Şimdi Uyansam da Yeniden Doğsam---I---
Önsöz:
Kaç gündür çektiğim ızdırabı en yakınımın bile anlayacağını sanmıyorum. Kollarım omuzlarımdan sanki zembereği kopmuş gibi tetikte beklemekten, farkında olmadan çenelerimi sıkıp dişlerimin ağrısından, dizlerimin başıboş davranmasından her şeyden dolu dolu bıkkınlık varken üzerimde...
Cumartesi gecesini, pazar gününe istinaden telef edilmesinden, pazar gününü de malum haberi beklerken kalp çarpıntısından öyle yılgındım ki beynimin havada uçar gibi yüksekten bakmasından.
Fakat biliyorum tüm suç bende, etrafımdaki insanlar psikoloji eğitimi almadılar ki… Ben bile kendim için ne yapacağımı bilmezken, başkası ne yapsın değil mi?
Birilerinden bir şey beklemek, yardım edeceklerinden değil aslında sadece çaresizliktendi benimkisi.
Her duyduğum telefon sesini benim telim sanmak… İcraatsiz beklemek…
Ve… Ve sadece artık ölmeyi istemek…
İçin için hayıflanıyordum, korkumu yenmek çin birinden destek almam gerektiğini neden kimse görmüyor diye düşündüğümde.
Bu akşam sekize doğru oğlum gelmiş olacaktı inşallah. Balık özlemiş, ona mis gibi balık ve çok sevdiği o salatadan yapacağım. Bir de yanına içecek bir şeyler olunca tamamdır. Kaç gündür her yer balıkçı kaynıyordu. Bugün ya bulamazsam yakınlarda. Hava da buz gibi uuufff….
Neyse naneli bulgur pilavının üzerine bol acılı kırmızı biberle harman yapıp tavuk pişirmek… Ona da dayanamaz benim oğlum. Tabi masanın ortasında duran cam kabın içindeki yeşilliği bol salata da buna dahil. Muhtemelen saat 20.30 sularında yemeğe oturacağız, önce baba oğul kucaklaşması olduktan sonra tabi…
- I -
Aklım başıma yenice gelmişti... Kaç gündür yaşadığım stres ve şiş gözlerimden sonra da şimdi ne değişmişti de, kendi kendime kararlar almaya başlamıştım.
“Bugün mutlaka kendim için bir şey yapacağım” dediğimde gün bitmek üzereydi.
Kahvaltı için ve kullanmak zorunda olduğum ilaçlara o kadar gecikmiştim ki….Saat 17.oo olmuş.
Nerden başlamalıydım acaba?
Önce kendim için bir şey yapmalıyım dedim, nefis bir çay demlemek mesela. Mutfağın o perişan halini görünce hiç de iyi fikir olmadığını düşündüm. Fakat korkunun ecele faydası yoktu. Ocağı yakıp çaydanlığı koydum, diğer yandan da son sürat, büyük bir çabuklukla bankonun üzerini topladım. Veee nihayet... Sadece, bana özel çayım demlendiğinde saat nerdeyse 17.30’ a gelmişti.
İstanbul’da okuyan oğlumun gelmesine iki saatten az bir zaman olmasına rağmen, Kendimi sevindirmek için yapmayı düşündüğüm neler vardı neler? Öncelikle hemen kuaförüme gitmeliydim; kuaförüme diyorum çünkü bana sabreden nadide kişi… Bir de bayan oluşu işime geliyor. Bahar ayında değildik sanki, akşam olmak üzereydi ve dışarıda buz gibiydi hava.
Hoş geldin abla buraya geç istersen, ne kadar da uzamış saçın, ama çok da yakışmış. İstersen eskisi gibi çok kısaltmayalım, katlarını kısaltalım, biraz da çeki düzen vereyim ne dersin?
Ben de öyle diyecektim zaten derken, henüz açtığım telefonuma peş peşe mesajlar geldiğini duyuyorum. Cep telinle aram olmadığından genelde kapalı durur ve çoğu zaman dışarı çıkarken açarım. Eşim tam yedi defa oğlum iki kez aramış ve daha vs… vs… Bir de beni sarsan sesli mesaj vardı, aman Allah’ım toparlanmalıydım. Gerçi dükkanın içinde müşteri yoktu ama, yine de tabir-i caizse kuyruğu dik tutmam gerekiyordu. Güç bela aynanın karşısındaki sandalyeye oturdum, bir an aksım ilişti gözüme… Kendimi hiç böyle görmemiştim, benzi atmak bu olsa gerek diye geçirdim içimden. Fakat kızacağız da saçımı kesmek için bekliyordu, derhal kendime gelmeliydim.
Suyunuz var mı derken bir anda, kendi sesimi ben bile duymakta zorlanmıştım. Neyse ki kızcağız anlamıştı. Amacım su içmek değil aslında, sadece yalnız kalıp kendime çeki düzen vermekti.
Ellerim… Ellerim tarif edilmeyecek kadar çok titriyordu ve bardağa zor mukayyet olurken… Nihayet suyumu içebildim. Başlayabiliriz dedim, yarım ağızla.
Birazdan saçlarımın boyu değişecekti. Allah’ın izniyle dakikalar sonra evimizin kişi sayısı da artacaktı. Eve gider gitmez aşsız ocağımın üzerinde akşam yemeği de pişecekti ve daha kim bilir neler… Kısacık zamanda istemli ya da istemsiz ne kadar çok şey değişecekti.
Her an, her şey değişime uğrayabiliyorsa…. Peki neden gün be gün büyüyen derdimin nabız atışı sekteye uğramaz ki neden… neden????
Kızıma kulaklık almak için yol üstünde bir dükkâna giriyorum. Tek kelimeyle kulaklık diyorum. Ve hemen kulaklığı uzatıyor, 4 lira hanımefendi diyor. 20 metre ilerdeki markete uğrayıp yemeklik alıyorum. Yolun tam karşısındaki fırından ayırttığım ekmekleri aldım, tüm bunlar o kadar seri bir şekilde olmuştu ki, ben bile şaşırdım sonradan düşününce.… Aklımda dönme dolap gibi tekrarlanan o cümleyi unutamazken....
“Şimdi uyansam da yeniden doğsam” deyip derinden bir iç çekiyorum.
(Buruk öyküsünü benden esirgemeyen olay kahramanıma çok teşekkür ediyorum.
Ayrıca telefondaki haberin ne olduğunu gelişmelere göre kaleme almaya çalışacağım )
27 Mart 2012
NÜS
YORUMLAR
müzik olağanüstü, şahane ilk olarak,
genel olarak bakınca güzel ve merak uyandıran bir yazı,
ama bazı yerlerinde yanlış yapılmış kelime kısaltmaları var( mesela -telim- gibi) ve bunlar yazıyı bozuyor,
fazlaca kullanılan devrik cümleler göze batıyor,
ve aynı cümlede geçen farklı zaman kipleri var( alıyorum-aldım gibi ) akışı etkilemiş.
acizane gözüme çarpanları yazdı kalemim, sürçü lisan olmamıştır dilerim...
tebrik ederim...
NÜS
3-5 yazının dışında başka bir şey yazmış değilim. Yani bu yaşımda sonra yazığım ilk yazılarımın gerek özelden gerekse bu şekilde yıkıcı eleştiri almam beni oldukça rencide etti. Yazımın ikinci bölümü de olacaktı ancak, şu dakikadan sonra yazma hevesim gerçekten kesildi. Ha belki genç olsaydım, Edebiyat tahsilim vs. olsaydı üzerine giderdim. Amatörce yazmaya başlamış ve eline kalem almadan direkt klavyede bir hevesle bir şeyler ortaya koymaya çalışan bana haksızlık gibi geliyor. Farklı zaman kipleri demişsiniz, tek örnek vermişsiniz. Alıyorum-aldım gibi kelimelere gelince durumu kim daha iyi biliyorsa o en doğrusunu yazar diyorum ben de. Çok eleştiri aldım, ve belki de sizinki en basiti ve en sonuydu. hakikaten üzgünüm. selam ile.
hüvel
yazdığım sadece güzel olması adınaydı yıkıcı olduğumu düşünsem zaten yazmazdım
aksine yazım kültürünüz çok hoşuma gitti benim
kimin ne yazdığını da bilemem
birinden etkilenerek de yazmadım
yazmamanızın sebebi ben olursam buna çok üzülürüm, birde sizin kaleminizin acısını yükleyemem benim kalemime...
lütfen siz kendiniz için yazmaya devam edin...
selam ile