- 1361 Okunma
- 7 Yorum
- 0 Beğeni
SADECE SORUYORUM.
Daha İki gün önce bu sayfada başlığı ‘’ÇOK ÜZGÜNÜM BE ATAM ‘’ Olan bir yazı yayınlamıştım…
Bir Tarih Öğretmeni olarak oldukça affedilmez bir hata yapmış ve maalesef bir televizyon programında konuşmacı olan Prof Dr. Mehmet Çelik’ten dinlediğim bazı şeyleri - biraz da öfke ile birlikte- çok ta araştırmadan sayfama aktarmıştım. Öyle ya ‘’koskoca bir Profesör milyonların seyrettiği bir programda akademik kariyerini yerlere atacak kadar hataya düşmez, bir şey söylüyorsa doğru söylüyordur .’’ diye düşünmüştüm. İşte bu bir tarihçi için hatadır. Tarihçi araştıracak…Bir şeyler ifade etmek istiyorsa belge ortaya koyacak. Koyamazsa ne olur? İşte o zaman çok sevdiği ve değer verdiği bir arkadaşı Sorar ‘’Bir tek resim var mı? Bir tek belge var mı ?’’ diye. Çok haklıdır.
Resim var…Yukarıda gördüğünüz resim 1930 da Gelibolu yarımadasındaki Fransız anıtını ve mezarlarını ziyaret eden Fransız Generali Garrout’nun ( Guro okunuyormuş ) o ziyaret esnasında çekilmiş resmi…Bu sefer ayrıca kaynağı da var: Çanakkale Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü öğretim Görevlilerinden Dr. Burhan Sayılır’ın İnternette Gallipoli 1915 Org adlı bir sitede yayınlanmış olan bir makalesinde var bu resim…Makalenin başlığı : ‘’ÇANAKKALE SAVAŞI SONRASINDA MEZARLIKLAR İLE İLGİLİ ORTAYA ÇIKAN SORUNLAR VE TARTIŞMALAR’’
İkinci hatam: Fransız Generali Guro bir konuşma yapıyor ama benim önceki yazımda belirttiğim gibi değil. Adam önce kendi anıtını ziyaret ediyor. ( Yani öncelikle bizim anıtı ziyaret etme gibi bir isteği olmuyor …Sanırım ya Mehmet Çelik yanlış ifade etti bu kısmı. Ya da ben yanlış anladım ) O olayı yeniden yazıyorum:
“Sene 1930…Fransızlar Gelibolu yarımadasındaki Morto koyuna bakan bir tepenin üzerinde bir abide inşa etmişler. Bu abidenin açılış töreni için de Fransa’ dan gelmişler. Nihayet açılış töreni bitiyor. Fransız Generali Guro, yanındakilere: “Türk askerlerinin abidesini de ziyaret etmek isterim” diyor. O tarihlerde abidemiz yok …Neyse, Mehmet Çavuş adına dikilmiş bir taş var. General Guro’ yu bu taşın dibine götürüyorlar. Guro kendileriyle çarpıştığı insanlar önünde Saygı duruşunda bulunuyor. Sonra etrafındakilere dönerek şunları söylüyor:
“Efendiler…Türk askeri ender bulunan bir insandır. Size bu konuda hala içimde taptaze, capcanlı duran bir hatırayı anlatmak isterim. Bir sabah günün ilk ışıkları ile birlikte Türkler’ le süngü savaşına başlamıştık. Savaşta Türkler çok ama çok mahirdi. Kendileriyle başa çıkılmak imkansızdı. Süngü çarpışmamız fasılalı şekilde akşam geç vakte kadar devam etti. Ortalık kararınca Türkler’ le anlaşma yaptık. Harp sahasında gezecek ve yaralılarımızı toplayacaktık. Bizim askerler sedyelerle harp sahasına çıktıkları zaman ben de aralarına katılmıştım. Bir ara kucağındaki yaralıyı, gömleğinden yırttığı bez parçalarıyla tedavi etmeye çalışan bir Türk askerine rastladım… Türk askeri kendi yaralarına yerden aldığı toprakları bastırıyor, kucağındaki yaralı için ise durmadan gömleğini yırtmakla meşguldü…”
General Guro’ yu, Mehmet Çavuş abidesinin dibine kadar sırtında taşıyarak çıkaran Türk gemisinin kaptanı buradan sonrasını şöyle naklediyor: “Bu sözlerden sonra Fransız generali etrafındakilere dönerek ve adeta bağırarak “Efendiler! Kendi yarasına toprak bastığı halde kucağındaki yaralı için gömleğinin parçalarını koparan bu kahraman asil askerin kucağındaki yaralı kimdi biliyor musunuz? ”
…Guro, göz kenarlarında birikmiş olan yaşları buruşuk derili elleriyle silerken, fısıltı halinde seslenir; “Türk askerinin kucağındaki yaralı bir Fransız askeri idi efendiler, bir Fransız askeri. ( Necmi Onur…Çanakkale Savaşları ve Şehitleri abidesi )
Görüldüğü gibi önceki yazıda yine önemli bir hata yapmışım. O tarihlerde hiç bir anıtımız olmadığını belirtmişim. Oysa Mehmet Çavuş adına dikilmiş bir anıtımız varmış. ( Yanlış anlaşılmasın bu günkü anıt ancak 1934 te yapılmış . Tüm Çanakkale Şehitleri adına olmasa da bir anıtımız(!) varmış en azından )
Çanakkale’de o şehitler için onlara layık bir anıt dikemez miydik peki? 1915-1922 Yılları arasında dikemezdik. Çünkü amansız bir savaşın içindeydik. Yine de hem biz Türkler, hem de çarpıştığımız diğer devletler orada ölülerinin kemiklerini bir araya toplayarak mezarlar, anıtlar filan yaptılar. Mesela bizler 1916 da ‘’Kireç Tepe ‘’ anıtını( Daha doğrusu mezarlığını ) yaptık…Sonradan tahrip edildi bu anıt. 1916 larda bir köy mezarlığından farksız olan ‘’Son Ok’’ anıtı ( mezarlığı ) da 1948 de yapıldı. Neyse…
24 Temmuz 1923 te Lozan Antlaşması imzalandı. Bu antlaşmanın Türkiye’deki yabancı devletlere ait mezarlıklarla ilgili hükümleri 124. Maddeden başlıyor ve 136. Maddeye kadar ( 136. Madde dahil ) devam ediyor. En önemlisi 128. Madde:
‘’Türk Hükümeti, İngiliz İmparatorluğu, Fransız ve İtalya Hükümetlerine karşı, kendi ülkesinde, bunların, savaş alanında can vermiş ya da yaralanmış, kaza ve hastalık yüzünden ölmüş askerleri ve denizcileriyle, tutsaklıkta ölmüş savaş tutsakları ve gözaltı edilmiş sivillerine ait mezarları, mezarlıkları, kemiklikleri ve onları anmak için dikilmiş anıtları kapsayan toprak parçalarını [arsaları] bu Hükümetlerin kullanımına ayrı ayrı ve sürekli olarak bırakmayı yükümlenir.’’ Diyor.
Yani: ‘’Türkler Çanakkale’de kendilerine ait bir Zafer Anıtı yapamaz’’ demiyor. Dolayısıyla orada Lozan mucibince bir anıt yapılamadığı şeklindeki bir yoruma katılamam.
1923 Yeni Türkiye Cumhuriyetinin ilk yıllarıdır. Elbette ki özellikle ekonomik alanda oldukça büyük sıkıntılar yaşanacaktır ve de yaşanmıştır da. Ayrıca 1929 yılına gelindiğinde bütün dünyada büyük bir ekonomik kriz baş göstermiştir. Böyle bir kriz ortamında Çanakkale’de Çanakkale Şehitlerinin şanına yakışacak bir anıtın yapımı için para harcanamaması, kaynak bulunamaması normal karşılanabilir ama aynı yıllarda Kurtuluş Savaşımızı ve onun Büyük Önderi Mustafa Kemal Atatürk’ü ölümsüzleştirecek pek çok anıt yapılabilmiştir…İşte onlardan bir kaçı: 1-Ankara-Ulus Zafer Anıtı… 24 Kasım 1927 2-İstanbul Sarayburnu Atatürk Heykeli… 3 Ekim 1926 3-Samsun Atatürk Anıtı …15 Ocak 1932 4-İstanbul Taksim Cumhuriyet Anıtı… 8 Ağustos 1928 5-Ankara Sıhhıye Meydanı Atatürk Heykeli … 4 Kasım 1927 6-Ankara Etnoğrafya Müzesi Atatürk Anıtı..29 Ekim 1927 7-Afyon Zafer Anıtı…24 Mart 1936 Konya Atatürk Anıtı: 29 Ekim 1926 …Aynı yıllarda Çanakkale’de bu saydığım anıtlara eşdeğer hiç bir anıt yoktur.
Şimdi…Doğru oturup doğru konuşalım…1939-1945 yılları arasında yaşanan II. Dünya Savaşı ve onun getirdiği sıkıntılar hala anlatılıp durmaktadır. Bu sıkıntı yıllarında da Bir zafer anıtının yapılmaması da normal karşılanabilir… Peki Çanakkale’de bir zafer anıtı yapılması fikri ne zaman ortaya çıkmıştır? 1944 te…Yani İsmet İnönü’nün Cumhurbaşkanı olduğu yıllarda…(Aynı Yıllarda Anıt Kabir’in yapımı başlamıştır.) Çanakkale Şehitler anıtı için ise sadece bir proje yarışması açılmıştır….Hepsi o kadar…Projenin hayata geçmesi ancak 1954 yılında söz konusu olmuştur.Bir proje yarışması açılıyor ama ancak on yıl sonra başlanabiliyor yapım? 1958 de Ana gövdesi tamamlanan bu günkü Zafer anıtı, Ancak 1960 da bu günkü halini alabilmiştir.
Efendim şimdi birileri Atatürk’e saldırmak için Çanakkale Zafer Anıtının niçin onun zamanında ya da İsmet İnönü zamanında yapılmadığını ele alıyormuş.( Sadece ve sadece Atatürk ve İsmet İnönü’ye saldırma amaçlı düşünen ve yorumlar yapanları Allah’a havale ediyorum .) Yahu kafamın içinde beynimi yiyen bir kurt var…Onu söküp atmaya çalışıyorum. Siyasetle, ideolojiyle işim yok benim.
Ben Allah’a bile soru soruyorum yeri gelince…Hatırlarsanız bir tecavüz olayı ile ilgili yazımda sormuştum ‘’ Niçin gazabını indirmiyorsun Allah’ım ? ‘’ diye. Şimdi de ‘’niçin bu vefasızlık?’’ diye soruyorum.
Soruyorum? Çanakkale Savaşının ölümsüz isimlerinden Seyit Çavuş’un Kızı Ayşe Çabuk (Yıkar) a niçin yoksulluk sınırının da altında bir maaş ödendiğini …Kime ? O zavallı, 2007 yılında Doksan altı yaşında ölünceye kadar bu ülkede saltanat sürmüş olan tüm hükümetlere…( Çok özür diliyorum…Zavallı olan o değil…’’Hükümetimiz diye başa getirdiklerimiz’’…Gelmişiyle geçmişiyle…Hal-i hazırıyla ) Ve yine soruyorum AK Parti hükümetine…Yoksulluk sınırının , hatta sürünme sınırının da altında olan bu 160 liralık maaşın niçin kesildiğini?
Sadece soruyorum….Kimse başka bir anlam yüklemesin.
Son sözlerimi söyleyip bitireyim: Çanakkale’de bir hilal uğruna batan nice güneşlerin başlarına Kabe’yi de diksek hatıraları için bir şey yapmış olamayız. Onların bizim anıtımıza da mezar taşlarımıza da ihtiyacı yok…Bizim onlara ihtiyacımız var. Allah şefaatlerine nail eylesin diyorum.
Not: Bu yazıya resim olarak Seyit Çavuş’un Çanakkale Savaşlarından sonraki halini gösteren fotoğrafını koymak isterdim. Ama ben beceremiyorum iki resmi birden aynı anda yayınlamayı…O resim de bir başka sefere bir başka yazımda inşallah.
YORUMLAR
Güzel yerinde konulara değiniyorsunuz hocam teşekkürler yüreğinize sağlık olsun saygılarımla...
sami biberoğulları
Son bir yazı daha yazıp konuyu bitireceğim.
Selam ve sevgilerimle.
sami biberoğulları
Konu polemiğe çok aöık maalesef...Ama son bir yazı daha yazıp bitireceğim inşallah. En azından kedimce bazı sebepleri ortaya koyacağım.
Selam ve saygılarımla.
ben şimdiki anıtı beğenmiyorum ne anlam ifade ediyor bence hiç birşey ifade etmiyor daha güzel birşey yapılabilirdi. Ulustaki Atatürk anıtı 30 ağustos 1926 da yapılmış kendim okudum cuma gidip yine okuayağım eski yazıyla yazılı neyse valla hocam Mustafa Kemal'ime dokunmayın vardır mantıklı bir acıklaması bence Atatürk'ü bir ilah olmaktan çıkarıp bir insan olarak gördüğümüzde eminim o da mezarında rahat uyuyacaktır ama sıradan bir insan değil Ülkemizi düşmanlardan kurtaran ve ülke kuran bir insan. Bence siz dün konuştuğumuzu yazın araştırın bakın neler olacak
sevgiler selamlar
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA tarafından 3/27/2012 10:35:07 AM zamanında düzenlenmiştir.
sami biberoğulları
Yorumun için teşekkürler...Dün konuştuğumuz konuya zaten başlamıştım ama boşver...Onu anlayabilmek ve anlatabilmek için bir 89 sene daha geçmesi lazım Cumhuriyetin üzerinden...
Selam ve sevgiler.
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
Mustafa Kemal benim yakışıklı hemşerim ve herkesin Atatürk'ü sevmek için en az bir sebebi olmalı benim bürsürü sebebim var biri benim dedelerimi yunanistandan getirtiği için en büyük sevme sebebim
Sami Hoca ; Tarih okumayı fena halde sevdiriyorsunuz. Bence çok güzel bir iş yapıyorsunuz.
sami biberoğulları
Selam ve sevgiler.
Evet Sami hocam şartlar ne idi bilmiyorum bu pencereden bakmamıştım Ve araştırdım o dönemde yapılan Atatürk heykelleri ile akabinde İnönü heykellerinin yapılış amacı yurt dışından getirilen heykeltraşlar ödenen paralar (Bağış(!)) adıyla halktan toplanan paralar ki o dönem ki halkın yoksulluğu bilmem ne kadar malumdur öyle çok yazacak şey çıktı ki belki ardınızdan ben de heykel ve anıt tarihçesine dair bir yazı yazarım...
Sebep yokluk mu duruma bakınca değil saravona yatında eğlenceler için ödenen bedeller bile bu ihtiyacı karşılamaya yeterdi..İhmal mi yoksa vefasızlık mı ..asla inanmak istemediğim bir şey bu ..ama maalesef ki sizin dediğiniz gibi binlerce heykele sarılıp milyonlar ağlasa olur..Bir yerlerde yanlışlar olmuş var dilerim tam özgürleştiğimizde herkesin insan olduğu düşüncesini paylaşır günahı ile sevabıyla o insanları yeniden muhakeme yeteneğimizin değerlendirmesine belgeleri ile alırız...
son olarak eklemek istediğim 1920 li yıllar ile 1930 'lu yıllarda yurt dışından özel getirtilmiş 4 yanlışım olmasın heykeltraşa onlarca heykel yaptırılmış..parası ekmeği karne ile alan halka ödettirilmiştir..Hatta durumu hicveden bir Nazım şiiri ekliyorum :
Şair Nazım Hikmet 1940’lı yıllarda sürgünde yazdığı Memleketimden İnsan Manzaraları adlı epik şiirinde, heykelleriyle birlikte modern şehrin, tren garından şehre götürülen bir grup mahkûm üzerinde yarattığı etkiyi etkileyici bir dille anlatır:
Yığın yığın
kat kat
mermer
beton
ve asfalt
Ve heykel
ve heykel
ve heykel,
insan yok fakat...
Şiirde bu bölümün sonunda şehir ile şehrin etrafındaki uçsuz bucaksız bozkır arasındaki keskin tezada işaret edilir: “Şehir ile bozkırın kavgasına bak.” Gerisi yorumsuz.....Yorum kişilerin idrakine...
Anton Hanak
Pietro Canonica
Toby Clark
Heinrich Krippel ve Nijat Sirel,
Atatürk'ün sağlığında genç cumhuriyette heykeltraş olarak iş bulan yabancılardır...
Önceki yorumum çelişmediği için kısmen kopyaladım..Dediğiniz gibi önemli olan yüreğe gömülebilmek hatası sevabı ile bu tarih bizim..Yanlış olan; bir takım insanları ilahlaştırmak...ihmal edilmiştir diyememek ..Vefasızlık ise kesinlikle var.. bizim en ihmalkar yanlarımızdan birisi ihmalkarlığımız...
kimse kimsenin vicdan polisliğini yapacak kadar kendini doğru sanmasın Yunus Emre'nin dergaha taşıdığı odunlarda kaldı en son doğruluk... Kimse kendini dev aynasında görmesin ve buna hakkı olduğunu düşünmesin...Yasal mercilere sanırım yakında sürekli ağzını bayağılığını sergileyerek bana karşı açanlar hakkında bir duyuruda bulunacağım..Kaale alıp selam dahi vermeye değmez bulduklarım dilerim etrafımda dolaşmaktan vazgeçerler..hayasızlık her ortamda ucuz kelimelerle sadece düşünce bazında baş edemediğine karşı bayağı sözcüklerin ardına sığınarak saldırmaktır..
Elin yüreğin dert görmesin SAMİ hOCAM..selamlar saygılar
Esmize - Perihan TUNÇOK K tarafından 3/27/2012 8:44:24 AM zamanında düzenlenmiştir.
sami biberoğulları
Benim sayfam her görüşten, her düşünceden arkadaşıma açıktır...Sonuna kadar... Vatan hainliğini resmen ilan edenler hariç...Onlardan birini yasaklı listeme aldım zaten...Bir tane de benim öğretmenlik vasfıma hakaret edeni sildim...( Buna asla tahammüülüm yok maalesef )
Bunun dışında kapım herkese, ama herkese açıktır. Herkes fikrini söyler, bilgilerini, belgelerini ortaya koyar, eğrisiyle doğrusuyla alır başımın üstüne koyarım. Gerekirse eleştiririm, katılmadığım taraflarını söylerim..Hepsi bu.
Mesela sizin yazdıklarınızda da katılmadığım taraflar var. Bunları dile getireceğim zaten. ( Bu konuda son bir yazı daha yazarak )
Benim dışımda gelişen münakaşa konusundan ise son derece rahatsız ve üzgünüm.
Selam ve saygılarımla.