Okuduğunuz
yazı
28.3.2012 tarihinde günün yazısı olarak seçilmiştir.
.
.
Paylaş
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazınızı iki kere okudum, bu saate kadar ara ara hissettiklerimi düşündüm. Ve şunu farkettim, ben bile bir kadın siyasetçiyi edebiyatçıyı, biliminsanını konuşurken dinleyince, erkek meslektaşları kadar dikakte almıyorum. Bu bilinçaltı bir durum. Sanki erkekler daha iyi düşünür ve uygular gibi. Böyle empoze edilmiş bize. Kadın edebiyat yaparsa ortaya sadece sulu sepken şeyler çıkar gibi bir kanı oturmuş. Bunun yanında "beyim bilir" düşüncesi hayatımızın her alanına hakim.
Evet çok haklısınız. Kadınlar gölgede büyüyen bitkiler gibi. Uzayıp gidiyorlar güneşi görebilmek için. Ve erkeklerden daha çok efor harcamak zorundalar hayatta kalabilmek için. Her alanda...
Çok teşekkür ederim sevgili bona_dea. Doğru dersin, ne yazık ki birey olmayı beceremeden toplum olmaya çalışan insanlar yüzünden bu duruma geldi pek çok şey. Her daim saygı ve sevgimle.
ah woolf okumalarım. Ben biliyordum sendeki cevheri.esat mahmut da okudum ama de , öleyim. bu arada bahara senin hakkında söylediğim sözü geri alıyorum.:-)
Yok İhsan Oktay okurum :) Teşekkür ederim. Ne söyledin Bahar'a bilmiyorum ama ne o ne de ben - çünkü aslında biz bir'iz- duyduğumuz pek çok şeye güler geçeriz :) Özür dileme renbo, sen de gül geç :)
Evet "kendine ait oda" sembolik güzel bir tanımdır. Hayatın bir bölümünde kendinizle baş başa olabilmek, sınırlarınıza kimsenin izinsiz girememesi demektir.
Yazmak belki önce içsel dökümdür. Ama zaman ilerledikçe eğer yazan kişi farklılaşmazsa yazmak eyleminden sıkılacaktır. Yazmak eylemine tutkuyla bağlı olanlar bunu bir psikolog kanepesinde uzanıp dertlerini anlatmak olarak görmeyenlerdir.
Umarım biz bu eylemin sahici tarafında yer alabiliriz daima. Sevgili Jir bu yazını tüm kadınlara armağan edelim izninle:) Çok çok tebrik ediyorum güne gelmesine ne çok sevindim bilemezsin.
Sevgili Sinem, ne güzel demişsin; "tutkuyla bağlı olmak" bilirim ki sen de o tutkuyla kalemi eline alanlardansın. Gitsin, tüm kadınlara gitsin. Çok teşekkür ederim varlığına. Her daim saygı ve sevgimle.
"Kendi yazdıklarıma baktığımda Woolf’un ne denli haklı olduğunu görebiliyorum..."
Bu paragraf başına gelinceye değin JİR kendini yazmış diyordum ki, bu cümleyle karşılaşınca JİR aklımdan geçeni de bilmiş dedim. :)
Şunu da demeden gitmeyeceğim, kendine ait bir oda yalnızca kadına mahsus olmamalı, deyip cümlenin sonu açık bırakılmalı bence...
Veya bana da tek göz oda lütfen! :)
Kapısı çelik olsun, en az iki anahtarla açılsın, pencereleri panjurlu, duvarları bembeyaz olsun.
İstediğim zaman içeri girmeli, istediğim zaman güneş için açmalı panjurları, havalandırmalı odayı ve istediğim zaman elimde her tür renk kirletmeliyim duvarları...
:) hadi bakalım şeytanın bacağını benle kırman iyi bir başlangıç ikizim. bilirim ki ikimiz de şeytanımızı meleğimiz kadar çok severiz... kocaman sevgimle..
Teşekkür ederim Banu Hanım, pek çok güzel şey gibi en güzeli "yazmak" eylemi kadına bir başka yakışıyor evet. Buradaki hemcinslerimi okudukça buna daha çok inanıyorum. Her daim saygı ve sevgi...
"kadının adı yok" hala geçerli mi bu deyim? Daha doğrusu edebiyat alanında da mı geçerli bu deyim? Kaç kadın yazar hala kocasının soyadını taşıyor? Bir şeyler yazayım derken üç soru üst üste geldi. Kadın doğurgan olduğuna göre, üretenlerin en muhteşemidir. Ve bence edebiyatta da en muhteşem üretendir. Hele bir de kendi adı olursa, hele bir de kendine ait odası olursa. Can Yücel'in; "kadın şairler hakkında ne düşünüyorsunuz?" sorusuna verdiği Can Yücelvari yanıtı da buraya yazmak istemiyorum. Güzel yazının sahibini kutluyorum yürekten. Saygıyla...
bunu eski insanlar başarmışlardı ana erkil zamanlarında,kadın kutsaldı,sonra kutsallığın bir göz aldanması olduğu farkedilince eşkiya kanunu devreye girdi "gücü güce yetene"ve güç tanrı oldu,şimdi biz ona değişik isimler versekte gerçek adı adale ve paradır,çağımızda kadın parayı kolay buluyor geriye sadece biraz kas yapmak kalıyor ki oda kitapta ki gibi kapısında "tanrıçanın odası" yazan bir tabelayla mümkün...kolay gelsin ne diyelim...
Bugün feminist damarlarımız kabardı sevgili dikçe :) Bence de fazla dolaşmamalı erkekler etrafta :) Çok teşekkür ederim her zaman ki bu güzel varlığına. Sevgi ve saygımla.
giydirilmiş kim/iğin cinsi ile öğrenilmiş rol-model katılım, katkıdan çok, süreğen..bir süre sonra hayatı sömürüyor, tüketiyoruz ömrümüzü
ve - bulmayı bırak- kendimizden giderek! yabancılaşıyoruz..('kendine ait bir oda' da ne güzel ifade edilmiş bu durum..'' Ondandır bazen hala kendimi kapı deliklerinden bakarken yakalamam?..'' diyerek)
Bu anlamda -hem de doğal olarak- hayattan yaşamından duyumsalından tatmin olmak; aklın hem dişil hem de eril yanını kullanmak .. kendine! açık olmak.. varlığınla tanışmak -sevmezden bir adım öncesi- ve kabullenmekle mümkün.. yine kendini !
kalıcılık..! gelişimse, ileri.. (aklın kendine illüzyonu) başa sarmaya! ne gerek var. O' zaman.. geçmezdi de! inan :) diyerek noktalayım bu güzel sunu / konuyu okumamı - - - Jir, teşekkürler paylaşıma-katkıya tanıtıma/ esere (Virginia Woolf) saygılar sevgiler selamlarımla ........................................................................................... bu günlük -bu hafta- bu kadar.. odalar tamam da :)) evime de sil baştan bahar temizliği gerek bismillah.. deyip başlayım bakalım ..görüşmek dileğimle
En yazmasi gerekenler kadinlardir diyorum bazen zira hep ikinci plan oldu hayatlari ya da öyle hissettirildi bilmiyorum ama yazmasi gereken birisi varsa sensin ve de kadinlar...
kalem sol yana ok gibi batsa da yazmali yazmali ve bu acidan bir cirpida kurtulunmali belki...
belki ...
kimbilir öyledir belki ne dersin güzel yürekli saire...
"ne aradıysam zıddını buldum, doğruyu aradım yanlışı buldum, dostumu aradım düşmanımı buldum, aramayı bıraktığımda ise doğruların ve yanlışların ötesinde renklerin zıtlığında resmin bütününü gördüm. ne doğru vardı, ne yanlış, ne kötü vardı, ne iyi, herşey olması gerektiği gibi. herşey olduğu gibi!"
virginia woolf
Doğru çok doğru dersin Nar'im... Yazmak; acıtsa da yürekten gülerekten yazmak...
"...düşündüğümüzü tam olarak yazma yürekliliği ve özgürlüğüne sahip olursak; biraz olsun ortak oturma odasından uzaklaşıp insanları her zaman birbirleriyle olan ilişkileriyle değil ama gerçeklikle olan ilişkileri çerçevesinde görebilirsek; ve gökyüzünü ağaçları ya da kendi içinde varolan herhangi bir şeyi de böyle görebilirsek; milton'un gulyabanisinin ardına bakabilirsek; çünkü hiç kimse görüş alanımızı kapamamalı; ve gerçeği göğüslersek, çünkü şu bir gerçektir ki tutunacak bir kol yoktur ve tek başımıza yol alırız ve yalnızca kadınların ve erkeklerin dünyasıyla değil, gerçeklikle ilişki içindeyizdir; o zaman beklediğimiz olanak doğacak ve shakespeare'in kız kardeşi olan beklediğimiz ölü ozan, bir çok kez toprağa yatırdığı bedenine bürünecektir."
Çok teşekkür ederim Sevgili Dilek; "sormak" ile başladı zaten her şey. Kendine sormak ve o soruları yine kendin cevaplamak...
woolf'un intihar etmeden önce eşine bıraktığı son mektup
"sevgilim, yeniden delirmek üzere olduğumdan eminim.o korkunç dönemlerden birine daha göğüs gerebileceğimizi sanmıyorum.ve bu sefer toparlanamayacağım da. sesler duymaya başladım.dikkatimi bir şey üzerinde toplayamıyorum.ben de yapılabileceklerin en iyisi gibi görünen şeyi yapıyorum.sen bana mümkün olan en büyük mutluluğu verdin.birisi başkası için ne yapabilirse, hepsini yaptın.sanmam ki başka iki kişi bizden mutlu olmuş olsun, bu korkunç hastalık gelene kadar.artık onunla mücadele edemiyorum, hayatını zehir ettiğimi biliyorum, ben olmasam çalışabilirdin ve biliyorum ki çalışacaksın. görüyorsun ya, bunu bile doğru dürüst yazamıyorum. okuyamıyorum.söylemek istediğim şu, hayatımın bütün mutluluğunu sana borçluyum.bana karşı hep sabır gösterdin ve inanılmayacak kadar iyiydin.bunu söylemek istiyorum-bunu herkes biliyor-biri beni kurtarabilseydi eğer, o sen olurdun.senin iyiliğinin kesinliği dışında her şey benden gitti artık.hayatını daha fazla zehir edemem.sanmam ki başka iki kişi bizim olduğumuz kadar mutlu olsun."
Su yolu, bu soruya onun mezar taşında yazan cümle ile cevap vermek istedim mezar taşındaki cümle, aynı zamanda "dalgalar"' adlı kitabının son cümlesidir;
'kendimi sana doğru savuracağım, yenilmeksizin ve boyun eğmeden, ey ölüm!'
Ne yazık k beynindeki dalgalar, dalgalanmalar, onun istediğini yapmış...
enteresan bir hayatı var. yazarın ceplerini taşlarla doldurup ouse nehrinde ömrünü sonlandırması ise çok daha vahim bir durum.
insan okuduğu kitaplar ve kainatta görsel olarak seyrettiği sahnelerle şakillenir ve kendine bir yer edinir.
hayat umut demektir ve artı mücadele. belki yazarın akli çeperlerinde takılı kalmasının nedeni hissettiği manevi eksiklik ve savrulduğu o derince karanlık boşluklardır büyük ihtimal.
ben Stepheanie Barron "beyaz bahçe" olarak uyarladığı eseri okudum.
açık söyleyim yazarın suya ve güllere olan sevdası onu ölüme nasıl götürmüş hala anlayabilmiş değilim.
su var olmanın kaynağıdır toprakta gül büyütmek ise yaşamın ta kendisi.
çok tartışılabilecek bir şahıs.
kitabın girişinde şu mısralar yer alır..
yorgun bir yüzücü zaman dalgalarında ellerimi havaya kaldırıyorum.bırak kapansın üstümü bambaşka bir diyara asırlarca ve bu şatoyla gülü gömülü gömülü zamanda ve uykuda o kadar mahmur,o kadar azman ki taşın üstünde yeşildir yosun ve liken lekeler girişi orada bir resme battım,gömülmüş suya ne rüzgara kapılan nede karışan sedaya aldatıcı,dokunsan kırılacak,uzak yıllar yılı derinlikte batık durgun bir bendeğin suları gibi ama çürüyen geçitlerin kah dışarısı kah içi kımıldıyorum,yok bir bereket,bir titreme dahi sular dalgalansa da sallanır oradaki aksi
edebiyata emek harcayan her kalemi ve şahsı tanımak lazım. ama örnek almak noktasında alınması gereken noktalar cımbızlanarak bu yapılmalı.
mutlak manada etki yapıyor çünkü.
şu an aklıma geldi hayatını sonlandıran yazarlardan biride Nilgün Mrmara.
Öncelikle çok teşekkür ederim Sevgili Mehtap, Aslında her şair-yazar diğer insanlardan daha farklı daha derin, içselleştirerek yaşar. Kimileri yaşadıklarını içselleştirme sürecini daha kaotik geçirir. Kendi varlığını başkalarına değil de kendine kanıtlayabilme derdine düşer. Fazladan sesler duyar. Fazladan renkler görür. Algı kapısı pek çok insana nazaran daha geniştir. ve bu genişlik içinde boğulduklarını hissederler. Yaşanması gereken her şeyi yaşamış görmüşlerdir. Belki de "ölüm" bunun için çekiyor onları içine. Bilmedikleri tek şey "ölmek duygusu" belki de...
Nilgün Marmara da Woolf gibi intihar etmişti evet. Marmara'yı anlayabilmek için idol yerine koyduğu Sylvia Plath'i okumak gerek. O da yaşamına son vermeyi seçen kadınlardandı. Bu üç yazar da bence ayrı ayrı birer tez konusu yazdıkları ve yaşadıklarıyla.
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.