- 717 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
eski sokak
Sıcak, zifti asfaltın içindeki mıcırlardan süzerek, gün yüzüne çıkarıyordu. Sokak maçlarımızı, bu kara tabaka üzerinde yapıyorduk. Üstü halıdan yumuşak, çamurdan temiz, acıdan yoksun, korkusuz, sorgusuz ve en önemlisi akşam eve dönüşlerde sualsizdik.. Hareket ettikçe yol üzerine, sokağımıza izlerimizi bırakıyorduk. Özellikle ben yalınayaktım. Her seferinde top oynamaktan çok bulutların üzerinde, sanki hayallerime koşar gibi oynardım.
Bastığım her yer beni anlıyordu sanki tüm ağırlımı o taşıyordu. Bana sadece, top bendeyken rüzgara kapılıp koşmak, top bende değilken ise aşık olduğum komşu kızının pencereden benimi izliyor mu acaba, sanısına kapılmak kalırdı.
Düşmekten korkmamaktı bu aslında. Güvenmekten öte tanımaktı bu. Çok iyi biliyordum bu duyguyu. Bir saatlik okul maçında bize tahsis edilmiş o toprak sahada sadece maçın 15. dakikasında kolunu kıranda ben değimliydim. Ve alçılı kolla ama, inanarak, inadına benim sokağımda, oynadığım o maçlar geliyor ki aklıma, gülüyorum. Sen gülmezdin ama tedirgin gözlerinle beni izlerdin. Senin tedirgin bakışların bana sağanak yağmurlar şeklinde mutluluk getirirdi. Bir gol daha atardım, on gol değerinde.
Yaz günleriydi bu günler, bilye günleri değildi ya da topaç hava kararmamışsa evet saklambaç, ama gündüz ve eğer oyuncu sayımız maç yapmaya engel ise 9 aylık girerdi devreye. Demir parmaklıklı pencerelerden kale belirlemek için, evet bence de en uygunu sizin evdi. Ama olamazdı, seni kimse rahatsız edemezdi, çünkü sen,o saatlerde güzellik uykusundaydın. Seçimi, belki de 10 larca kez bahçesine kaçacağını bildiğim Halil amcanın evinden yana kullanırdım. İşin kötüsü o emekliydi ve hiç işe gitmezdi. Daha kötüsü top bahçeye kaçarsa keserim diye her defasında tehdit ederdi ve birkaç kez böğrüne saplayışını da görmemiş değildim hani. Kurban bayramları gelirdi o anlarda aklıma. Ve o günlerden bugünlere bayramın zıt anlamlısını düşünür dururum. Kurban neyi idi acaba o merasimler diye.
İşin en kötü tarafı ise normal haliyle melek olan adam, biz top oynarken şeytana dönüşürdü.
Arkadaşlarım tarafından işin düşündürücü olan yanı ise, niye her seferinde tercihimi korkumdan yana kullanırdım. Ama anlamazlardı benim kadar ince düşünmedikleri için belki de.
Belki de, o bahçeye gizli gizli girerken damarlarıma batan o dikenli teller enjekte etti aşkını bana, bilmiyorum. Ama her seferinde karşı pencereden o bahçedeki güle baktığını biliyor, top almak bahanesiyle de girmiş olsam o gülü koklamadan çıkmıyordum.
İnanır mısın hayatımın en heyecanlı hırsızlığıydı, yankesiciliğiydi, yalancılığıydı her gece aynı kabusu görmek için uykuya erken yatmak isteyen çocuk gibi, top bahçeye düşmesin diye sakin oynayan arkadaşlarıma kızıardım.
Her evin kendine göre kaldırımı vardı. Kimi bir karış kimi 3 parmak kimi üst üste 3 pirket.
Her ev kendi yalnızlığını bir başka kaldırımla paylaşırdı.
Benim en sevdiğim şey ise bisikletimdi.
Binerdim bir gece önceden, çarparak kaldırımlara ilerlerken siyah üzeri beyaz desenli kabartmalı kapınızda, soluklanırdım. Özgürlüğün ya da yaşama nedenimin bir durak öncesinde.
Bir bardak su elinde binmeni beklerdim.
Bir ömür yeter mi? Bir bardak su
Ben öyleydim işte, susardım.