- 501 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
SATRANÇ
Bir satranç oyunu bence bir ilişki. Karşılıklı yapılan adil bir mücadele. Kazanmak da kaybetmek de yok aslında; çünkü iki taraf da mücadele ediyor. Sonunda üstünlük kimde kalmış olursa olsun iki tarafın da katkısı oluyor, iki taraf da kafa yormuş oluyor, aslında iki taraf da eşit oluyor. Ve en önemlisi, kaybetmek yenilmek olmuyor; çünkü herkesin oynayacağı bir oyun değildir satranç. Sabır ister, cesaret ister, ileriyi görmeyi, karşındakini anlayıp sonraki adımını tahmin edebilmeyi ister. Hatta öyle bir oyundur ki satranç kazandığında kibirlenmemeyi, yeri geldiğinde bir rövanş için fırsat yaratmayı gerektirir. Bunu bazen kendimizi tatmin için yaparız, bir daha kazanmak için, bazense ona da bir şans vermek için. Bazen… Bazen taraflardan biri kalkar oyunun başından. Kendince nedenleri vardır, sıkılmıştır, işi vardır, tahammül edemez, başka oyunlar ister. Yarım bırakır oyunu. O zaman karşı taraf da kalkar oyundan. Oyunu ya ertelemiş ya da bitirmişlerdir vazgeçerek. Bazen başka bir zamanda geri döner oyuncular yeniden tahtanın başına. Kaldıkları yerden devam ederler. Hamlesindeki hatayı daha önce göremeyen oyuncu o an o hatayı görse bile geri çekemez. Oyunun bitmesini beklemek zorunda kalır. Oyunun ilerlemeyeceğini bilmesine rağmen, yenileceğini bilmesine rağmen devam eder; çünkü görüyordur hatasını. Bu onu bunaltır. Sıkılır. Kendine bir şans verilmediğini hisseder, yeni baştan başlamak ister. Başlayamadıkça da hata üstüne hata yapar ya da bırakır, karşısındaki oyunu bitirsin diye ona fırsat yaratır. Ama görmediği, hatasını gördüğü için oyunu toparlayabilme ya da karşısındakinin hata yapıp oyunu kaybedebilme ihtimalidir. Aslında kendisinin kazanabilme ihtimalidir. Oyuna yeniden başlasa bile yine o an göremeyeceği; belki ancak daha sonradan fark edebileceği bir hata yapabilme ihtimalinin oyun ne kadar yeni baştan başlarsa başlasın her zaman bulunmasıdır, oyuna yeniden başlamanın da aslında çözüm olmamasıdır. Eğer ne kadar uğraşırsa uğraşsın yenilirse yeniden başlamak yerine, karşısındaki oyuncuyu değiştirmek ister. Kendisini yetersiz hisseder çünkü. Karşısındakinin kendinden üstün olduğunu düşünür ve daha az satranç bilen biriyle oynamaya başlar. Görmediği, kendini bu şekilde tatmin etmesine rağmen asla geliştiremeyecek olmasıdır. Hep aynı yerde karşılıklı sayacak olmaları ve bu durumun ikisinin de yeterince iyi oyuncu olmadıkları gerçeğini değiştirmeyecek olmasıdır. Ancak bizden daha iyi bir satranç oyuncusuyla kendimizi geliştirebiliriz. Ancak yılmayarak oyunu kazanabilir, “En azından denedim” diyebiliriz ve tüm çabalarımıza yenilmek, bir sonraki oyunda çok daha iyi adım atmamızı sağlar. Mücadelemiz deneyimimiz olmuştur çünkü. Kaybetmek bizim kendimizi geliştirmemiz için kazancımız olmuştur.
Bazen de oyunu yarım bıraktıktan sonra karşılıklı yeniden başlar iki taraf. O zaman o ana dek yapılan tüm hamleler sıfırlanır ve taraflar unuttukları için hatalı bile olsa aynı hamleler yeniden yapılır. Aynı hatalarla kendimizi aynı yenilgi içine sokarız. O zaman yeni baştan başlamak ister yenilen taraf. Ve fırsat verildikçe, asla tamamlanamaz oyun. Hep yarım bırakılıp baştan başlanır, ta ki o tarafın gönlü oluncaya kadar. Ve o taraf kazanmaya geçtiğinde karşı taraf itiraz eder bu kez. Bu sefer o yenilmek istemez ve baştan başlamak ister. Oyuncular değişene ya da bir taraf alttan alana ya da bir taraf izin vermeyene dek bu böyle sürer gider.
Bu nedenlerle, yarım bırakılmaz aslında satranç. Hamleyi ve sonraki adımları unutmamak için, satranç asla yarım bırakılmaz. Her hamle hem önceki hem de sonraki adımlara bağlıdır çünkü ve satranç yarım bırakılırsa taraflar neyi neden yaptıklarını unutabilir, oyuna yabancılaşabilir. Mantığı yakalamaya çalıştıkça her hamle yeni bir mantık doğuracağı için uzaklaşırlar oyundan. Sonunda kestirip atarlar. Ya baştan başlarlar ya da ne yaptıklarını bilenler sürdürebilir oyunu, kaldığı yerden devam edebilir.
Bazen de… Bazen de bir taraf kalksa bile diğer taraf tek başına devam eder oyuna. İki kişilik oynamaya başlar oyunu ve hem kazanan hem kaybeden kendisi olduğu için kendisine yabancılaşmaya başlar. Yorulur ve kendisiyle mücadele ettiğini fark eder bir süre sonra. İki kişilik bir oyunu kendi başına devam ettirdiğini görür. Kazancı ona mutluluk veremez; çünkü yenilgisidir de aynı zamanda. Ve bölünür. Hangi taraf olduğunu, siyah mı beyaz mı, oyuna nasıl başladığını bilemez. İki taraf da kendisidir. Ortada bir oyun yoktur aslında. Bu mücadelede ortada tahta olması işini yalnızca daha fazla zorlaştırmaktadır.
Bir sabır işidir satranç.
Bir sabır işidir ilişki. Yılmamayı ve emeği gerektiren bir oyun belki. Kazanmak da kaybetmek de yok aslında. Yeniden başlamak her zaman “yeniden başlamak” değil ve oyunu sıfırlamak “bir daha hata yapmamak” değil. Oyuncu değiştirmek “hatasız bir ortamda gelişmek” değil her zaman.
İnsan hata yapmaktan korkar. Kaçmak, yeni baştan başlamak ister, diğer türlü mücadele kaybetmekmiş gibi gelir ona hep. Toparlayamayacağını düşünür. Ama bu, kaçtığı ve yeniden başladığı her işte yaptığı her hatada kaçmayı getirir ona. Çünkü doğrusunun bu olduğunu, hataların üstüne bir şeyler kurulamayacağını düşünür. Hataların düzeltilebileceğini, hatayı görmenin ona onu düzeltmek için fırsat yarattığını görmez. Karşısındaki tahtanın hala başındaysa eğer bunun ona fırsat olduğunu göremez. Bazen de yetersiz hisseder kendini, o hatayı düzeltebilmek için yetersiz ve akışına bırakır her şeyi. Karşısındaki oyunu bitirsin ve yeni oyuna başlayalım diye bekler. Görmediği, karşısındakinin de hata yapıp ona bir fırsat sunabilme ihtimalidir. Eğer mücadeleye devam ederse, herhangi bir zamanda kazanabilme ya da durumu toparlayabilme ihtimalidir.
YORUMLAR
Hele hele de oyundan sonra taşların büyüklük ve önemlerine bakılmaksızın aynı kutuda toplanması, satranç sporunu daha bir mühim ve dikkate değer kılıyor bence.
Sevdiğim bir oyunun yazıya dökülmüş haliydi okuduğum. keyifle ve göz atarak yeniden bildiklerime, okudum. Tebrikle.