- 1499 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
57. Alayda 24 Saat...(3.Bölüm. Anneye Veda)
" Hüzün, bir insanın taşıyacağından fazla ise, o gözlerden göz yaşı değil, hüzün akar..." ahad.
Herkesle tek tek vedalaştı. Büyüklerin ellerinden, küçüklerin gözlerinden öptü. En son annesinin yanına geldi. Annesinin o kutsal ellerini doya doya öpüp kokladı. Bir süre ana oğul sarılı kaldılar. Az mı zahmet çekmişti annesi!. Babası öldükten sonra, genç yaşta iki çocukla dul kalmış, hiç kimseyle evlenmemiş, ablasına ve ona hem analık hem babalık yapmıştı. Adı Fadime idi. Fadime hatun bir Karapapak kızıydı. Yiğit, onurlu ve her acının karşısında dim dik kalmayı başarabilen bir direnç abidesiydi. Geçen yıl ablasını uzak köylerden bir gençle baş göz etmişlerdi. Fadime hatunun elinde bir tek Casim’i kalmıştı. Onu da ülkenin bir ucuna savaşa gönderiyordu. Bunca acıya rağmen gözlerinden bir damla yaş aktığını gören olmamıştı. Ama, gözlerindeki o anlamlı ifade, "hüznünün bir insanın taşıyamayacağından fazlasıyla dolu" olduğunu gösteriyordu...
Casim,annesinin hazırladığı çıkını aldıktan sonra kalabalığa dönerek;
- Hakkınızı helal edin. Ben ölmeden düşman bu topraklara ayak basmayacak Allah’ın izniyle
dedi.
Kalabalık hep bir ağızdan;
- Hakkımız helal olsun.
diye cevap verdi.
Kadınların çoğu sessizce ağlıyordu. Erkeklerin bir çoğu ise dolmuş gözleriyle dokunsalar ağlayacak gibiydiler.
Casim, son kez evlerine baktıktan sonra, patika yoldan kasabaya giden toprak yola doğru hızlı adımlarla yürüyerek, mezarlığın oradaki virajı dönüp gözden kayboldu...
Bir kaç saat sonra kasabaya varmıştı. Orada çevre köylerden gelen diğer yeni asker gençlerle birlikte, komutanın tahsis ettiği at arabasına binerek nehir boyunca yol aldılar. Yabani nar ağaçlarının pembe çiçekleri nehir boyunca her yeri kaplamıştı. Çoruh sancağına vardıklarında öğlen olmuştu. Burada bir süre mola verdiler. Herkes çıkınında ne varsa çıkartarak hep beraber yemek yediler. Tekrar yola çıktılar.Hopa dağı boyunca dimdik yokuşlardan tırmanırken atlar zorlanıyordu. Tam zirveye vardıklarında, dağın eteğindeki masmavi Karadeniz’in uçsuz bucaksız ufku tam karşılarındaydı. Hepsi ilk defa deniz görüyordu. Gençlerden biri yerden bir taş alarak göz kapaklarına sürdü.
Casim;
- Bunu neden yaptın?
diye sordu.
-Dedem demişti!.
diye cevap verdi genç ve devam etti;
-İlk defa deniz görenler böyle yapmalıymış.
-Uğur getirir, insanı kazadan beladan korurmuş.
Hepsi yerden aldıkları taşları göz kapaklarına sürdüler. Bir saatlik bir inişten sonra Hopa sahilinde Karadeniz’in hırçın dalgalarının sesi duyulmaya başladı. Ahşap takaların yanında deniz suyuna dokundular. Açıkta onları kocaman bir gemi bekliyordu. Vakit kaybetmeden bir takaya binerek gemiye yöneldiler. Koca gemide otuz kişi ya vardı ya yoktu. Onlarda civar köylerden gelen yiğit Laz çocuklarıydı. Gemi sahil boyunca kıyı kasabalarının açıklarına yanaşıyor, sahilden kayıklarla yeni yeni gençler gemiye doluşuyorlardı. Gece boyunca, Rize, Trabzon, Giresun, Ordu, Samsun ve kasabalarından binen gençlerle dolup taşmıştı koca gemi. Hepsi Çanakkale yolcusu idi. Çok asker şehit oluyordu Çanakkale’de besbelli!. Sabaha doğru Sinop limanına vardılar. Orada sahile çıkmalarına izin verildi. Sinop kalesinin olduğu meydanda Sinop halkının getirdiği yemeklerden yediler. Öğlen gemi yeniden İstanbul’a doğru yol almaya başladı. Kastamonu açıklarına geldiklerinde Güneş batmak üzereydi. Samsundan binen guruptan bir genç, geminin arka kısmında güvertede bağlama çalıyordu. Bağlamanın ve gencin sesi buharlı geminin arkasında bıraktığı köpüklü dalgaların seslerine karışıyordu.
Havada bulut yok bu ne dumandır
Mahlede ölü yok bu ne figandır
Şu Yemen elleri ne yamandır
Ah o yemendir gülü çimendir
Giden gelmiyor acep nedendir
Burası Huş’tur yolu yokuştur
Giden gelmiyor acep ne iştir
Kışlanın önünde redif sesi var
Bakın çantasında acep nesi var
Bir çift kundurayla bir de fesi var
Ah o yemendir gülü çimendir
Giden gelmiyor acep nedendir
Burası Huş’tur yolu yokuştur
Giden gelmiyor acep ne iştir...
Az sonra kaptan , gencin etrafını saran bu Mehmetçikleri geminin dengesini bozdukları için uyardı. Her kes geminin güvertesine dengeli bir şekilde yayılarak, dinlenmeye geçti. Hepsi bir yerlere daldı gitti!... Besbelli ki geride bıraktıkları köylerini, yakınlarını, eşlerini, çocuklarını ve yahut yavuklularını düşünüyorlardı. Gece olmuştu. Karanlıkta içilen cigaralar ateş böcekleri gibi yanıp sönüyordu. İlk nefesin ardından gelen boğulurcasına öksürük krizleri çoğunun ilk defa cigara içtiğinin kanıtı gibiydi.
Gök yüzünde yıldızlar vardı. Tıpkı yayla gecelerindeki gibi çoktular.
Hepsi yorulmuştu. Buna rağmen bir kısmını uyku tutmadı. Gecenin ilerleyen saatlerinde ise bir çoğunu uyku esir aldı. Rüyalarında kim bilir neler gördüler?. Geminin kaptanı, uyuyan gençlerin olduğu güvertede dolaşmaya başladı. Masum yüzleriyle uyuyan bu ana kuzularının çoğu, bir daha geriye dönemeyecekti. Bu kaçıncı seferiydi kim bilir? Kim bilir? kaç genci ölüme taşımıştı. Hepsi kahraman, hepsi vatanın bir karış toprağı için gencecik canlarını hiç tereddüt etmeden ve hiç bir menfaat gözetmeden verebilecek bu yiğitlerle o an bir kez daha gurur duydu. İlerideki nesiller, hiç kuşkusuz ki bu gencecik insanların kanlarıyla kurtulan vatan topraklarında rahat bir yaşam sürecekler ve bu vatan evlatlarını unutmayacaklardı...
Kaptanın gözleri doldu. Geminin baş kısmında, kimsenin olmadığı bir köşede hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Göz yaşları denize aktı...
d.e.
ahad...
YORUMLAR
Okumuştum yorum yapmasam da. Fakat gördüm ki, birşeyler yazmam lazım.
Öyküye zaten diyecek çok fazla birşey yok. Ustaca yazılmış. Ben "ilgi çekmemiş" kısmına değinmek istiyorum.
Sayın yazar, sitede hayalet gibidir, görünmez. Kapı kapı yorum yazmaz.Forumlarda sörf yapmaz, kimseyle polemiğe girmez. İşte o yüzdendir bu değerin gözden kaçması...Kim ne derse desin, malesef burada böyle yürüyor işler. En kıytırık yazıyı 700 kişi okur, 40 kişi eleştirir, bu tip değerli yazılar yazarının yalnızlığı yüzünden farkedilmeden kaybolup gider.
Saygılar değerli yazar. Sizi okuyan gönülden okuyor...
Aynur Engindeniz tarafından 3/26/2012 9:39:25 AM zamanında düzenlenmiştir.
ahad karacan
Aynur Engindeniz
Burada biraz geç kalınıyor değerlere ama sonunda mutlaka keşfediliyorlar. Ben daha çok sizin ve bir iki yazarımızın adını ısrarla tavsiye etmeye devam edeceğim.
Saygılar.
bu diziyi okumayı kesinlikle kaçırmayacağım..
biiyorsunuz kaçırmadığım sürece sizi okuyorum..
öyküleriniz bir harika..
her anlamda..
beğeniyle okuyorum..
laz uşakları benim atalarım..
onlarla ve diğerleriyle gurur duyuyorum..
sayın ahad siz bu işi layıkıyla yapıyorsunuz..
vesselam..
sevgilerimle..
Değerli arkadaşım
Üçüncü bölümünü yayınlamış olduğunuz bu muhteşem yazınızı büyük bir zevkle okudum. Bundan sonraki bölümleri de yine merakla bekleyeceğim.
Üzüldüğüm ve şaşırdığım tek şey bu kadar güzel ve önemli bir yazının malesef ilgi çekmemiş olması. Tamamı şehit olan bir alay...Çanakkale Savaşı...Lafa gelince her birimiz kalbimize gömmüşüzdür ''Bedr'in aslanlarını '' ama ne hikmetse hikayelerini bilmeyiz. Bilen çıkar anlatır dinlemeyiz. Dinlesek özünü kavrayamayız...Velhasılı bir acaip millet olduk ya Allah sonumuzu hayır eyleye
Selam ve saygılarımla.
ahad karacan
Yazının ilgi görmemesi ise umurumda bile olmayan bir durumdur. Lolipopla kandırılmış, evcilik oynayan, sanal bir ortamda sanal kimlikleri ve duyguları ile kainatın en güzel seranatlarını yapanlara ne denilebilir ki!...
Yazmaya devam. Birileri bir gün mutlaka okur.
Selam ve sevgilerimle...