- 1398 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
KISSA'DAN HİSSE,,,
Değerli okuyucularım sevgili dostlarım;
Saçlara kırlar düşünce,,aynalara bakıp fazla haşır neşir olmak akıl kârı değilmiş derdi rahmetli annem..!
Bu gün birden uzun uzun aynaya bakmak düştü aklıma,,nerden esti ise,,
ve;baktım durdum.
Sonra birden iyice dikkatli bakınca..!saçlarımın gitgide aklaştığını, alnımdaki çizgelerin derinleştiğini,cildimin iyice buruştuğunu,sakalımda artık siyah kalmadığını,,,çok zamandır dilimin susup kalemimin niye çok koşturduğunu derin derin fark ettim...!
Yarım yüreğimle,,,derinden bir iç çektim,,aynayı ters çevirdim.gözlerimi kapadım.o bir kaç dakikalık zaman diliminde elli yıl bir filim şeridi gibi geldi geçti gözlerimin önünden.
Gözlerimi açtığımda karşımda küçük kızım duruyordu...! ""baba niye ağlıyorsun"dedi ve gelip gözlerimin yaşını sildi elleri ile yanağıma bir sıcak içten öpücük kondurdu....sonra yüzünü buruşturdu.Birazda sinirli bir şekilde ""ya baba yine traş olmamışın sakalın battı yine""..diyerek sitem etti....cevap verememek ne korkunç bir duygu,,doğruldum ve traş olmaya gittim.biraz sonra onun yanağını öpersem canı yanmasın diye...
Canı yanmıştı,,geçen gün üç aylık torunumu öpünce sakallarım battığı için onunda canı çok yanmış olcakki,
ağlamasını durduruncaya kadar akla karayı seçtik ailece..
Can bu kıymetli işte...
Üç aylık bebeğinde,,gencececik bir kızında,ellilik,seksenlik yüz yaşının üstündekininde,,,
O sitem etti,,,BEN BİR KEZ DAHA YERİ GÖYÜ yaratan rabbime şükrettim.....
Eskisi gibi dayanıklı değil yüreğim,,iyice sulu göz oldu gözlerim,,,sonra hiiiç görmediğim babam geldi aklıma,o ağlasa idi ben gözyaşlarını silermiydim acaba...
Benim gözyaşlarımı silen vardı,,onun varmıydı diye kendi kendime bir sitem ettim...
ve;can yakmaları,,,,bir anlık öfke ve hırs uğruna,kendi egolarını.bir anlık zevk alma uğruna kendi mutluluklarını başkalarının acı çektiğini,çekeceğini bile bile o acıların üzerine kuran,,yüreği ve ruhu çürümüş insancıklar...! çok iyi bilirler.Kendilerini mutlu ettiklerini sanırlar,,,ve yetmez birde adam yerine insan yerine koyarlar..!
Kim mi bunlar...? başınızı kaldırın etrafınıza bir bakın en yakınınızdakiler...sağınızda solunuzda belkide yüreğinizdekiler,,
Çünkü;en çok değer verip en çok üzerine düşüp en çok sevdiğiniz her neyse,her kimse,,,
En ilk darbeyi ondan yemek yazılıymış kaderde,,ve ondan yermiş ilk silleyi,,ister inanın ister inanmayın...! sadece etrafınıza bir bakın,,,bakın ama görün,,, yetecek size...
Bakın kalemimden ne döküldü,gecenin saat bilmem kaçında.Sonrada siz değerli okuyucularımla sevgili dostlarımla paylaşmak istedim..
....
""Evlendiğinden beri evinde kalan babası yüzünden eşiyle sürekli tartışıyordu. Eşi babasını istemiyor ve onun evde bir fazlalık olduğunu düşünüyordu. Tartışmalar bazen inanılmaz boyutlara ulaşıyordu. Yine böyle bir tartışma anında; eşi, bütün bağları kopardı ve "Ya ben giderim, ya da baban bu evde kalmayacak" diyerek rest çekti... Eşini kaybetmey...i göze alamazdı.
Babası yüzünden çıkan tartışmalar dışında mutlu bir yuvası, sevdiği ve kendini seven bir eşi ve birde çocukları vardı. Eşi için çok mücadele etmişti evliliği sırasında. Ailesini ikna etmek için çok uğraşmış ve çok sorunlarla karşılaşmıştı. Hâlâ onu ölürcesine seviyordu.
Çaresizlik içinde ne yapacağını düşündü ve kendince bir çözüm yolu buldu. Yıllar önce avcılık merakı yüzünden kendisi için yaptırdığı kulübe tipi dağ evine götürecekti babasını. Haftada bir uğrayacak ve ihtiyacı neyse karşılayacak,böylelikle eşiyle de bu tür sorunlar yaşamayacaktı.
Babasına lâzım olacak bütün malzemeleri hazırladıktan sonra yatalak babasını yatağından kaldırdı ve kucakladığı gibi arabaya attı. Oğlu Can, "Baba bende seninle gelmek istiyorum" diye ısrar edince onu da arabaya aldı ve birlikte yola koyuldular.
Karakışın tam ortalarıydı ve korkunç bir soğuk vardı. Kar ve tipi yüzünden yolu zor seçiyorlardı. Minik Can, sürekli babasına "Baba nereye gidiyoruz ?" diye soruyor ama cevap alamıyordu. Öte yandan; nereye götürüldüğünü anlayan yaşlı adamsa gizli gizli gözyaşı döküyor oğlu ve torununa belli etmemeye çalışıyordu.
Saatler süren zorlu yolculuktan sonra dağ evine ulaştılar. Epeydir buraya gelmemişti. Baraka tipindeki dağ evi artık çürümeye yüz tutmuş, tavan akıyordu. Barakanın bir köşesini temizledi hazırladı ve arabadan yüklendiği yatağı oraya itina ile serdi.Sonra diğer malzemeleri taşıdı en son da babasını sırtlayarak yatağa yerleştirdi.
Tipi, adeta barakanın içinde hissediliyordu. Barakanın içinde fırtına vardı adeta. Çaresizlik içinde babasını izledi. Daha şimdiden üşümeye başlamıştı.Yarın yine gelir bir yorgan ve birkaç battaniye getiririm diye düşündü.
Öyle üzgündü ki, dünya başına göçüyor gibiydi. O, bu duygular içindeyken babası, yüreğine bıçak saplanmış gibiydi. Yıllarca emek verdiği oğlu tarafından bir barakaya terk ediliyordu. Gururu incinmişti, içi yanıyordu ama belli etmemeye çalışıyordu. Minik Can ise olanlara hiçbir anlam veremiyordu. Anlamsızca ama dedesinden ayrılacak olmanın vermiş olduğu üzüntüyle sadece seyrediyordu.
Artık gitme zamanıydı. Babasının yatağına eğildi, yanaklarını ve ellerini defalarca öptü.Beni affet der gibi sarıldı, kokladı. Artık ikisi de kendine hakim olamıyor ve hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Buna mecburum der gibi baktı babasının yüzüne ve Can’ın elini tutup hızla barakayı terketti. Arabaya bindiler.
Can yola çıktıklarında ağlamaya başladı, neden dedemi o soğuk yerde bıraktın diye. Verecek hiçbir cevap bulamıyordu, annen böyle istiyor diyemiyordu.
Can: "Baba, sen yaşlandığında ben de seni buraya mı getireceğim?" diye sorunca dünyası başına yıkıldı. O sorunun yöneltilmesiyle birlikte deliler gibi geri çevirdi arabayı. Barakaya ulaştığında "Beni affet baba." diyerek babasının boynuna sarıldı. Baba oğul sıkı sıkı sarılmış çocuklar gibi hıçkıra hıçkıra ağlıyorlardı.
Oğlu: "Baba beni affet! Sana bu muameleyi yaptığım için beni affet!" diye hatasını belli ediyordu...Babası oğlunun bu sözlerine en anlamlı cevabı veriyordu..."Geri geleceğini biliyordum yavrum. Ben babamı dağ başına atmadım ki, sen beni atasın... Beni bu dağda bırakamayacağını biliyordum""
Sonra birden takvim yapraklarını yırttım çoktandır günü haftayı göstermiyor diye.Birden gözüme "18-24 Mart tarihleri yaşlılar haftası" yazdığını okudum gördüm.Sonra bir düşündüm,demekki gönül dile dil kaleme,kalem ele hükmedecekmişki...hepsi üst üstüne denk geldi.
Ve bende yıllar yılı öncesinde okuduğum bir makaleyi aklımda kaldığı kadarı ile siz okuyucularımla paylaşarak dertleşmek itedim.
Sürç-ü lisan ettikse affola,,,
Hiç değilse Allahın nasip edeceği kalan ömür çerçevesinde,,sevginin yüreğimdeki yerinin dağ başlarında kardelenleri güneşe kavuşturma çabasının hiç eksilmediğini,giderek arttığını bir kez daha fark etmenin mutluluğu ve şükrü ile çoktandır gülmeyi unuttuğumuda anlamış oldum.Bu kısacık ömür diliminin bana bahşetmiş olduğu süre içinde.
""Kâinatı sevgi üstüne kurmuşsa yüce"RAB" oku emrindende önce,,geç kalmışlık geç değildir değerli okuyucularım.Neden birbirimizi sevmeyelim..
Selam saygı ve dua ile,
24 MART 2012
01.42
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.