- 1258 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
DEMİR KARTAL İLE KRAKOW’ A UÇTUK(Mehmet Talip BİLGİL)
Biz Eskişehir Milli Zafer İlköğretim Okulu “Comenius” ekibiyiz. Ülkemizi ve okulumuzu yurt dışında temsil etmek için Polonya’nın Krakow şehrine yola çıktık.
Gezi ne için yapılır?
1-Tarihi yerleri görmek için.
2-Tanımak ve incelemek için.
3-Bilimsel amaçlı çalışmalar için.
4-Sosyal paylaşım için.
5-Gittiğimiz yerlerin kültürlerini örf adetlerini tanımak için.
Biz ise sağlıklı yaşamayı öğrenmek için ve bu yaşayışı hayata sokmak için geziye çıktık.
Gezi; bir geziyi yapanın yurt içinde ve yurt dışında gezip gördüğü yerlerin ilgi çekici özelliklerini anlattığı yazı türüdür. Gezi yazıları; gezip görmenin, iyi bir gözlemin ürünüdürler. Gezi yazılarının tarihi çok eskidir. İnsanlar hep uzak ülkeleri, uzak ülkelerin doğasını, insanlarını ve bu insanların yaşayış biçimlerini, yarattıkları kültür eserlerini merak etmişlerdir. Bir nedenle başka ülkelere giden kişilerle karşılaştığımızda, onları soru yağmuruna tutmamız bu sebeptendir. Günümüzde televizyon görüntüleri dünyanın birçok kültürünü yanı başımıza getirdiği halde, hâlâ gezi anılarını dinlemenin ya da okumanın tadı başkadır.
Gezi; bir insanın gezip gördüğü, İnsanlarını, yemeklerini, tarihlerini yaşam seviyelerini, davranış haline getirmiş oldukları güzel yanlarını gözlemlemek ve bunların tarihe ışık tutmasını sağlamak amacıyla yapılır.
Gezi, yazarları kişinin doğrudan gözlemlerine, bizzat duyduklarına, araştır¬malarına dayandığı için, tarih, coğrafya, sosyoloji, hukuk gibi bilim dallarına kaynaklık eder. Ünlü gezi yazarımız Evliye Çelebinin «Seyahatname»si birçok konuda kaynak eserlerimizden biridir.
Mümkünse yazılanlar fotoğraflarla desteklenirse daha bilgi verici ve kalıcı olur. Sizlere gitmeden önce, mutlaka her gezi yaptığım yerin güzelliklerinden bahsedeceğime dair söz vermiştim. İnsanlar verdikleri sözleri tutmalıdır, değil mi? Ben de sözümü yerine getiriyor ve güzel Krakow’u anlatmaya başlıyorum.
Biz 13.03.2012 günü hazırlıklarımızı yaptık. İzinlerimizi aldık.2 kız 2 erkek üç öğretmen olarak yedi kişi son hazırlıklarımızı yapmak üzere evlerimize gittik. Daha önce Avrupa’nın çeşitli ülkelerine gittim. Ama kuzey Avrupa ülkelerine hiç gitmemiştim. Böyle bir imkân çıktığı için sevinçliydim. Evde orada yiyebileceğimiz bazı gıda ve konserveleri aldık. Giysilerimizi hazırladık.
Gece saat 24. 00 de otobüse bindik.5 saatlik bir yolculuktan sonra Atatürk Hava Limanı’na vardık. Bu arada Cemile Aylin hanımın servis yapan kaptana çıkışı dikkat çekti. Haksızda sayılmazdı hani. Bir kaç saat beklemeden sonra uçağımıza binme saati geldi. Uçağa gireceğimiz lobiye yaklaştığımızda botlarımızı, kemerlerimizi çıkarışımız ve çorapla yürüyüşümüz çok komik ve gülünçtü. Zannetmeyiniz bu perişanlık sadece Türkiye’de var. Bütün gittiğimiz Avrupa ülkelerinde de aynı biçimde. Aynı perişan görüntüler.
Hava alanlarında çekin denilen bir geçiş izninin yapıldığı yer var. O izni yaptırmazsanız geçemiyorsunuz, aktarmalı yolculuklarda da bu çok önemli. İşte Aylin hanımın bu çekin işleminde atladığı yaptırmadığı, ya da görevlinin hatası bizi Viyana da bırakacak, uçağı kaçıracaktık. İstanbul’da sorunsuz bu denetimlerden geçtik. İki saat gibi bir zaman içerisinde Viyana ya vardık. Geçtiğimiz yerlerde hep pamuk yığınları vardı. Uçağımız o pamuk yığınların üstünde sanki yüzerek gidiyordu.
Fotoğraf makinelerinin flaşları ardı ardına patlıyor ve uçak hosteslerinin uyarılarına neden oluyordu. Bir önceki gezide Alitalya denen bir firma ile gitmiştik. Bu defa Türk Hava yollarının uçağı ile yolculuk yapıyorduk. Yolculuk esnasında Türk insanının farkı çok açık olarak görülüyordu. Hizmet süperdi.
Çocuklarımız hallerinden çok memnunlarda. Sinan Bey küçük cam çerçeveden pamuk yığınlarının resimlerini çekmekle meşguller. İki, iki buçuk saat kadar bir zaman gittikten sonra demir kanatlı dev kartal büyük bir gürültüyle yere ayaklarını bastı. Ayaklarını basınca yer, zemin korkudan titredi adeta. Uzunca bir yürümeden sonra durduk. Bizi bir otobüse aldılar.
Yani biz Avusturya üzerinden aktarma olacaktık. Tekrar bir uçakla Krakow’a uçacaktık. Bizim binmemiz gereken uçağın çekinini yaptırmaya giderken bir arkadaşımız resim çekeceğim diye guruptan ayrılmış ama kalabalıkta ne tarafa gittiğimizi görmediği için bir nevi kaybolmuş diyelim. Biz koşar adımlarla çekin yaptıracağımız gişeye doğru koştuk. Bize gişenin kapandığını, ne yazık ki uçağa alamayacaklarını saatlerinin dolduğunu ve başka uçakta da yar olmadığını söylediler. Aylin Hanım ne etti ise insanlar kararlarını değiştirmediler. Yani Avrupalı koyduğu kuralı bozmuyor. Müdahale eden kim olursa olsun karar değişmiyor. Aslında ilk görüşte yanlış gibi geliyor, ama sonradan düşündüm ki doğru bildikleri ne varsa davranış haline gelmiş, adeta bir kanun olmuş.
Aylin Hanım Türkiye’nin Büyük Elçiliğini aradı. Elçilik; uçak şirketini aradı, ama yine başarılı olamadı. Nihayet kalmaya karar verdik. Ertesi günü için uçağa biletlerimizi aldık. Biraz rahatladıktan sonra Aylin Hanım’ın elçilikle yaptığı telefon trafiği başladı. Epeyce bir aradan sonra, Viyana Konsolosluğundan bir araba geldi. Bizi ve eşyalarımızı aldı. Viyana; hatırladığım kadarıyla 13 taneye bölünmüş. 1.Viyana, 2.Viyana ….13.Viyana şeklinde. Biz onuncu Viyana’ya gittik. Türkiye Büyük Elçiliği’nin açtığı Atip isminde bir erkek öğrenci yurduna yerleştirildik. Akşamüzeriydi. Valizlerimizi yurttaki odalarımıza çıkardıktan sonra Viyana’yı gezelim dedik. Bir de ne görelim her yer Türklerin açtığı dükkân, market, lokanta bilgisayarcı. Kendimi Türkiye’de zannettim. İlkönce bir kebapçıya uğradık. Burada anlatıp abartmış olmamak için söylemiyorum. Sadece şu kadar diyeyim Türk damak tadında bir yemek oldu. Yemekten sonra biraz onuncu Viyana’yı gezdik. Daha sonra yurttaki odalarımıza çekildik. Aşağıdaki resim yatacağımız yataklarımız.
Ben öğretmen olduktan sonra hiç başka birisiyle yattığım yeri paylaşmadım. Mümkün olduğu kadar ayrı odada yatmayı tercih ederim bir başkası varken rahat uyuyamam. İki kişi bir odada yatmadım desem doğru olur. Ama bu yurtta Sinan Bey ve erkek çocuklarla beraber aynı odayı paylaştık. Sinan Bey çocukluğunu hatırlamış olacak ki çift katlı ranzada yatmayı tercih etti. Bense bilgisayarımı açtım. Bu yazıları karalamaya başladım. Yorulmuş olacak ki Sinan Bey yarım saat içinde uyudu ve mızıka çalmaya başladı. Bende çalmışım ama kendi çalan kendi sesini duyamazmış.
Aylin Hanım abisinin evine gitti. Gece gelmiş. Köylerde çok gezenlere bir şey derler ama o kadar hızlı ve çok geziyor ki! Arkasından yetişmek ya da enerjisine yetişmek mümkün değil. Çok tetik bir yapısı var. Girdiği yerlerde hep baktığı şey! Kırmızı, yeşil, siyah renkli şişeler. Mutlaka onları bir ziyaret eder, ondan sonra yapacağı işe bakar. Diğer Avrupa ülkelerinde olduğu gibi Viyana’da da hayat akşamdan sonra ya barlara ya da evlere hapsoluyor. Genelde sokakta Türklerden başka insan pek görmek mümkün olmuyor. Böyle bir kültür oluşmuş.
Sabah oldu. Kahvaltımızı yaptık. Hiç para ödemeden ayrıldık ayrılırken de bizim insanımızın misafirperverliğini, bize nasıl sevgiyle baktıklarını gördük. Minibüs bizi hava alanına getirdi vedalaştık, ayrıldık. Krakow maceramız burada başladı. İki saat kadar bir uçuştan sonra hava limanına ulaştık. Küçük şirin bir hava limanı var. Bizi Polonya’dan ‘’Comenius’’ porejesinde görevli bir bayan öğretmen karşıladı. Çok kibar, çok nazik bir bayan, şu anda eğer kendisiyle karşılaşmış olsam gerçektende yılın öğretmeni seçerdim. Öyle mesleğinin inceliklerini bilen bir bayan ki! Davranışlarıyla ve vücut diliyle kibar bir yapısı var. Çokta sakin sessiz, ihtiyaç hissetmedikçe konuşmayan bir arkadaşımız.
Aylin Hanım yanınızdayken her arıza sizi bulur. O olmasaydı belki biz bu kadar çile çekmeyecektik. Bu defada minibüsün lastiği balon yaptı. Bu işkenceyi çekmek kolay değil. Zaten stres var. Bu stresi destekleyen müthiş bir yorgunluk var. Teknik bir lastikçi bulundu. Bizim tabirle çıkma bir lastik ayarlanıp arabaya takıldıktan sonra yola devam edildi. Arabada müzik çalıyor ama o dilden anlamadığımız için kulaklarımıza hoş gelmiyor. Bunu neye yorumlarsanız yorumlayınız. Gerçi bende pek müzik kulağı yoktur.
Bu işkenceyi çekmek kolay değil. Zaten stres var. Bu stresi destekleyen müthiş bir yorgunluk var. Minibüsün içi tıklım tıklım doldu. Zira her birimizin birer ikişer bavulları var. Biz Polonya müziği eşliğinde büyük bir nehir boyunca ilerliyoruz. Tabiri caizse tıngır mıngır yuvarlanıp gidiyoruz. Bizim petrollerdeki gibi yol boyunda dinlenme tesisleri pek göremedim. Bir lastikçiye uğrayıp lastiği yaptırdık. Yine yolumuza devam ettik. Burada şunu fark ettim. Yol boyunda kim ne yaptı ise çevre düzenlemesini de yapmış. Temiz tutmak için ne gerekiyorsa onu geri koymamış. Bu da bir kültür demek ki. İnsanlar bulundukları ortamı düzenlemeyi ve düzenledikten sonra, orayı düzenli tutmayı öğrenmişler. Sakın şu anlaşılmasın. Bizden daha iyiler anlamını çıkarmayın. Buradan. Bizimde onlardan üstün olduğumuz yanlarımız yok değil. Esasta bizde olan güzel şeylerin çoğu onlarda yok. Bunu da kabul etmek gerekir.
Bizim ikamet edeceğimiz otele nihayet ulaştık. Bizim ulaştığımız otelimizde bizim gibi proje maksadıyla gelen arkadaşlarımız vardı. Öğrenciler yanlarında kalacakları ailelerin yanlarına gönderildi. Bizlerde otelimizin bizler için hazırlanan odalarına çekildik. Biz bir gün geç yetiştiğimiz için o gün akşam yemeği yere gidilecekti. Her ülkeden gelen arkadaşlarla daha önceden tanışmıştık. Yemek yenecek bar’a varıldı hazırlanan masalara oturuldu. Biz her ihtimali değerlendirerek domuz eti olmayan yemekleri seçmeye çok dikkatli davranıyorduk. Ama onlarda bizim bu hassasiyetimizi bildikleri için her gidilen yerde bu hassasiyetimizi ilettiler ve bizim için ayrı yemekler hazırlattılar. Tabii hazırlanan
Yemeklerin damak tadına dayanabilirseniz, yavan ekmek yemekten kurtulursunuz. Bizimle beraber çocuklarımızın kalacağı ailelerde vardı akşam yemeğinde. Onlar bakışlarına dikkat ettim gözleri bizim üzerimizdeydi. Demek ki nereye gidilirse Türk ismi dikkati çekebiliyor bu bizim insanımıza ve ülkemize gösterilen ilginin göstergesi sayıyorum. Millet olabilmede en önemli etkenlerden biriside kültür birikimidir. Kültürünü korumaya ya da başka bir deyişle kültürüne sahip çıkmayan, millet olmada bir ilkeyi yok saymış olur. İtalyan mutfağı, Çin mutfağı, ya da Türk mutfağı gibi deyimler aslında bir kültürün bir parçasından bahsetmiş olurlar.
Demir perde ülkelerinden ayrılan ülkelerde ise bu kültür listelenmiş ve liste kültürü oluşmuş. Mutfağa girip de ben şunu, yiyeceğim, şunu içeceğim diye bir seçime sahip olamıyorsunuz. Zaten seçmek isteseniz de fazla seçenek sunacak kadar zengin mutfakları yok. Derdim yemek değil ama bir ülkenin yemek kültürünü ve mutfağının zenginliğini ortaya koymak bu sitemim. İlk gün yemek işimiz epeyce zorlu geçti. Sosları ve çorbalarının akıl almaz bir tadı var. Damak tadı tutmayınca yemekte yiyemiyorsunuz. Ben zaten çok yemek yemem ama açta kalamazsınız ya. Yemekte her ülke ayağa kalkarak kendisini tanıttı. Ben her ülkeden gelenlerin yanına giderek bu anı fotoğraf karelerine yansıttım.
Yukarıdaki fotoğraf karesindeki bayanlar; Bulgaristan’dan Kırca ali bölgesinden gelen arkadaşlarımız. Ayakta duran bayan ise bizim oradaki soydaşımız. Necibe Hanım. Oralarda Türkçe bilen birini görünce insanın içi seviniyor. Kardeş kabul edip hemen sohbete başlıyorsunuz. Gerçi buradaki insanlarla biz bir ‘’Comenius’’ ailesi olduk. Bu ülkelerde insanların bina içlerini ve dışlarını bizim gibi pek boyama adetleri yok. Genelde takoz tuğla kullanıyorlar. Bunları da beyaz harç ile tutturuyorlar. Bina içleri genelde yuvarlak çadırımsı bir mimari kullanmışlar. Polonya gördüğüm kadarıyla dindar bir ülke. Hani bizde bir şey derlermiş, Avrupa adı geçince açık saçık akla geliyor değil mi? Lokantalarında çalışan bayanlara bakarsanız genellikle uzun etekli ve kibar bir giyinişleri var. Bizim örtülerimize benzeyen başörtüleri var. Buda kendi dinlerini bildiklerini ve giyimlerini ona göre tercih ettiklerini gösteriyor. Demek ki insanları giyinişi ile yargıdan vazgeçilmeli. Kim nasıl istiyorsa onu seçip, onu tercih edebilmelidir.
Yukarıdaki resim onların milli kıyafetlerini gösteriyor. Bu şekilde görmek belki mümkün değil ama genelde uzun etekli giysiler giyiyorlar. Daha doğru söylemek gerekirse soğuk ülkenin, sıcakkanlı sempatik insanları. Bu akşam yemekler çok hoşa gitmese de yedik ve yeterince doyduk. Domuz eti yememek için her lokantaya girişte önce tavuk ya da balık veya sebze yemeği yaptırmayı ihmal etmedik. İlk günü çok yorgundum. İki gündür yoldaydık.
Otel klasik Avrupa tarzında yapılmış ortasında büyükçe bir meydan olan ve iki büyük binadan oluşan bir oteldi. Bizim kaldığımız tarafta mutfak vardı tabi gece yarısı olmuş uykumuz gelmişti. Yatmada internet üzerinden yazılarıma ve arkadaşlarıma bakmak istedim. Ama internete bir türlü bağlanamadım. Hemen otel görevlisine gittim. Bana ara kablosu verdi. Odama tekrar çıktım. Ama onunla da bağlanamadım. Hâsılı başarısız bir not aldı otelimiz benden. O gün notbuk’uma hiçbir not düşemedim. Ertesi Sabah 7.00 de kahvaltı vardı. Erken yatmalıydım. Bir duş alıp yattım. İyi uyumuşum. Âdetimdir; yatak değiştirince uyuyamam gibi bir alışkanlığım vardır. Yorgunluktan olacak ki bu defe iyi uyudum. Sinan beyin midesi guruldardır açlıktan. Diye düşünmekten kendimi alamadım. Büyük ihtimalle çünkü hiçbir şey yiyemedi.
Sabah kahvaltısında süt, yoğurt, meyve, kahve, şekerli ekmek, yumurta vardı. Yinede İtalya’dan daha iyiydi. Hiç olmazda yağda yumurta vardı. Abartmıyorum gidip görenler bilir Avrupalılarda sabah kahvaltısın da fazla çeşit yok
Bizim menüyü bir görseniz kuşun sütü bile var. Ama onlarda üç beş çeşidi geçmiyor. Polonya gurubundan Tomek yönetiyor gezimizi. Planlamayı hangi ülkeye gidiliyorsa o ülkenin temsilcisi yapıyor. Bu gün Polonya’da kış turizminin çok yaygın olduğunu öğrendim. Bizde bir kayak merkezine gidecektik, adı neydi? Ya dur notlarıma bakayım. Hıh; buldum Zakopane. Zakopane’ye giderken Atras dağlık bölgesinde küçük tesislerin olduğu bir kayak yerini ziyaret ettik.
Yerel eşyaların satıldığı bazı eşya alındı. Tekrar Zakopane’ye doğru yola çıktık. Nihayetinde Zakopane’ye ulaştık. Orada karpatlar’ın en yüksek tepesi olabilir diye düşünüyorum. Biz büyükçe bir teleferik türü araçla zirveye çıktık. Orada çok çeşitli el eşyaları, süs eşyalar, satan küçük, küçük barakalar var. Bir saat kadar serbest kaldık. Arkadaşlar bol bol fotoğraf makineleriyle, anılarını kalıcı hale getirmek için fotoğraf kareleri oluşturdular. Polonyalıların erkeklerinin giydiği milli kıyafetli bir genç epeyce dikkat çekti. Çeşitli akrobatik hareketlerle ve muzip davranışlarla epeyce bir ilgi odağı haline geldi. Resim
Çektiriyor ama karşılığında para alıyor. Her ne kadar sorun değil diyorsa da hiç affetmeden parasını alıyor. Bu bölge çok yüksek olmasına rağmen çok da soğuk sayılmaz. Eskişehir havası gibi diyebiliriz. Burada bir öğlen yemeği yemek için sözleşilen yere gelindi. Yemek yedik, dinlendik. Oradan Karpatların havzasında kalan termal su çıkarılan bölgeleri gezmek için yola çıktık. Termal su çıkarılan bir yere hem kayak tesisleri kurmuşlar hem de dinlenme tesisler kurmuşlar.
Kayakta terleyen dinlenme tesisinde dinlenen hemen termal sıcaklığı ile ünlü termal açık havuzlara koşuyor. Bizim ekip oraya yüzmeye gitti. Ben girmek istemedim. Ve otelin koridoru çok geniş ve uzundu. Oturup yazılarımı yazmaya başladım. O kadar çok gelen var ki akla zarar eğer bir gün Polonya zengin güçlü bir ülke olarak ortaya çıkarsa, bu turizmini önemsediği için olacaktır. Bu bölge aynı zamanda dünyanın en önemli tuzunun üretildiği bölge olduğunu söylediler. Arkadaşlar yüzerken ben biraz etrafı kolaşan ettim. Tesislere giremesem de zevkle kayak sporu yapanları izledim.
Bizim ekip yavaş yavaş termal havuzdan çıkmaya başladılar. Herkes bitti bizim öğrencimizin birisi biraz ağzını çok açmış ki bulunamadı. 15-20 dakika sonra çıkageldi. Yarı ömrüm o zaman gitti. Nihayetinde geldi de derin bir oh çektim. Böyle sorumsuzlukları ancak Türkler yapabiliyor. Avrupa ülkelerinin insanları konan kurallara harfiyen uyuyorlar. Otobüsümüze bindik, kaldığımız otele geldik. Yemeklerden sonra herkes odalarına çekildiler. Çünkü yarın çok önemli bir gezimiz vardı.
Gideceğimiz yer: Polonya’nın tarihini etkileyen ve acılarını her an içinde hissettikleri bir yer. Alman Nazilerinin(Hitlerin)Toplama kampları. 1941 yılında tuğla fabrikasını tamamen toplama kampı yapmış. Her biri binlerce kişi alacak olan üçer katlı uzun ve geniş binalar. Benim saydığım 24 sayamadıklarımı da sayarsanız 30 u geçer. İçlerini Polonya’ya yakın ülkelerdeki Yahudileri, Romanları bu ikisini korudukları gerekçesiyle bazı Polonyalıları, Ruslardan aldığı esirleri, bu binalarda toplamış ve hepsini de hem çalıştırmış hem öldürmüş. Eylül 1939’da Almanya’nın Polonya’yı işgal etmesinin ardından, Naziler binlerce esirin yorgunluk, açlık ve açıkta kalmaları nedeniyle hayatlarını kaybettiği zorunlu çalışma kamplarını kurdu. Kampları SS birimleri koruyordu. II. Dünya Savaşı sırasında, Nazi kamp sistemi hızla yayıldı. Bazı kamplarda, Nazi doktorlar esirler üzerinde tıbbî deneyler yaptı. Bu doktorların görevi hastalığı teşhis etmek değil, ya da hastayı iyileştirmek değil, hangi gaz ile kaç kişi birden gaz odalarında ne kadar zamanda ediliri tespit etmek. Bir diğer görevleri de hangisi çalışır ya da hangisi hemen kurşuna dizilmelidir tespitini yapmak.
Aşağıda gördüğümüz bu resim. Toplama kampının girişi. Buradan içeriye girebilirsiniz. Başka girişi yok.
Nazi Hitlerinin yaptığı bu kampların daha girişi bile insanı ürpertiyor. Büyükçe bir bölüme giriyorsunuz burada guruplara sizi kampı anlatacak İngilizce almanca ve lehçe konuşan tercümanlar ve konuyu iyi bilen kişiler sizi alıyor. Kulaklara takılan telsiz mikrofonları veriyorlar ve bunların maharetiyle siz, size anlatacak olan tercümanın sesini duyuruyorsunuz. Biz kalabalıktık üç guruba ayrıldık. İngilizce anlatılanları Aylin Hanım bize Türkçe olarak tercüme ediyor. Biz ilk girdiğimiz odada şaşkına dönmüştük. Orta Avrupa da ne kadar Yahudi varsa onları Polonya’ya getirmişler getirdikleri ülkelerin haritalarını çıkarmışlar. Aşağıdaki harita Nazilerin, Yahudileri topladıkları ülkeleri gösteriyor.
Çok büyük salonlar oluşturmuşlar buralara insanları toplu olarak doldurmuşlar. Her metreye iki üç kişi sığacak şekilde yığınları doldurmuşlar. Altlarında yatabilecekleri telis dediğimiz liflerden birer örtü içine saman doldurmuşlar bu salonlarda binerce kişi kalmış. Bazen tahtalardan somya yapmışlar bazen de odalar oluşturarak tahtaları ikişer kat yaparak katlar oluşturup daha çok kişi sığdırmışlar. SS lerin odaları ayrı onlar biraz ayrıcalıklı.6,5 milyon insanı öldürdükleri söyleniyor. Tuvaletler yapmışlar. Sıralı olarak, açıkta insanlar birbirlerine bakarak ihtiyaçlarını gidermişler. İnsanın insana yaptığını hiçbir yaratık birbirine reva görmez. Polonyalıların biraz gelir yönünden iyi olanları gelir buradan insan satın alır ve çalıştırırlarmış. Bu büyük binaların birisinde buraya topladıkları insanların gelirken eşyalarını koydukları bavulları koymuşlar gördüğünüzde insan ürperiyor.
Tonlarca, bir binada kullandıkları tıraş, diş fırçası, sabun kapları sergilemişler. Bir binada ise insanları topladıkları zaman tıraş etmişler. Rehberimizin söylediğine göre iki ton saç kılı varmış gözlerinize inanamıyorsunuz. Hatta Hitler Almanya’da bir tekstil fabrikasında bu saçlardan bez halılar üretmiş ve bu halıda teşhir edilmiş. Gaz odalarında ölmeyenleri, çeşitli işkencelerden sonra elleri arkalarından bağlanıyor. Arkadan bağlanan elleri yukarıdan iple askıya almışlar. Bu askılarda dayanamayan kollar ters dönerek kırılıyor. Kurşuna diziliyor.
Kurşuna dizilen yer
Daha olmazsa öldürülecek olanlar duvara kurşun sekmesin diye otlardan esnek duvarlar oluşturmuşlar ve oralarda kurşuna dizmişler. Öldürülenler yığınlar halinde yine esirlere taşıttırılarak fırınlara götürtülmüş ve rayla fırın arabalarına konarak yakma fırınlarına atılmış. Aynı fırınların yanında yine geniş gaz odaları oluşturmuşlar. Her tarafı kapalı sadece yukarıda bir baca bacadan atılan boşaltılan gaz atılıyor ve zehirleniyorlar. Orada zehirlenenler yine yanı başındaki fırınlara atıyorlar. Girildiği anda insanın tüylerini ürpertiyor
İnsanların yakıldığı fırınlar
Nazi işgali altındaki topraklarda yaşayan Yahudiler, işgal edilmiş Polonya’daki ölüm merkezlerine giden yolculuklarından önce Hollanda’daki Westerbork’a ya da Fransa’daki Drancy geçici kampına sürüldükleri söylendi. Geçici kamplar genellikle imha kampından önceki son duraktı diyorlar Çok okumanın, çok gezmekten daha fazla öğrettiğine inananlardanım, ama gezmenin belki de ilk defa; öğrenmeye, hissetmeye, empatiye katkısını bu kadar fazla hissettim. Bazen düşünüyorum; bir gurubun tenkidini mi, yoksa reklamını mı yapıyorum diye de. Bu konudan zorlanmaya başladım.
Akşama doğru yola çıktık Kırakow’a yakın bir bar da yemek yiyecektik. Geldiğimizde her şey hazır olması gerekiyordu. Ama hiç de öyle bir şey görmedim. Yine domuz eti muhabbeti ya da tavuk eti. Ama ya biz anlatamıyoruz ya onlar anlamak istemiyorlar. Sos olmasın diye baştan anlattık . Ama nafile, yine soslu geldi tavuk. Yemedim; götür bunu sossuz getir dedim. Ama getiremeyeceklerini söylemişler. İnat ettim ben. Sossuz yiyeceğim diye. En sonunda mecbur kaldılar ve sossuz getirdiler. Guruptan birisi inadımı anladı. ve vücut dili etkili demeye başladı. Avrupa’yı ballandırarak anlatanlar duyun bu ifademi, olmaz mı? Yemekten sonra yorucu bir yolculuk yaptık ve otelimize geldiğimizde bitkin bir vaziyette duş alıp yattım . Çünkü ertesi günü yine erken kalkıp yola düşecektik. Bu defa krakow’u gezmeye gidecektik.Sabah paralarımızı yanımıza aldık. Krakow yoluna düştük.
Krakow, Polonya Vistula Nehri’nin sol kıyısında bir kalker mostrası tepesinde dikilen yüzyıllar boyunca bir mimari kompleks dir. Burası, Polonya halkı için büyük öneme sahip hem tarihi hem turistik açıdan büyük öneme haiz bir yerdir. Cephanelik ve Katedrali ile Kraliyet Şatosu tepe üzerinde bulunmaktadır. Polonyalı Royalty ve birçok seçkin Polonyalılar Wawel Katedraline defnedilmiştir. Kraliyet taç giyme merasime bu katedralde yapılmaktadır..Krakow çok muazzam, Çok canlı, vakur görünüşlü harika bir yer.Her milletten insan var.Çeşit çeşit burası.Nefes alıp veren canlı gibi krakow .Bu canlılığı ancak orayı gören ve havasını koklayan bilir.
İstanbul Eminönü’ne benziyor. Her çeşit milletten insan var. İstanbul canlandı gözümde. Genel anlamda; Taksim gibi.Ama çok daha büyük.Çok daha karışık.Adım başı farklı hareketler oluyor.Hareketsiz durarak ve üstünü başını boyayarak para kazanılabileceğini düşünen insanları görüyorsunuz.Faytonla gezenler,gelinler damatlar , turistler, ,cefalar, restoranlar, hediyelik eşya satan yerler, her köşe başında enstrüman çalan kişiler,sokakta oynayan tipler,sarılanlar,gülenler,çiçekçiler, rengarenk kavramı Krakow’u anlatıyor kesinlikle.Mimarileri çok çok güzel.Etkileyici bir atmosfer var.
Genel olarak zaten mimari yapıları korumuşlar. Gerek kilise olsun gerekse binaları olsun oldukça görkemli. En güzel yer Rynek zaten.En kalabalık yer de burası.Çeşitli adları var.Market Square diye sorsanız da buraya gelirsiniz zaten.Rynek de takılmak bile yetiyor insana.Wowel diye bir yapıları var.El yapımı eşyaların satıldığı,turistlere yönelik,hoş, panayır tarzı bir yer.Esas bana çok enteresan gelen Dıragon canavarı.
Dragon denen canavar zamanında ülkedeki tüm insanlara saldırıyormuş. Kızlara, erkeklere, evlere, yiyeceklere kısacası ne var ne yoksa her şeyi mahvediyormuş. Krak isimli bir kral bu ejderhayı durdurmayı başarmış ve bu şehrin adı da bu günlere kadar KRAKow olarak gelmiş. Kralın ismi – yazıda da gördüğünüz üzere – şehre verilmiş. Şu anda dragon heykeli Vistula nehrinin yanında,Wowel Royal Kalesi’nin hemen yakınında bulunmaktadır. Belirli saatlerde ağzından ateş çıkarmaktadır.
Tam merkeze geldikten sonra bizim kapalı çarşıya benzeyen bir yer var belki çok küçük ama hediyelik alabilmek için en uygun yer. Bizde epeyce gezdik. Kehribar denen taşlardan yapılan takıların önünde epeyce bir dolandık. Çarşıdan tam çıkacağımız zaman yine bizim gibi proje ile gelen üniversiteli Türk gençlerle karşılaştık. Biriside Giritli idi. Biraz sohbetten sonra ayrıldık. Akşama doğru gurubumuz bir yerde toplandı ve otele tekrar dönüldü. Otelde dönüş hazırlığımızı yaptık. Ertesi günü veda ederek otelimizden ayrıldık.
Krakow’a geldik oradan Frankfurt’a oradan da İstanbul’a geldik. Noktayı okulumuzda koyduk.
Biz bu geziden şunu daha iyi gördük ki:Ülkemiz eğer insanları biraz daha temiz olurlarsa her şeyimizle oralardan daha güzel ve daha gelişmişiz oluruz.
_______________________AR______________________________
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.