BİR RÜYA
Gecenin ilerliyen saatlerinde ani bir sesle uyandı. Kalbi öyle hızlı atıyordu ki, paniğe kapıldı. Kendini toparlamaya çalıştı ve komidinin üzerindeki su bardağına uzandı. Bardağı eline alır almaz kapıldığı dehşetin etkisiyle bütün suyu içti. Odanın içi zifiri karanlıktı, komidinin üzerindeki babaannesinden kalma gece lambasını açmak için uzandı, elektrikler kesilmişti, büyük ihtimal gelen ses trafonun sesiydi. Yatağının ucuna oturdu, yaşadığı korkudan ayılmaya çalıştı. Bir süre aynı pozisyonda oturdu, yorgundu. Gözlerini kapadı, ovuşturdu, tekrar açtı. Ayağa kalktı, uyku sersemi bir şekilde sendeleyerek pencerenin yanına yürüdü, perdeyi araladı ve pencerenin yanındaki kırık dökük sandalye oturdu. Sokağın, odasından hiçbir farkı yoktu, her yer kapkaranlık, gözgözü görmüyordu. Uykusu kaçmıştı. Öyle bir rüya görmüştü ki, rüya demeye dili bile varmıyordu. O kırık dökük sandelyenin üzerinde bacaklarını büküp kendine doğru çekti, başını dizlerine yasladı, rüyasını düşünmeye başladı, ürperdi.
Rüyasında uzun, aydınlık bir yolda, yolun sonundaki denize doğru ilerliyordu. Güneş öyle parlaktı ki, teninin hafifçe yandığını hissediyordu. Yolun iki tarafında neşe ile dans eden, gülümseyen insanlar vardı. Martılar cıvıldayarak üzerinden geçiyor, sanki bir şarkı mırıldanıyorlardı. İnsanlar öyle mutluydu ki, etrafa ışık saçıyorlardı. O, hiç durmaksızın denize doğru ilerlemeye devam etti. Koşmaya başladı. Koştu, koştu, koştu..., nefes nefese, aldırmadan, dinlemeden, sadece içindeki mutlulukla koştu. Denize ulaşmasına daha vardı, aniden durdu. Böyle bir anı daha önce hiç yaşamamıştı.
Derin bir nefes aldı. Yüzüne bakmak istedi, çantasından bir ayna çıkardı, yüzüne doğrulttu, 35 yaşındaydı, fakat 25 yaşındaki hali aynadan kendisine yansıyordu. Aynayı çantasına koydu, bu sefer daha hızlı, daha mutlu koşmaya başladı, kendiyle yarışıyordu adeta, martılara meydan okuyordu. Hoş bir şarkı dolandı diline. Şarkıyı söylerek daha emin adımlarla koşmaya başladı. Koşarken kafasını çevirdi, insanların birbirlerine olan sevgilerini dile getirmelerine gerek yoktu, bakışları ve tavırları aralarındaki sevginin gücünü ortaya seriyordu. Daha hızlı, daha neşeli koştu, koştu..., tekrar durdu, denize yaklaşmasına az kalmıştı, çantasından aynasını tekrar çıkardı ve yüzüne tuttu. Bu sefer 15 yaşındaki hali aynadan kendisine yansıyordu. Öyle mutluydu ki, anlatılamaz bir şevkle tekrar aynayı çantasına koydu. Etrafına baktı, kelebekler rengarenk kanatlarıyla görsel bir şölen sunuyordu sanki ona. Gülümsedi, ve bütün herkesi selamladı.
Biraz yorulmuştu ama umrunda değildi, hızla koşmaya devam etti, aralarda hoplayarak kendi çevresinde dönüyordu. Müziğin ritmi kulaklarında, kelebekler adeta onuda aralarına almıştı ve hepberaber koşuyorlardı artık. Bir ağaç gördü. Ağacın dalları kıpkırmızı elmalar ile doluydu, öyle bir gölge yapmıştı ki ağacın dallarındaki yapraklar, bir an durdu etrafındaki şöleni oturup izlemek istedi. Ağacın altına kendini savurdu, savurmanın etkisiyle daldan bir elma tam kafasına düştü, öyle bir kahkaha attı ki, heryerde yankılandı, yanındaki insanlar da kahkahalar atarak ona birşeyi olup olmadığını sordular. Gülümseyerek, herşeyin çok güzel olduğunu ve onları çok sevdiğini söyledi. Oysa ki, bu cümleyi pek kurmazdı. Elmadan kocaman bir ısırık aldı, ağzını şaplata şaplata tüm elmayı bitirdi. Hayatında böyle leziz bir elma daha önce hiç tatmamıştı. Uzaktan uzun sapsarı tüyleri olan bir köpek ona doğru koşmaktaydı, kollarını açtı ve onu öyle bir kucakladı ki inanılmaz bir duygu seline kapıldı. Saatlerce köpekle oynadı, şakalaştı, insanlar ile muhabbet etti...Artık yeteri kadar dinlenmişti, tekrar yola koyuldu, azıcık bir yolu kalmıştı.
Büyük adımlar atarak deniz kıyısına ulaştı. Sağına, soluna baktı, insanların neşelerinde herhangi bir eksiklik veya değişiklik yoktu, o da gittikçe daha da neşelendiğini farketti. Tekrar çantasına sarıldı ve aynayı çıkardı, bu kez baktığında, 5 yaşındaki hali kendisine yansıyordu, çocuklar gibi şendi. Aynayı çantasına geri koydu, üzerindekileri birbir çıkartmaya başladı. Kumsala bir adım attı, kumlar ayaklarını yakıyordu, umursamadı. Kumların sıcaklığını tüm bedeninde hissetti. Deniz kenarına doğru ilerledi. Rengarenk kocaman şemsiyenin altında, bir aile sımsıcak kumlarda oturarak muhabbet ediyor, birbirleriyle şakalaşıyordu. O kadar samimi ve içtendiler ki dayanamadı, onları görmek ve tanımak istedi. Yanlarına doğru yürümeye başladı. Yürüdü, yürüdü, yürüdü...Ailenin tüm fertleri gülümseyerek ona bakıyordu. O, eylemsizce karşılarında kalakaldı! Dondu, öyle şaşkındı ki ağzından bir kelime bile çıkamadı. Hayır! Olamazdı, bu imkansızdı, çünkü onlar ölmüşlerdi...Fakat, tam karşısında babannesi, onun yanında dedesi, dedesinin yanında babası ve annesi oturuyordu. Hepsi ona kollarını açmış, ‘buraya gel!’ diyorlardı. Bir an, duraksadı, mutluluktan bacakları titremeye başladı, gözünden iki damla gözyaşı aktı ve kendini onların kollarına bıraktı. Tüm aile onu öpüyor, okşuyor, mıncırıyor ve kucaklıyordu. Onlarla, senelerdir hasretini çektiği sevgiyi tekrar yaşadı. Kendini tamamen onlara bırakmıştı, hiçbir şey düşünmüyordu, düşünemiyordu... sadece onlar ve o vardı! Endişelerini, kaygılarını, üzüntülerini, çıkmazlarını geride bıraktı. Fütursuzca denize koşmaya başladı, koştu, koştu...ve kendini berrak, masmavi, uçsuz bucaksız sulara attı.
İşte tam o sırada, gecenin karanlığından ansızın gelen ürkütücü sesle uyanmıştı. Sandelyenin üzerinde rüyasını düşünürken öyle mutlu olmuştu ki yine, günün ağardığının farkına bile varmamıştı. Ayağa kalktı yatağına doğru ilerledi, tekrar uzandı. Bir rüya bile olsa, biliyordu ki onlar hep yanında, onunla olacaktı ve hayatının her evresinde bu rüya ile yaşama sıkıca bağlanacaktı. Gözlerini kapadı, derin bir nefes aldıktan sonra gönül rahatlığıyla uyudu.
YORUMLAR
ilk öykünüz hayırlı olsun...:) öyküyü anlamaya çalışarak okuyorum... GİRİŞ bölümünde Özne, elektriklerin de kesik olduğu bir ortamda, trafonun gürültüsüyle panikleyerek uyanıyor. Ve, gördüğü rüyayı tekrar gözden geçirmeye başlıyor. GELİŞME BÖLÜMÜNDE rüya hatırlanıyor. Özne, çeşitli yaş evrelerinden beş yaşındaki halini gördüğünde, denize doğru mutu bir yolculukta ölmüş olan ailesini buluyor. Ailesiyle hasretini çektiği sevgiyi tekrar yaşıyor. Fütursuzca denize koşmaya başlıyor ve kendini sulara atıyor. SONUÇ BÖLÜMÜNE BAKALIM. Muhtemelen trafodan gelen ürkütücü ses panikleyerek uyanmaya sebep oluyor. Ama, bu panik anında onu seven atalarının güvencesini duyumsuyor.
YALNIZLIK VE ÖZLEMLER. Biri panikletirken diğeri güvenceyi temsil ediyor...
İLK ÖYKÜ DENEMEN İÇİN BAŞARILISION. BAŞLANGICIN BURASI OLDUKTAN SONRA, GELİŞECEĞİN KISIM ÇOK DAHA ÜST SEVİEDE OLACAKTIR...
YAZIM KURALLARIYLA İLGİLİ HİÇ BİR SORUNUN YOK... BENDEN SANA ON PUAN...TEBRİKLER DAMLA KIZIM...