- 1686 Okunma
- 16 Yorum
- 0 Beğeni
Ses
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Sömürülen düşlerinin hakikat zincirini hiçe sayan bir berduş gibi yaşıyordu annesinden kalma gecekonduda.Hatırladığı kadar vardı geçmişi. Sıradan beklentilerin arkasına sığınıp çocukluğunun zamansızlığını sövüyordu, içi boşaltılmış kısır küfürlerle.Bütün bunlara rağmen bir tek şey ağır geliyordu yüreğinde taşıdığı aşkından.’’Bekleyeceğim.Bekleyeceğim.Bekleyeceğim’’ diyordu hep. ‘’Sevgili Doktor’’ hikâyesinden fırlamış bir ânı hatırlatıyordu daha çok bu sayıklamaları.Korkuları aynalarda değiştirse de gölgesinin asık şeklini yaşam biçimini hiç değiştirmedi.Hep böyle kaldı.Hep böyle yaşadı.
Oysa o unutulmuş geçmişinin geri kalan kısmını hatırlaması gerektiğini düşünüyordu artık.
Peki ya hayat?
Değişim…
‘’Sana inanmıyorum artık biliyor musun Âkil?’’ dedi.Daha önce inanmak kelimesini defalarca almıştı ağzına;fakat ilk defa böyle umarsızca alıyordu ağzına ‘ma’ ekini. Neden böyle yaptığını o da bilmiyordu sanki. Yapmak için yapıyordu bu saçmalığı belki de.’’Hiçbir zaman mutlu olmadım-olamadım-,hep birileri için yaşadım,birileri için ölümlerden döndüm’’ diye sayıklıyordu yüzleri karanlık tinerci gençler tarafından kirletilmiş bir duvara dayarken sırtını. Tertemiz bir yüreğe sahipti.Zamanla o da her erkek gibi yaşadıklarıyla kirlenmeye başladı ve günahkâr erkeklerin arasına adını yazmayı başarabildi.Başarmak, yanlış kurulmuş bir cümlenin yardımcı öğesi gibiydi sanki.Yazgısı buydu belki de.Kendi yazgısının avuçlarında olduğunu bilmesine rağmen.
‘’Ne söylediğinin farkında mısın peki Arin?’’ dedi.Ağlamak geliyordu içinden;ama gözleri buna müsaade etmediğinden bir türlü ağlayamıyordu.İnsan ağlamak isterdi böyle anlarda oysa,böyle durumlarda ya da.En çok da erkekler.Erkeklerin daha fazla hakkı olduğunu o an anladı Âkil.Ama ağlayamamak böyle zamanlarda, erkeklere verilmiş en büyük cezaymış gibi gelirdi ona.Belki de en büyük kazık.Bunun başka bir izahı var mıydı? Durmadan, kadınlar ağlarken,ağlayabiliyorken özgürce,neden erkekler bir türlü ağlayamıyordu? Erkek,ağlamak için her türlü oyuna-hile değil- başvurmasına rağmen hem de.Aslında ne kadar amatör oyuncu olduklarının bilinciyle yaparlardı biraz da.Bilinçaltlarında bu im saklıydı.Zamanı geldiğinde de dışa vuruyorlardı böyle işte. Kutsal sayılan su damlacıklarını andıran gözyaşları bile kadından yana değil miydi zaten? Ona böyle öğretilmişti çocukluğunda,o da iyi öğrenci olmak adına aynısını öğretecekti.Ona verilen dersi tam hakkıyla verecekti.Böyle hatırlanmak istiyordu.İntikamını kelimelerde saklı o gizli nefretle alacaktı belki de.Kimsenin hiç bilmediği;ama onun en iyi bildiği şey.
‘Fakındayım,hem de hiç olmadığım kadar!’’ Bitsin bu aşk.Bitsin!’’ dedi.Çok kararlıydı.Çok âşıktı. Hiçbir şeyden pişman olamayacak kadar âşık. Bir aşk için de ölmeyecek kadar özgür biriydi.Aşk, ölüm kadar yakındı onlara.Hissediyordu.Ölümün diğer bir adı mıydı aşk yoksa? Değişen sadece kelimelerdi çünkü,duygular değil.Aşk’ı kaybederken dökülen gözyaşları,hangi ölünün arkasında döküldü? Buna cevap aramak beyhûde.Hayat geride terk ettiklerini bırakıyordu.Hepsi bu.Geride kalanlar ise yaşadıklarının ağır masumiyetini ödüyordu izbe sokaklarda karşılık beklemeden.Sokakların ıssızlığını öğretmeye çalışıyordu kendi düşündeki adama.Kim galip gelecekti? Kim mağlup çıkacaktı? Suskunluğunun esiri olmuştu sanki. Nereye baksa konuşmayan suratlar çıkıyordu karşısına.
Bir türlü inanmak istemiyordu olanlara.’’Nasıl olur da bu aşk bitsin,bitti’’, der.Her şey bu kadar basit ve sıradan olmamalıydı. ‘’Evet kesin kararlıyım,bu aşk bu gece,hatta şimdi,bitmeli’’ dedi.Dudakları hâlâ kelime üretiyordu.’’Bitmeli.Bitmeli.Bitmeli’’ diyordu.Dudaklarından okuyordu bunları.O kadar üzülmüştü ki Âkil,ne yapacağını,ne söyleyeceğini bile bilemiyordu.
Ne diyebilirdi ki?
Ansızın,’’sahi bitti desem çekip gidecek misin hemen?’’ Bana bunu söyle sadece’’ dedi.’’Evet gideceğim,hem de dönmemek üzere gideceğim,anlıyor musun?’’ dedi Arin.Kendisi bile inanmıyordu bu söylediklerine aslında. Sırılsıklam âşıktı ona. Ancak yine kendisinin de bilmediği sebepten(bilmek istemiyordu) ötürü ayrılmak istiyordu;fakat bir gün gelecekti tekrar ona.Peki bekleyebilir miydi? Beklemeye tahammülü var mıydı o kadar? Bu soruları kendine sormaktan çekiniyordu.Bu kadar mı sıkılmıştı ondan,bu kadar mı zalim olmuştu ona karşı?
Aslında, deliler gibi âşıktı Âkil’e,ama devam etmesi için bu aşkın şuan bitmesi gerektiğini düşünüyordu.Şartlar bunu gerektiriyordu daha çok. ‘’Bir gün geleceğim bütün geçmişimi hiçe sayarak’’ diyordu. Bir gün geleceğim,geleceğim,ne olursa olsun’’ diye sayıklıyordu içinde.Âkil’in onu bekleyeceğinden o kadar emindi ki,hiç beklemez gibi bir korkuya da kapılmıyordu.Daha önce kimseyi sevemeyeceğini defalarca dile getirmişti Âkil çünkü.Bu söz bile yetiyordu ona.
‘’Sen gidersen de ben bekleyeceğim seni.Bekleyeceğim.Bekleyeceğim.’’ dedi.Bana bekleme deme sakın.Ben bekleyerek içimde yaşatacağım seni,gelme ihtimalin hiç olmasa da.’’ Evet aptalca bir şey gibi gelebilir sana…’’ Beklediği kelimeler en sonunda çıkmıştı ağzından,içi biraz olsun rahatladı.
‘’Sus lütfen,sus.Daha fazla konuşarak canımı acıtmaya ne hakkın var’’dedi Arin.’’Beni hiç anlamıyorsun,hiç!..’’ Herkes onlara bakıyordu.Ama kimse görmüyordu onların içindeki o ateşin kızıllığını.Arin’in saçlarında siyah bir toka.Âkil’in başında da koyu gri bir şapka. ‘’Sana ait bir şey saklamak istiyorum, sonsuza dek.Ve bunu niçin istediğimi de bilmiyorum’’ dedi Âkil. Her şeyi anlatıyordu aslında bu son cümle. Hiç beklemiyordu sanki böyle bir şeyi. Ne verecekti peki,merakla bekliyordu. Sağ elini saçlarına götürerek,ince parmaklarıyla bir saç telini koparıp Âkil’in avuçlarına koydu.’’al bunu sakla,sana verebileceğim sadece bu var’’ dedi. Baktı.Baktı.Baktı. ‘’ Ben hayatta olduğum sürece bunu saklayacağım,kokunla uyuyup,kokunla uyanacağım’’ dedi. Sıradan kelimelerdi bunlar,oysa sıradan olmayan bir ağızdan çıkınca uhreviliği artıyordu sanki. Arkasına dönüp gitti Âkil.
Biten aşk değildi aslında…
Biten zamanın tükenmişliğiydi.
Şimdi ne yapacaktı,ne olacaktı? Gökyüzü sararıyor,bulutlar kayboluyordu gittikçe.Arin gitmiyordu,belki de gitmek istemiyordu şimdi? Âkil’in daha fazla acı çekmesini mi bekliyordu,neden gitmiyordu? Gitmek için o kadar dil döken Arin,gitmiyor, bekliyor Âkil’le vedalaştığı yerde. Gökyüzü gittikçe Van Gogh’un sarısına bürünüyordu. Van Gogh kafasına sıktığında gökyüzünde paslı sarı rengin kokusu vardı. Âkil’in aklına nereden gelmişti böyle? Korkmaya başlamıştı,’’ya o da kendi…Hayır hayır bu olamaz,saçmalıyorum ben.En sevdiği renk sarı olduğu için,gidemiyor belli ki.Seyretmek istiyor gökyüzünü. Yoksa neden olabilir ki başka? Evet evet bu yüzden bekliyor olmalı’’ diyordu kendi kendine. Gittikçe hiçbir şey görünemez hâle gelmişti.Artık Arin’i bile göremiyordu.Sisli havalarda kaybolanlar gibi. Böyle bir şey nasıl olabilir ki,mümkün mü? Her taraf sapsarı.Herkes kayboluyordu gözlerinin önünde.Hiçbir ses yok. Sessizlik ve ıssızlık.Mevsim sonbahar.Ölmek için beklenilen mevsim.Beklemek için âşık olunan bir hava.Bu havalarda ölmek daha bir yakışıyor sanki ölene,gidene. Ve bu güzel havalar daha da çaresiz bırakıyordu ölüm karşısındaki insanın dirayetini.
Onu bu kadar korkutan neydi peki?
Bildiği bir şey mi vardı yoksa?
Bir silah sesi duyuldu Arin’in olduğu tarafta.Tam da beklediği yerden hem de.Daha da korkmaya başladı. ‘’Yok böyle bir delilik yapamaz,yapmamalı.Onsuz yaşayamayacağımı biliyor çünkü.Her ne kadar gitmek istiyorum dediyse de seviyor beni’’ dedi. Silah sesine doğru koşmaya başladı. Hiç önünü görememesine rağmen koşuyordu. En sonunda varmıştı artık yanına. Yerde kanlar içinde yatıyordu Arin. Ne yapacağını bilemedi Âkil. ‘’Neden yaptın Arin neden?’’ dedi.O an da söylenmesi gereken kelimeler bunlar mıydı,onu bile bilmiyordu. Hiç ağlayamayan Âkil, şimdi hıçkıra hıçkıra ağlıyordu sevdiği kadın ve bahtı kara bu aşkı için. Yüreğindeki sevgi onu ağlatacak kadar derindi çünkü. Gözyaşları rimelinin üstüne doğru akıyordu Ârin’in.
‘’Sana ihanet ettim Âkil.Seni aldattım.Arttık senin olamam.Seni de kirletemem.N’olur beni affet,afet sözümü tutmadığım için’’ dedi Arin. Kirletmemek için aşkını ölmek istedi belki de.Susmak istiyor Âkil;ama susamıyor.Ağlamak istemiyor; ama ağlıyor.
N’olur konuş,bir şey söyle. ‘’ dedi
Sol yanından vurmuştu kendini. Siyah hırkasıyla kırmızı akıntıyı durdurmaya çalışıyordu;fakat yine de o akıntıyı durduramıyordu Âkil.Kokluyordu durmadan boynundan. Koklamak, sevgilinin dudaklarına bırakılan sellice yağmur damlalarının çocukluğudur çünkü.
Teni soğumaya başlamıştı sanki. Gözlerinin içine bakmak istedi Arin’in; ancak göz kapakları kapanıyordu,güneş batarken gelinciklerin yapraklarını içine doğru çekmesi gibi tıpkı.
Artık çok geçti,çok geç.
Kimdi geç kalan?
Mart 2012