- 1432 Okunma
- 14 Yorum
- 0 Beğeni
ARTIK BİTİRELİM
Önce ‘’Çok üzgünüm be Ata’m’’ dedim, ardından ‘’Sadece soruyorum ‘’ dedim…Şimdi de ‘’Artık Bitirelim’’ diyerek konuya noktayı koyacağım ( Kendi açımdan tabii ki )
Hz. Muhammed…Kızı Fatma ile Amcasının oğlu Ali’yi evlendiriyor…Hz Ali’nin verdiği mihir ile alınabilen ev eşyalarına bakalım: 3 adet minder, 1 adet seccade, 1 adet içi hurma lifiyle doldurulmuş yüz yastığı, 2 adet el değirmeni, 1 adet su tulumu, 1 adet su testisi, 1 adet meşin su bardağı, 1 adet elek, 1 adet havlu, 1 adet koç postu, 1 adet alaca kilim, 1 adet sedir [divan], 2 adet Yemen işi alaca elbise, 1 adet kadife yorgan…
Bu eşyalar satın alıp eve getirilince Peygamberimiz dua eder: "Ya Rabbi, senin sevmediğin israftan çekinen kimselere bu eşyayı hayırlı kıl."
Hikayeyi uzun uzun yazmayacağım. Hepiniz bilirsiniz. Hz. Ömer zamanında çocukları ( ya da torunları ) Açlıktan feryat ederken onları oyalamak için ocakta taş kaynatan kadının hikayesini….Olayın sonunda Hz. Ömer kadına ‘’ Sen eğer durumunu Ömer’e anlatmamışsan Ömer nereden bilsin senin aç olduğunu?’’ diye sorduğunda kadın cevap verir ‘’ Madem ki bilmeyecekti ne diye halife oldu?’’
Yine Hz Ömer…Bir savaş sonrasında savaş ganimeti olarak herkese bir gömleklik kumaş verir. Ancak daha sonra görürler ki onun üzerinde iki gömleklik kumaştan yapılmış bir cübbe vardır. Ve sorar müslümanın biri…Hem de hutbe vermek üzereyken ‘’Sus ya Ömer..Önce üzerindeki cübbenin hesabını ver ‘’ diyerek. Hz. Ömer oğlunu gösterir: ‘’ Bakın onun üzerinde yok…Oğlumun rızasını alarak onun kumaşı ile benim kumaşımı birleştirdim ve huzurunuza doğru düzgün bir kılıkla çıkmak için bir cübbe yaptırdım’’ diyerek hesabını verdikten sonra o müslümanın ‘’ Şimdi konuş ya Ömer…Seni dinliyoruz’’ demesi üzerine hutbesine devam edebilir?
Şimdi bu yazılanlar aklımızın bir tarafında kalsın ve Çanakkale Savaşının kahraman onbaşısı ( Sonradan Çavuş ) Mehmet oğlu Koca Seyit’in Çanakkale Savaşından sonraki durumuna bakalım. Ama öbce yukarıdaki resme bakalım…İşte o resimdeki kişi 270 kiloluk mermiyi topun namlusuna sürerek İngilizlerin Ocean adlı gemisini kullanılamayacak hale getiren Seyit Çavuş’un Çanakkale savaşlarından sonraki halidir. Çok müreffeh bir hayat süren mutlu bir insana benziyor mu sizce? Tam dokuz sene…Balkan…ve I. Dünya Savaşında, Çanakkale Cephesinde…Tam dokuz sene savaşan bir kahramandan bahsediyorum…’’Vicdani ret diyen kanı bozuklardan değil…15 ay askerlikten kaçmak için ‘’bedelli’’ ye sığınmaya çalışanlardan da değil…
Şimdi Seyit Çavuş’un hikayesini de yazalım biraz.
Mustafa Kemal 29 Ocak 1923’te Latife Hanım ile evlendikten sonra, ilk yurt içi gezisini 06 Şubat 1923’te İzmir’den Balıkesir’e gerçekleştirdi.
07 Şubat 1923’te Paşa Camiinde okunan Mevlit’ten sonra tarihe “Balıkesir Hutbesi” olarak geçen konuşmasını gerçekleştirdi.
08 Şubat’ta önce Balıkesir’in Balya ilçesini ardından Havran ilçesini ziyaret etti ve Koca Seyit ile de bu ziyaret esnasında görüştü.
Mustafa Kemal Havran’ın girişindeki köprüden itibaren konaklayacağı Terzizade Saadettin Bey’in konağına kadar, tüm Havran Halkı’nın sevgi gösterileri ile karşılanmıştır. Konağa gelen Mustafa Kemal , Eşi Latife Hanım ve beraberindeki heyet, kahvelerini içtikten sonra, ilk sordukları Koca Seyit olmuştur.
Yetkililere “Koca Seyit Nerede” diye soruyor. Yetkililer ise birbirlerine bakıp, ’’kim bu Koca Seyit’’ diye şaşkınlık yaşıyorlar. Mustafa Kemal yanındakilere Koca Seyit’in, Çanakkale Cephesi Deniz Savaşlarının kahramanı Seyit Onbaşı olduğunu söylüyor ve derhal bulunmasını istiyor. Bunun üzerine yetkililer hemen Çamlık (Manastır) köyünde, odunculuk yapan Koca Seyit’i bulup, traş ettirilip, üzerine emanet takım elbise, şapka ve ayakkabı bulup (Bu takım elbise, şapka ve ayakkabı Mustafa Kemal’in huzurundan ayrıldıktan hemen sonra kendisinden geri alıyorlar), Mustafa Kemal’in yanına getiriyorlar.( Bazı rivayetlere göre Koca Seyit sakallarının kestirilip üzerine o kıyafetlerin giydirilmesini ‘’Atatürk, askerlerini cezalandırıyor’’ diye yorumluyor. Yine Aynı rivayetlere göre Atatürk’ün bu sakal kestirme ve kılık kıyafet değiştirilmesi işinden dolayı kaymakama çok kızdığı ifade ediliyor. )
Mustafa Kemal başta eşi Latife Hanım olmak üzere beraberinde geziye katılan Mareşal Fevzi Çakmak, Kâzım Karabekir, Mustafa Abdülhalik Renda ile Salih Bozok’a, böylesi bir kahramanın, çabuk unutulmasına, yaşadığı şehrinde bile unutulmuş olmasına duyduğu derin üzüntüyü anlatıyor.
Mustafa Kemal, Koca Seyit ile gerçekleştirdiği sohbette, bir isteği olup olmadığını soruyor. Koca Seyit ise bir isteği olmadığını, geçimini dağdan odun keserek temin ettiğini ve ormancıların kendisine müsaade etmediğini anlatıyor. Bunun üzerine Mustafa Kemal, Koca Seyit’in ormancılar tarafından engellenmemesini, kendisine gereken yardımların sağlanması emrini veriyor. Ancak Koca Seyit 1939 yılına yani ölümüne kadar devletinden en ufak bir yardım almadan, kimi zaman dağda odun kesip kasabada satarak, kimi zaman zeytinyağı fabrikasında 100-120 Kg.lık zeytin çuvallarını sırtında taşıyarak hayatını idame ettiriyor. O dönemi yaşamış insanların anlattıkları bilgilerden aktarılanlar arasında, fakirliği nedeniyle sırtına doğru düzgün kalın bir şeyler dahi alamadığı için, zeytinyağı fabrikasında hammallık yaptığı günlerde, geceleri üşümemek için buhar kazanları üstündeki tahtalarda uyuduğu aktarılmaktadır.
Gelin Seyit Çavuş’un torunu Bayram Özçetin’ dinleyelim…
“Dedem çok mert, yürekli ve kuvvetliymiş. Nerede yapılacak bir iş olsa koşarmış. Odunculuk yaparak geçinirmiş. Haklıya haksıza çok dikkat ettiğini söylerler. Parada pulda gözü yokmuş. Zaten olsaydı, savaştan sonra teklif edilen maaşı kabul ederdi . 9 yıl cephelerde savaşmış ama bir madalyası bile yok.(Öldükten sonra köyüne adının verilmesinin bir anlamı var mı sizce? )
Seyit Çavuş 1939 da akciğer yemezliğinden vefat ediyor. ( ya da zatürree ) O Çanakkale Savaşına giderken 5 yaşında olan kızı Ayşe 2007 yılına kadar yaşıyor. Koca Devlet ona ancak 65 yaşından sonra bir maaş bağlıyor.( Yaşlılık maaşı ) Yani 1975 ten sonra ancak. Maaş dediğim de Milletvekili maaşı filan değil ha…( Yani birileri havaya girmesin ‘’ Bak bizimkiler maaş bağlamış’’ diye…) Bildiğin sürünme sınırının da altında bir para. O da fazla görülüyor daha sonra…Referansı İslam (!) olan ( Tövbe neüzübillah ) bir ak parti iktidarı o parayı da çok görüyor ve kesiyor.
İşte ben iki gündür bunları soruyorum. Kim nasıl anlarsa anlasın, nasıl yorumlarsa yorumlasın.
Anıtlarla ilgili sorularımı sormuştum zaten. O kısma dönmeyeceğim. Ama ben de Hazreti Ömer’e ‘’madem bilmeyecektin ne diye Halife oldun’’ diye soran o kadın gibi ‘’ Madem bilmeyecektin ne diye Cumhurbaşkanı, başbakan, hükümet oldun? Diye sorma hakkına sahip değil miyim? Soracağım elbette…Kimse darılmasın gücenmesin…1960 a kadar yaptırılamayan Çanakkale Anıtını da soracağım. Savaraona yatını da soracağım, Yurdun her yerinde yapılan diğer heykel ve anıtları da soracağım….Ama bunları sorarken sanmayın ki. Sormam gereken başka soruları unutacağım…Öncelikle Seyit Çavuşu kuru tahtalar üzerinde yatıranlara soracağım. 1975 e kadar Seyit kızı Ayşe’ye bir maaş bağlayamayan tüm hükümetlere soracağım… 160 lira gibi pek çoklarının gittikleri lüks restoranlarda garsonlara bahşiş olarak vermekten bile utandıkları bir parayı çok görüp de kesenlere soracağım… Şehidimi katleden teröristin ayakları altına serilen kırmızı halıları, ayaklarına gönderilen hakim ve savcıları da soracağım . Savarona için ’’Bu vatanı kurtaran bir öndere fada olsun’’ diyebilirim. Ama Bizim referansımız İslamdır (!) diyenlere soracağım ‘’Gemicik’’i ‘’Bu gemicik neyin kurtarılmasının bir ödülüdür diye ‘’ Referansı İslam ( Tövbe sümme hâşa ) olanın gözünün içine sokacağım Hz Muhammedin Kızı Ayşe’nin çeyizini ve soracağım: Çırağan’da yapılan düğünü, ‘’Kur’anın açık emri: ‘’Ziynetleriniz saklayınız ‘’ olduğu halde milyarlık yüzüklerle dolaşanları soracağım…Tabii ki Trilyonluk Çamlıca Villasını da soracağım. Velhasılı kelam gelmiş, geçmiş tüm bu ülkeyi yönetenlere soracağım o kadar soru var ki?
Biraz uzun oldu farkındayım.’’Artık bitirelim’’ dedim ama bitecek gibi değil ki?
Son sorumu da bazı aymazlara sorayım: ‘’ En güzel kafa Kürt kafasıdır. Çünkü o kafa isyan için baş kaldırmıştır’’ diyen bir Yalçın Küçük nasıl ilerici, demokratik ve aydın bir Atatürkçü olur?...Bir televizyon programında milyonlarca insanımızın gözünün içine baka baka ‘’ Atatürk korkak bir adamdı’’ diyen Yalçın Küçük’ten bahsediyorum… Bunu da kendine Atatürkçü, aydın, ilerici, demokrat diyen bir takım gafillere soruyorum. ( Bu yazıyla ne alaka diyecek olanlara ‘’uysa da uymasa da’’ dedim peşin peşin. )
İnsanlar kusursuz değildir. Bu Atatürk bile olsa…Eğer onu kusurlarıyla , hataları ile sevmesini öğrenemezsek o zaman ne olur biliyor musunuz? O zaman O, Atatürk olmaktan çıkar…Bazı tarikatlarda olduğu gibi sizi elinizden tutup şefaati ile doğruca cennete sokacak olan bir şeyh hüviyetine bürünür. İşte o zaman Kemalizm bir yaşam biçimi olmaktan çıkar bir tarikat ekolü haline gelir.
Çanakkale Şehitlerine, en azından Seyit Çavuş’a karşı, onun kızı Ayşe’ye karşı bir vefasızlık örmeği sergilenmiştir bu ülkede…Kim bilir Çanakkale gibi bir zafer, 253 bin şehitten sonra Mondros gibi, Sevr gibi bir antlaşmanın imzalanması, topla tüfekle geçilemeyen Çanakkale’nin bir kağıt parçası üzerine yazılan iki satır yazı ile geçilebilmiş olmasının üzüntüsüyle Çanakkale ‘’ acı bir hatıra’’ dır ve bu yüzden de hatırlanmak istenmemiştir. ( Zayıf da olsa bir ihtimal ) Başka anlam veremiyorum.
YORUMLAR
Hıristiyanın biri kendi halinde oturan yahudinin birinin ensesine şırraaak diye tokadı yapıştırıp;
- Niye lan çarmıha gerdiniz İsa'yı demiş.
Yahudi ensesindeki beklenmedik acıyla dönüp;
- ne bileyim lan 2000 sene önceki mevzuyu demiş. El cevap;
- Olsun! benim yeni haberim oldu.
Yazınızı geç okuduğum için yukarıdaki örneğe sığınıyorum.
Her kelimesi bilgi ve birikim süzgecinden oluşan, ilmek ilmek işlenmiş acı ama gerçekler. Biz hafızası zayıf bir milletiz. Dün 12 Eylülü alkışlayanların bu gün en keskin demokrat olmaları, ortalama ahalinin rüzgar ne taraftan esiyorsa o tarafa meyletmesi hep bu yüzden.
"Düşününce aklımıza kötü fikirler üşüşür,
Büyüklerimiz bizim için en iyisini düşünür" mantığı, okumak yerine sağdan soldan kulaktan dolma bilgilerle beslenme, bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olma durumu bize has hasletler.
Şu kadarını söylemeliyim ki, ben Atatürk'ü okulda öğrendiklerimden değil, onu karalamaya çalışanlardan duyduklarımla sevdim. Atatürk içermiş, kadınlara düşkünmüş şuymuş buymuş. Yahu Erkeksen ve güzel bir kadın gördüğünde içinde bir şey hissetmiyorsan git derdini doktorda ara. Ayda yılda dost meclisinde 5 leblebinin yanında rakıma tek buz atmak bana da büyük keyif verir. İçene de saygım var, içmeyene de. İnsanım sonuçta. Atatürk'te insandı. Bir insanı yargılayacaksanız onun yaşadığı dönemi çok iyi bilerek yargılamalısınız. Aksi takdirde Erman TOROĞLU gibi komik olursunuz. Adam yıllarca hakemlik yapmış, bu işin ne kadar zor olduğunu biliyor ama spor programlarında aynı pozisyonda defalarca ağır çekimde izleyip, teknolojinin tüm imkanlarından yararlanıp hakem hakkında hüküm veriyor. Peh peh peh...
Hocam çenem düştü,
yazınızın altına imzamı atıyor ve önünüzde saygıyla eğiliyorum.
sami biberoğulları
O kadar uzun yorumunuza bu kısacık teşekkür biliyorum az ama şimdilik kaydıyla bitirelim demiştim.
Selam ve sevgiler.
Sayın hocam, geç kalınmış bir yorum. İnanın tarihine bile bakmadan, sizi görünce okudum. Oysa öncesi ve sonrası var yazılarınızın. İçeriklerine kısmen katılıp kısmen katılmadığım detaylar var. Samimiyetinize inanıyor, Yüreğinizde taşıdığınız İnsan sevgisini alkışlıyorum. Eleştirilerinizin hakarete varmamasını Vatan sevginize bağlıyorum. Ben İnanıyorum ki, birilerini kınayıp hakaret eden ve insalara sadece nifak sokan tipler Vatan sevgisini bilmeyen İnsanları kendi ihtiraslarına kurban eden şahıslardır. Sevgisiz kalan tüm yüreklere birgün gerçek sevgiyle buluşmasını temenni ediyorum. Sevgim ve saygım her daim.
sami biberoğulları
Eğer birbirimizn bütün söylediklerine katılıp her şeyi onaylarsak aynı tornadan çıkmış maulattan ne farkımız kalır. Elbette farklı düşünceler olacaktır. Önemli olan farklı düşüncelere tahammül gösterebilmek. Tabii ki o da belirli bir noktaya kadar..İşi hakarete götürmeden.
Ben, bana göre, benim bulduğum bilgi ve bekgeler çerçevesinde yazarım, bir başka arkadaşım kendi bilgi ve belgeleriyle yazar, ya da sadece duygularımızla yazarız. Ortak paydamız bu vatanı sevmekse gerisi teferruat değil midir?
Selam ve saygılarımla.
Seyit Onbaşıyla ilgili bölümü okurken gözlerim yaşardı. Aslında bu hikaye yazılsa onlarca sayfa ederdi arkadaşım ama madem ki bitirelim diyorsun, yeni hikayelerinde buluşmak dileğiyle.
Çok güzeldi. Tebrikler, saygılar...
sami biberoğulları
Şimdilik bitirelim...İleride bakalım Mevlam neyler, neylerse güzel eyler.
Selam ve saygılarımla.
Seyit onbaşıyı iftiharla anlatıyorlar çanakkale zaferini anlatırken anıt kabiri gezdirenler, bunu biliyorlar, o halde niçin hakettiği değerin gereğini yapmıyorlar.
Yazınız tümüyle çok güzel olmuş, gerçekleri kafamıza binlerce defa yazsak da azdır. Unutkanız,
aymazız. Birilerinin ne olduğunu, nasıl yönetilddiğimizi öğrenmemizin zamanı geldi de geçti bile.
Din iman diyenler, yazıyı okuyunca dine imana gelirler inşaallah..
Gönülden tebriklerimle,
selâm ve saygılar..
sami biberoğulları
Selam ve saygılarımla.
Bitmesin hocam devam. Siz hepimizin adına soruyorsunuz. Bizlerde siz sordukça, yazdıkça çok şey öğreniyoruz. Malesef çok canlar, emekler verilerek alınan topraklarımız şimdi parsel parsel satılıyor. Emeğinize, yüreğinize sağlık. Saygılarımla...
sami biberoğulları
Selam ve saygılar.
Babamım babası yani dedem 7 sene askerlik yapmış yemende savaşmış,iki yılda türkiyeye gelmiş,memleket işgal edilmiş ninem ne dediyse dedemi içeri almamış Akrabalarını bulup dedem ikna ederek kapıyı açmış o da maaş falan bağlanmadan vefat etti .
okulda fakir öğrencilere ayakkabı verileceğini duyan iki otobüsü olan aile çocuğunu terlikle okula gönderiyor canlı olarak bunları da gördüm
Tebrik ederim saygılarımla.
sami biberoğulları
Ülkemiz insanını özellikle de memur kesimini yurt içinde dolaştıracaksın biraz ki yurdunu tanısın. 35 senedir aynı yerde görev yapan öğretmenler tanırım ben. Yurdundan bi haber...Yurt deyince belki Akdeniz Sahillerini bilir biraz..Öyle oluınca da bu memleketi 30 kupona alındı zanneder. Bahsettiğiniz o bir kamyon ayakkabıya koşan ağa çocuğunu göremez.
Selam ve saygılarımla.
bitmesin....yaz hocam senden çok şeyler öğreniyoruz....here yazın ses getiriyor....güzel yorum yazan dostlarda var...bizler inan çok güzellikler yaşıyoruz sayende saygılar
sami biberoğulları
Yer yer yazacağım böyle konuları da elbette. Bu vatan hepimizin...
Selam ve saygılarımla.
Sami Hoca ; rahmetli dedemden savaş günlerinde 12 yıl askerlik yapıp yaralı olarak köyüne dönmüş. Yoksulluktan bir türlü kurtulamamış ve eşi (babaannem ) otuzuna varmadan veremden ölmüş. Daha onun gibi binlercesi bu acı kaderi yaşamış bu ülkede. Yine de '' vatan sağolsun '' demişler ve bizler de aynısını söylüyoruz. Fakat sizin gözünüze batanlar elbetteki bizim de gözümüze batıyor ve ciğerlerimiz yanıyor. Bu vatan bu kadar kolay harcanmamalı.
Özellikle güncel olan bir konu var : Çok tanınmış bir gencin testis kanseri teşhisiyle çürük raporu alıp askere gitmediği fakat bir yıl içinde evlenip çocuk sahibi olduğu görülüyor. Yani çürük raporunun sahte olduğu kesin. Herkes biliyor fakat kimsenin bir şey yapabildiği yok. Çünkü o bu ülkeyi yöneten en tepedekilerden birinin çocuğu.
İşte atalarımızın kanları pahasına bize bıraktıkları bu kutsal vatan şimdi maalesef bu durumda.
sami biberoğulları
Mühim olan gözlerimize at gözlükleri takarak bakmamak olaylara ve olanlara...Bu gün yapılan pek çok hata var. Ama bu hatalar geçmişte yapılan hataları da unutturmamalı bize. Maalesef çoğumuz ya geçmişteki hatalara takılıp günümüzdekileri görmüyoruz, ya da günümüzde yapılanları görüp geçmiştekilere toz kondurmuyoruz...
Oysa vatanseverlik her türlü ideolojinin üzerinde olmalıdır.
Atatürk'ün dediği gibi '' Söz konusu vatansa gerisi teferruattır''
Selam ve saygılarımla.
evet ayakta alkışladım o kadar çok soru varki
yalniz ir şey
Atam öyle yurd dışına çıkmamış beni görmek benimle görüşmek isteyen gelir demiş
maşallah şimdikiler yutd dışından beri gelmiyor bunun anlamını hep düşünmüşümdür
saygılarımlasınız herdaim
sami biberoğulları
Atatürk yurt dışına çıkmayı ülkenin menfaatleri açısından hayırlı görseydi mutlaka çıkardı. Ama onun zamanında bu ülke model arayan değil, model olan bir ülke , Atatürk de model arayan bir lider değil, model olan bir devlet adamıydı. Olay bu işte.
Selam ve saygılarımla.
AYSE 09
ah nerdesin Atam dedim
saygılarımlasınız herdaim
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
Türkiye model arayan ülke değil model olan ülke
Mustafa Kemal model arayan devlet adamı değil model olan liderdi
çok güzel bir söz Atatürk sevgisi ve saygısı budur
ellerinizden öpüyorum sizi
AYSE 09
ah çıkıp gelme ihtimali olsa nasıl ihtiyacımız var
saygım sevgimlesin canım
hocam çok güzel bir yazı dizisi oldu sorun benimde sizin gibi sorularım var ama malesef biz soruyoruzda onlar cevap vermiyor susuyorlar. Dün dediğim gibi Atatürk te insandır hatalarıyla günahlarıyla sevaplarıyla onu ilahlaştırmayın ki mezarında rahat uyusun. Kimin ilahlaştırdığı belli.
Geçen yıl 18 mart da TRT1 de son gazilerimiz diye bir belgesel vardı son 3 gazi kalmış belgesel 2002 yapımı biri Konyada Biri Eskişehir de Biri de Çorum da en sağlıklı ayakta olan Çorumlu. Gazinin evi yıkıldı yıkılacak köyde yaşıyor. Çorum valisi falan ziyaret ediyor gazi valiye gidiyor falan vali soruyor istediğin bir şey varmı hemen yapalım. Gazi de kendim için birşey istemiyorum köyüme okul yapın diyor. Okul yapıyorlar. çocukları dedelerine diyorki söyle vali sana ev yapsın kulüben yıkıldı yıkılacak. Gainin cevabı bu yaşa kadar yaşamışım yeter yıkılırsa başıma kıyılır ölür giderim ev istemem diyor. Çocukları arazi iste diyor gazi varya yeter bunları ekin diyor. Köy okul yapıldıktan sonra vali yine soruyor bişey istermisin. Gazi diyor İstiklal savaşı ve Çanakkale savaşında savaşabn 3 gazi kalmışız onlarla görüşeyim ve belgesel Çorumlu gazinin diğer iki gaziyi ziyaret etmesi valiye birde diyorki hastane yapın ama hastaneye ömrü yetmiyor.
Gazilerimiz onurlu hocam onlar birşeyler bekledikleri için çıkar için savaşmadılar. Özgüürlük için vatan için savaştılar. Akıncıları hatırlayın yunanı egeye döktüler ve Atatürk onlara ne istiyorsunuz diye sorduğunda hiç birşey dediler ve köylerine çiftçiliklerine geri döndüler. Savaş gören vatanı için savaşan insan böyle oluyor demekki ben olsam ne yapardım aynısını yapardım vatan için savaşmanın ve kurtarmanın onuru tirilyonlarla ölçülemez Koca Seyit çavuşun hemşerisiyim biz böyleyiz hocam :)
uzun oldu özür dilerim
sevgiler selamlar
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA tarafından 3/28/2012 1:12:58 AM zamanında düzenlenmiştir.
sami biberoğulları
Bahsettiğin belgeseli ağlaya ağlaya seyretmiştim. Ne kadar güzel bir belgeseldi o...Ne yazık ki o gazilerden hiç biri kalmadı hayatta. Bu arada Seyit Çavuşla hemşeri olmak ne büyük bir gururdur değil mi?
Güzel yorumuna kısa bir cevep oldu belki ama çok çok teşekkür ederim...Ellein ve gönlün dert görmesin inşallah.
Selam ve sevgilerimle.
neden bitiyor ki
siz sorguladıkça, gerçekler suratımıza tokat gibi çarpılıyor
kaleme saygılarımla
sami biberoğulları
Bir dizi yazısı haline gelen bu yazı bitiyor...Yoksa yazılacaklar biter mi hiç...Daha çok yazacağız inşallah...
Selam ve sevgilerimle.
Hazreti Ömer’e ‘’madem bilmeyecektin ne diye Halife oldun’’ diye soran o kadın gibi ‘’ Madem bilmeyecektin ne diye Cumhurbaşkanı, başbakan, hükümet oldun? Diye sorma hakkına sahip değil miyim? selam olsun güzel yüreğine arkadaşım sor sorki belki utanır yüzleri yo yok gerçi ne utanması bunlarınki yüz değilki ah arkadaşım sorulacak o kadar çok soru hesap varki kime ne deyip kime ne anlatıp ne soracağız bir değil iki değil binlerce soru ve hesap var ne gemiciklerin hesabını ne trinyonnluk yüzüklerin hesabını nede milletin üzerinde dünya zenginleri arasına girdiği paraların hesabını verebilirler gerçi bunlar verir bizler bu akılda gittiğimiz olduğumuz sürece daha çok zenginler dünya sıralamasında en ön safhada yerini alır eger benden aldıkları bir kuşur varsa ki var haram ediyorum yarım hesap gününde dinlerinin çiçeğimdem alırım ne gazilerimiz önemli ne şehitlerimizin bir yeri var nede fakirin fukranın yahu ekmek bulamıyorlarsa pasta yesin millet niye ugraşırızki bı gariplerle ben bazen anlamıyorum değilmi arkadaşım benim aklım pek fazla yetmez ama hakkımıda haram eteye yetiyor inna bana bu güzel yazını efer okuyamasa idim çok üzülürdm arkadaşım kalem tutan ellerin yüreğin dert görmesim derdim bir kaç satırla bitecek gibi değil sayfalar dolusu da yazssam bitme z analayana sivri sinek saz anamalayana davul zurna az arkadaşım sevgiler bırakıyorum güzel yüreğine
sami biberoğulları
Ben ''Söz konusu vatansa gerisi teferruattır '' diyerek şimdilik noktayı koydum. Ta ki birileri yeniden damarıma damarıma basıncaya kadar.
Selam ve saygılar.
siyahgecem
Harika bir yazı olmuş,Her şeyi ustalıkla,dobraca dile getirmişsiniz hocam ama öğrencilere sorsanız Seyit onbaşıyı bilmezler ama bütün mankenleri,uyduruk isimleri ezbere bilirler.Tarihinden,kültüründen ,değerlerinden uzak bir nesil yetişiyor artık.Yaz boz tahtası gibi eğitim sistemi değişirse,tarikatlere prim verilirse olacağı da bu zaten.
sami biberoğulları
Bu ülkenin insanları tarihi ya ''Vurun Kahpeye'' romanından okuduğundan, ya da ''Muhteşem Yüzyıl '' dizisinde seyrettiğinden ibaret sandı...İşte dur denilmesi gerekeneler bunlar. Bunlara dur diyebildiğimiz zaman Seyit Çavuşları öğreneceklerdir.
Selam ve saygılarımla.