BİR GAVURDAĞLI'NIN AMERİKAN MACERALARI-10
(Devam...)
Federal polisler kah el hareketleri ile kah gülüşerek hararetli bir şekilde bir konuyu tartışıyorlardı.Yaklaşık onbeş yirmi dakika kadar sonra araçlarına binip Dallas yönüne doğru uzaklaşmaya başladır.
Onların uzaklaşması ile birlikte biz de derin "ohhh" çektik.Ne pınardan şırıl şırıl akan sular,ne kuş cıvıltıları,ne de serin söğüt gölgesi,içimizdeki kasveti atmaya yetmiyordu.Oldukça sıkıntılı bir durumda idik.Ya Alfred ellerimizde ölürse! Onu ne olursa olsun korumamız altına almıştık.Monika dahi ilk başlarda karşı çıkmasına rağmen şimdi ona acıyor,onu koruma iç güdüsüyle hareket ediyordu.Sonuçta o da bir insandı,ve bizlerde bir insandık.Hem müslümanların "Adem ile Havva",hristiyanların "Adam(Edım)ve Eva" dedikleri kişiler hepimizin ortak dede ve ninesi değilmiydi? Öyleyse bu kin ve düşmanlık ne içindi?Bu vurdum duymazlıklar,aymazlıklar kime karşıydı.Yoksa Adem baba ile Havva ananın torunları bir mirası mı paylaşamıyorduk,ilginçti,hemde çok ilginç!Anadolunun bağrı yanık ereni Derviş Yunus dahi "Yaradılanı hoş gördük,yaradandan ötürü" derken, hayvanların mı birbirine karşı merhametli,hoşgörülü olmasını kastetmişti acaba?Ya da insanların mı?
Kafam çok yoğundu.Üzerimde bir bitkinlik vardı.Bu stres beni oldukça yıpratmıştı.Gözlerimin ağırlaştığını hisseettiğim bir anda Monikaya dönerek:
-Monika gece boyunca yol alacağımız için biraz dinlenmeliyim.başım ağrımya başladı.Sen Alfred’e ve çevreye göz kulak ol,ben biraz kestireyim,dedim.Monika :
-Tamam Talip sen uyuyabilirsin ben etrafı gözlerim dedi.İstersen gel dizlerimde uyu, dedi.Gülümseyerek:
-Monika,şimdi romantizmin zamanı değildir.O ancak sizin aşk filmlerinizde olur, ben hemen şuraya kıvranır uyurum ,dedim.Söğüt gölgeliği altında uyumak için kendime bir yer seçip kısa sürede uyudum.Ne kadar uyudum bende hatırlamıyorum birinin beni dürtmesi ile uyanmak zorunda kaldım.Monika heyecanlı bir şekilde:
-Talip kalk,Talip,Talip diye beni dürtüyordu.Birden yerimdem fırladım.Acaba Alfred öldü mü yoksa diye geçti içimden.
-Az ileride iki tane inek gördüm dedi,bize doğru yaklaşıyorlar bu ineklerin sahibi falan varsa yakalanırız şimdi.Bizi her an polise ihbar edebilir,buna bir çözüm bulamazsak işimiz zor dedi .Gösterdiği yöne doğru baktım gerçekten iki semiz inek pınara doğru geliyordu.Sanırım burdaki pınardan sulanacaklardı.Hava da biraz sıcak gibiydi zaten.Bizim için önemli olan inekler değil,ineklerin peşinden gelebilecek insanlar olup olmamasaydı.İneklerden bir zarar gelmezdi ama,insanlardan her an bir zarar gelebilirdi.Bu duygular içersinde heyecanla beklemeye başladık.Beklememiz fazla uzun sürmedi.İneklerin pınara ulaşmasından çok kısa süre sonra ıslık çalarak gelen yaşlı bir amca çıkıverdi çalılıkların arasından.Birden göz göze geldik.Bir yerdeki yaralı ve kanlı şekilde yatan Alfred’e baktı,bir bana,bir Monika ya baktı.Bu manzara onun ürkmesine yetti de arttı bile.Sanırım bizi dağ başındaki katillerden sandı.İneklerini unutarak geldiği yöne doğru hızla kaçmaya başladı.Eğer yakında bir yerleşim birimi varsa,ya da 911’i arayıp bizi polise ihbar ederse işin içinden çıkmamız çok zor bir hal alırdı.Onu mutlaka durudurmalıydım.Monika’ya :
-sen sakın burdan ayrılma ben onu mutlaka yakalmalıyım, dedim.Yaşından beklenmeyen bir çeviklikte hızlı koşuyordu.Peşinden bende koşturmaya başladım.Bir taraftan da ona bağıyordum.
-Hey amcabey,bir dakka durur musun,olay senin bildiğin değildir,heyy amcabey.
Amcabey de kaçarken bana cevap yetiştirmeye çalışıyordu:
-Sizler katilsiniz,katiller,katiller,katil varrr,katil varrr...,diyerek bilmediğimiz bir yöne doğru hızla koşturuyordu.İş sarpa sarıyordu...
(Devamı gelecek...)
-