Gelme, hep yaptığım gibi seni anlarım yine. Gelme yine incitirim. Bunun için sana nasıl garanti verebilirim. Ben seni aydınlık bildim. Aydınlığının, içimi ferahlattığı günler dün gibi aklımda. Eğer nefsimizin kölesi oluyorsak bir tatlı huzur uğruna, bil ki seni her düşündüğümde dua ediyor olacağım pişmanlıkların için...
fulya/mart2012