- 456 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
"Gece Ağrısı"
.
Saat sabahın beşi olmak üzere..
Başımda müthiş bir ağrı, içeriye giren bir burgu dönüyor da dönüyor. Burgu döndükçe ucu sinirlerime dokunuyor ve ensemden yayılan başağrısı, bir türlü kapanmayan, geceyi direnerek geçiren göz kapaklarıma, gözlerime mıhlanıp kalıyor.
Odanın ortasında ayakta bir beş dakika bekliyorum. Pencerenin perde aralığından dışarıya bakıyorum.
Karşı balkonda bir adam ve bir kadın, o saatte karşılıklı oturmuş sigaralarından duman çekerken beyaz fincanlarından kahvelerini yudumluyor.
Anlaşılan uykusunu yitiren bir ben değilim. İnsan ya dertten uyuyamaz ya da sevinçten. Hemen ayaküstü bir senaryo sığdırıyorum o beş dakikaya. Daha doğrusu seneler önce yazdığım bir hikayenin sağını solunu kırpıp yeni şeyler ekleyerek güncelliyorum. Taze bir hikaye yazmaya gücüm yok bu aralar. Bir peri lazım onun için. Ama periler telefon sinyalleri ve sanal dalgalar arasında birer birer irtifa kaybedip yere çakıldılar. Yine de umut yok denemez. Bir yerlerden bir peri sesi duyar gibiyim. Hayra yorup bekleyeceğim.
Ayaklarımı sürüye sürüye buzdolabına yürüyorum. Kapısını açıp bir dakika da öyle takılıyorum raflara. İlaç gözünden ağrıkesicilerin olduğu yeri el alışkanlığıyla bulup kutusunda çıkardığım iki hapı susuz ağzıma atıyorum. Geceden kalan çaydanlığa dokunuyorum, hala ılık. Bir bardak su doldurup kafama dikiyorum ve ilaçların şimdi midede patladığını düşünüyorum.
Gözümde hep satırlar.. ama ille de satır aralarına sıkışmış bir hayal. Boyu posu, saçının, gözlerinin rengi belli değil. Eskimiş ama gözden gönülden çıkmamış bir kaç parça eşya arasında öylece oturuyor. Saçları halat oluyor. O saçlar o kadar uzun muydu ki? Boynuma dolanıyor. Kulağımda bir türkü, bir kadın bir erkek sessizce çığlık atıyor; "Saçını boynuma boynuma dolar ağlarım.."
Uzandığım kanepeden aynı perde aralığına bakıyorum. Açıyı kaybemişim, o balkon görünmüyor. Kim bilir ne dertleri vardı? Belki de uyku tutmadı, kahveden sonra zaten tutmaz. Sevişiyorlardır, kim bilir?
Sessiz sabahı yırtıp parçalayan müezzinin yanık sesi ezan okurken az önce bitirdiğim hikayeden sonra bir dörtlük geçiyor gözlerimin önünden. "-Sabah uyanınca yazarım bunları bir köşeye" deyip gözlerimi kapatıyorum. Ama nafile...
"-Uykuyu yitirdin aslanım, ara ki bulasın.."
Yanımdaki sehpaya uzanıyorum. Kalem kağıt benden daha hevesli yazmaya, ben sadece ikisini birbirine kavuşturuyorum..
"Gecelerce inleyip, çektiğim o "ah!" ları
Duymayacaksın. Yalnız dalga sesi denizin.
Bir başına karşılayacaksın sabahları,
Yanık sesiyle ezan okuyorken müezzin."
Kafamın içinde dönen, döndükçe beynimi oyan burgu yere düşüyor..
Dışarıda hava aydınlık artık. Ama benim gözlerim kararıyor. Karşımda oturan hayale baygın gözlerle baka baka sesleniyorum;
"Kimsin sen? Kimsin ve neden bu kadar güzel kokuyorsun.."
İzmir