- 6341 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
KÜLTÜR KELİMESİNİN ANLAMI
KÜLTÜR KELİMESİNİN ANLAMI
Güzel dilimizde kullanıldığı yere göre kültür kelimesi farklı anlam alır. Bu kelimenin bazen tek başına, bazen de ekler ve başka kelimeler topluluğuyla ayrı manalar taşıdığını ve bunun yanında da çeşitli bilim dallarında, içtimai (sosyal) hayatta ve sanat konularında da kültür kelimesinin diğer değişik manaları da mevcuttur.
Kültür kelimesi; Osmanlı Türkçesinde, Arapçadan gelen ”hars” kelimesiyle aynı mana içinde kullanılır. Arapçanın, dilimize etkisi İslamiyeti kabul edince, yoğunlaşmıştır. Bu durumu müslüman bir Türk olarak gayet normal görüp, anlayışla karşılamamız gerekir. Çünkü, İslamiyet yeni bir düzen ve hayat görüşüyle farklı bir anlayışı birlikte getirmiştir. Biz Türkler, bu hayat tarzını seçtikten sonra; Altay Dağları’ndan Orta Avrupa ovalarına kadar, mensubu bulundukları kültür ile birlikte gitmişlerdir. İslamiyeti kabul etmeden önceki bazı kültür ürünlerini yeni girdikleri İslam inanç ve kültürüyle birleştirip, ortaya kendilerine has bazı hususiyetler ve eserler vücuda getirmişlerdir. İşte bu yeni oluşum (hayat ve kültür düzeni) meydana gelirken; başta Arap ve Fars kültüründen de etkilenmeler fazlasıyla olmuştur. Arap kültürünün ana temeli Türklere geçerken, daha ziyade din kanalıyladır. Fakat, Fars kültürünün dilimize etkisi ise genellikle; ya Türklerin İran üzerinden İslami daveti almaları, yahutta İran toprağında 1900’lü yılların ilk çeyreğine kadar devlet kurup, hüküm sürmeleridir. Türkçeye, Farsça kelimeler, daha çok Büyük Selçuklu ve Anadolu (Rum) Selçukluları devletleri devrinde geçmiştir. Bilhassa Anadolu Selçukluları zamanında, eski Acem şahlarının ünvan ve isimlerini kullanmak sanki bir türlü moda olmuştur. Farslardan almış oldukları bu ünvanların, yalnızca eski İran kahramanlarıyla alakalı olup, İslam kültürüyle uzaktan yakından alakası hiç yoktur. Bir de bunun yanında, sarayda resmi dil olarak Farsçanın konuşulması ve bazı şairlerin, yazarların, bilginlerin ve tasavvuf ehlinin eserlerini bu dille yazmalarında, bu etkinin ne kadar ne kadar şiddetli olduğunu gösterir. Bu kültür çevresine karşılık Kayseri’de kümelenen bilim adamları, Arapçanin etki alanını genişletmişlerdir.
Anadolu Selçukluları döneminde Konya’da hakim olan kültür dili Farsça, Kayseri’de ise Arapçadır. Büyük çoğunluğu teşkil eden Türk halkıysa adı geçen bu iki kültür merkezine de yabancıydılar. Türk dilinin gerçek sahibi olan bu çoğunluk; ne Farsçadan, ne de Arapçadan anlıyordu. Bu gerçeği görenlerin başında büyük alim ve tasavvuf ehli olan Hacı Bektaş Veli, Sulucakarahüyük’e yerleşerek Anadolu’da Türk dilinin ilk merkezini açmış oldu.
Gerçi, gerek Arapçaya, gerekse Farsçaya karşı daha önce de Türkçe ve Türk kültürü açısından çıkışlar yapılmıştır. Kaşgarlı Mahmut’un bu yoldakı çabaları unutulmaz. Hacı Bektaş Veli’nin açmış olduğu, kökü Türkistan’a dayanan bu Yesevi çığırının ardından bir çok Türkçe yazan şair, yazar ve bilgin eser vermiştir. Bunların en ünlüsü hiç şüphesiz ki, Yunus Emre’dir. Yunus’u, bugün her Türk anlayabilmektedir.
Dilimize giren kelimelerin ve deyimlerin bir çoğu, dilimizde olmayan kavramlar hakkındadir. Bir resul ve nebi anlayışı belki eski Türk dininde olmayan kavramlar olabilir. Gerçi ”Yalvaç” kelimesi kullanılmıştır. Fakat aynı anlamı vermediğinden, geçen yıllar içinde anlamını yitirmiştir. İşte bu yüzden, dilimizde olmayan kavramlar için, o, kavramları etraflıca anlatan kelimeler, dilimize girerek adeta Türkçeleşmiştir. Bu konudaki ortak kültürü meydana getiren kelimelerin alınmasını gayet normal karşılıyoruz. Lakin, İslam ile uzaktan yakından hiç alakası olmayan kültür öğelerinin ve kelimelerinin; hangi dilden ve kültür çevresinden olursa olsun, alınışını bagün dahi hoş karşılamayıp, yadırğıyoruz.
Biz tekrar ”hars” kelimesine dönelim. İslam kültürü ile ilgili olduğu için dilimizde kalabilir. Bu kelimenin tam manasi ”çift sürme, tarla işleme” anlamındadır. Bunun için aşırı öztürkçeciler tarafından ”ekin, ekinç” olarak yeni bir kelime türetilmiştir.
”Ekin” kelimesinin anlamı herkes tarafından malumdur. Sözlük manası; tarla ziraatinda yapılan işlerdendir. Ekin ve ekinç kelimesinden ekinlik - kültürlülük, ekinsel - kültürel, ekinsiz - kültürsüz, ekinli - kültürlü, ekinsizlik - kültürsüzlük kelimeleri türetilmiştir. Bu üretilen kelimelerden herhangi birini alıp, ”siz, bu davranışınızla çok ekinsiz birine benziyorsunuz” desek; acaba bize nasıl bir cevap verirler? Kültür kelimesi kök itibariyle ”kült” kökünden gelmektedir. Latince’de ”toprağı işlemek” demek olan bu tabir, sonraları Batı Avrupa dillerinde (Fransızcada) kazandığı ”yüksek genel bilgi” manası ile Türkçeye de girdi. Şu andaki duruma göre bu kelime Fransızcadan dilimize aktarıldı.
Dilimize giren ve İslam Kültürü ile yakın alakası olan ”hars” kelimesi; dilimizi arılaştırma çalışması yapanların azizliğine uğradı ve daha sonra da bu girişim, devletin başındakilerin kısa görüşlerinden de yararlanarak, bazı Türk olmayan dilcilerin elinde tam ve doğru anlamını veremeyen kelimeler türetilip veya bunun yerine yabancı bir kelime kullanılmak zorunda kalındı.
Kültür kelimesi gibi bazı ”Batı” kökenli kelimelerin günlük hayatımıza girmesiyle daha önceki hayat tarzımızın terki ve yeni bir hayat tarzının Türk milletine kabul ettirilmesi anlamındadır. Anadolu Türkçesinde; bu gün birçok İslam medeniyeti ve hayat tarzıyla alakalı kelimelerin yerini Fransızca, İngilizce, Almanca, Latince ve diğer Batı dillerinden alınan kök ve eklerden türetilen uydurma kelimeler alınırken, bu işler de ne yazık ki bizzat bazı devlet adamlarının koruyuculuğu altında yapılmıştır. Bu davranışlara göre adeta bin yıllık müslüman Türk yaşantısı terkedilip, Tanzimat’tan beri Batılı hayat tarzı ve değerlerini isteğinin, yaşadığımız günlerde dahi, dil kanalıyla yerleşmekte olduğunu hars - ekin - kültür kelimeleri arasındakı savaşta görülmektedir.
Şu andaki duruma göre ”kültür” kelimesini temel alarak konumuza girip, bu mevzudaki tartışmaları dilcilere bırakıp, dilimizde kazanmış olduğu manaları inceleyelim. Kültür kelimesine etki eden olayları ve meseleleri de, bu tanımdan sonra sıralayıp, kısaca yorumlayalım. Bu arada Türk kültürünün geçirdiği devreleri görelim.
Kültür kelimesinin ilk anlamını ziraat, botanik, tip ve fen sahasındaki kullanışı olup, buralardaki manaları; üretme, yetiştirme, çoğalma çalışmaları ve tertipleri anlamını kaplar. Misal olarak; ot ve bitki kültürleri, bakteri kültürleri, mikrobiyoloji kültürleri, mantar ve balık kültürleri gibi.
Bir başka manası da; öğrenim ve eğitim ile ulaşılan, aynı zamanda tahsil ve terbiye görmüşlerin hayat tarzını ifade eden kullanılışıdır. Burada; kültürlü aile, kültürlü çevre, kültürlü toplum, kültür seviyesi yüksek muhit gibi misaller verilebilir.
Üçüncüsü de; genel bilgi veya sadece bilgi manasına gelen anlamıdır. Bir kişi belli bir konuda veyahutta genel konularda etraflıca olmasa bile, malumatı var ise; onun hakkında kültürlü adam diye söylenebilir. Bu durumun tam zıddı olanlara ise; genel kültürü zayıf veya hiç yok denir.
Bir diğer anlamı; çeşitli fikir sahasında ve bilhassa da sanat alanındaki hareketler ve faaliyetler için kullanılır. Akla, kafaya ve zevke hitap edici bilgi ve değerler ifade eden manasındadır. Söz gelimi; kültür faaliyetleri - temasları, kültür kuruluşları gibi.
Belli bir konuda kazanılmış geniş ve düzenli bilgi ile becerilerdir. Fizik kültürü, mutfak kültürü, kahve kültürü, spor kültürü, siyaset kültürü gibi...
Kültürün asil tarifi ise; bir topluluğu, bir cemiyeti ve bir milleti millet yapan, onu, diğer milletlerden farklı kılan hayat tezahürleridir.
İşte bu hayat tezahürleri her millette kendine has olan milli değerlerdir. Aynı et ve kemikten yaratılan insanlar, bu farklı değerlerden dolayı, ayrı ayrı milletlere bölünürler.
Kültür kelimesi edebiyat kelimesine nazaran daha geniş bir mana taşır. Edebiyat dışındaki bütün güzel sanatlar, resim, musiki, dans, heykel, mimari ve diğerleri kültür sahasına girdiği gibi, güzel sanatların dışında, insanoğlunun elinden çıkma eşya, yiyecek, içecek, elbise, silah, alet vesaire de kültür sahasına girerler. Edebiyat, sanat ve zenaat ürünleri kültürü meydana getirir.
Halil GÜLEL
Düsseldorf
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.