Öylesine
ÖYLESİNE
Baharın bütün ihtişamıyla insanlara ve doğaya göz kırptığı şu günlerde, aklıma hep çocukluğum gelir. Ayazda kâh yeşerip, kâh sararan ve birbirine kenetlenmiş çayır çimen aralarından yavaş yavaş ışıldayan papatyalar. Ekinler de öyle topraktan yeni çıkarmış olurlar başlarını, zümrüt yeşilleri göz kamaştırır, hele bir de kayıpsız çıkmışlarsa toprak üstüne o bir başka keyiftir seyircisine. Efil efil esen yelde bir o yana yaslanırlar bir bu yana.
“Papatyalar demiştik ya; hava biraz buğulu olsa da onlar gene de sürdürürler gülümsemeleri, birkaç tanesini kopartıp, kulaklarımıza takardık, kıyamazdık çokça kopartıp ziyan etmeye, bir de koca bir demlik çayı alıp, o manzaranın karşısında içmek vardı işin ucunda, her ne kadar özlenen ve yolu gözlenen birinin olması için çok erken olsa da.”
En çok gün ortalarına doğru havada beliren beyaz bulutlar çekerdi dikkatimi, onları çeşitli kılıklara sokardım, kimi dede olurdu kimi nine, kimini hayduda benzetirdim, kimini haramiye. Bir de uçakların artlarından bıraktıkları, yani o zaman tanımlayabildiğim kadarıyla yürüdükleri yolda bıraktıkları izler. Nasıl olurdu da öylece dururlardı boşlukta. Sorular birbirini izler, el-aman ederlerdi elimden evdekiler.
Ve Nisanda yağan kırkikindi yağmurları, bakmayın siz adının kırkikindi olduğuna, memur olanlar bilirler birazda mesai bitimlerine denk geldiğinden midir nedir, memur yağmuru der olmuştuk kendi aramızda. Biz taşralı ailelerin çocuklarıydık, hayal dünyamızda sadece, zümrüt yeşili ormanlarla kır çiçekleri yetişirdi, bir de katıksız sevgiler.
Zamanla sevginin de dostluğun da arkadaşlığın da her çeşidini öğrendim, insan olmayı da insanlıktan çıkmayı da hâsılı, zaman neler öğretmedi ki çarklarında öğütürken, severken vazgeçmeyi, özlerken unutmaya çalışmayı.
Dahası umutlar ve umutsuzlukların beni nasıl etkilediğini öğrendim geç de olsa, nasıl şiir yazdırır ve nasıl “harman yeri”ne dönermiş yürekler… ÖĞRENDİM…
Hal böyle olunca; birkaç dize düştü aklıma yazmadan edemedim, esinti olmadan nasıl ki yaprak kıpırdamaz, dal sallanmazsa her hangi bir objeden veya bir başkasına ait duyguların dile getirildiği bir şiir-öykü, roman ve/veya makaleden etkilenip de yazmamak bana sorumsuzlukmuş gibi gelir.
Birazda duygusal-alıngan veya şair ruhluysanız yazarsınız işte, hayal-gerçek-ütopik. O an ne hissetmişseniz, bende öyle yaptım şöyleki;
Bir şiir okudum ve yorum olarak yazdım yukarıdaki satırları, sonra orada kalsın istemedim ve paylaşmak geldi içimden bir de yorumda yer vermediğim şu birkaç dize öylesine dökülüverdi yüreğimden klavyemin tuşlarına…
Ve sen "adı aşk olan zalim" veya her ne isen işte...
On beşinde değilim ki sen gibi, üstünü örtsem her şeyin,
Unutsam akşamdan sabaha, bu yaşta sevdalanmak var ya,
Zor arkadaşım zor.
Artık ne çeşme başları var, ne bekleyecek yavuklu,
Ne de seviyor, sevmiyor diye bakılan papatya falları
Değiştirmiş mehtap bile huyunu biraz mavi, biraz mor.
22.03.2012/Hatice AK
YORUMLAR
On beşinde değilim ki sen gibi, üstünü örtsem her şeyin,
Unutsam akşamdan sabaha, bu yaşta sevdalanmak var ya,
Zor arkadaşım zor.
Artık ne çeşme başları var, ne bekleyecek yavuklu,
Ne papatya tarlaları,
Değiştirmiş mehtap bile huyunu, biraz mavi, biraz mor.
evet ya mehtap bile değiştirmiş huyunu
çok güzel anlatımdı
saygılar benden herdaim
Zamanla sevginin de dostluğun da arkadaşlığın da her çeşidini öğrendim, insan olmayı da insanlıktan çıkmayı da hâsılı, zaman neler öğretmedi ki çarklarında öğütürken, severken vazgeçmeyi, özlerken unutmaya çalışmayı.
Dahası umutlar ve umutsuzlukların beni nasıl etkilediğini öğrendim geç de olsa, nasıl şiir yazdırır ve nasıl “harman yeri”ne dönermiş yürekler… ÖĞRENDİM…
Ve sen "adı aşk olan zalim" veya her ne isen işte...
On beşinde değilim ki sen gibi, üstünü örtsem her şeyin,
Unutsam akşamdan sabaha, bu yaşta sevdalanmak var ya,
Zor arkadaşım zor.
Değiştirmiş mehtap bile huyunu, biraz mavi, biraz mor.
HATİCE HANIM MERHABALAR ;
AL BENDENDE O KADAR.HANİ HEP DİYORUZ YA " hayali cihan değer..." VE DİYOR YA ŞAİR.." ...insan bu yaşa gelince anlarmış.." DİYE.. GEÇ EFENDİM GEÇ..ÖYLE KORKUYOR Kİ ARTIK.İNSAN .TUTUTĞUMUZDA SEADECE ELİMİZİ DEĞİL , TÜM VÜCÜDÜMUZU,HATTA OCAĞIMIZI YAKMASINDAN KORKAR OLDUK NERDEYSE ,BİR ZAMANLARIN YAŞAMA SEVİNCİ OLAN O ZALİM ŞEYİ ŞİMDİ....
YAŞANMIŞLIK İÇİNDEKİ YANGIN YERİ YÜREKLERİN DEHLİZLERİNDEKİ KÜLLERİN SAVRULMASINA BAHANİYDİ SANKİ YUKARIDAKİ YAZI...YİNE HARİKA..YİNE SAYFALAR DOLUSU YAZILACAK BİR KONU..MATAFI DEĞER BİÇİLMEZ ANTİKALARLA DOLU KALEM VE YÜREĞİ KUTLUYORUM..SAYGIMLA.