- 1118 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
57. Alayda 24 Saat...( 1.Bölüm.Menekşeler)
"Hiç bir karşılık beklemeden, bu vatan için, Anadolu’nun dört bir yanından gelen, onlarca günlük aç ve susuz yolculuktan sonra birliğinde 24 saatini bile dolduramadan şehit olan "Casim" ve on binlerce aziz şehidin manevi hatırasına..." ahad...
Ormanın kuytu köşelerinde ki erimemiş karların arasında açan yabani menekşeler baharı müjdeliyordu. Mart ayının sonlarıydı. Menekşeler hep bu mevsim ve hep bu ayda açmaya başlarlar, köyde ki çocuklar tarafından kucak kucak evlere kadar taşınırlar, birkaç saat sonra ise boyunları bükülür ve yavuklusu gurbete gitmiş yani gelinler gibi sararıp solarlardı.
Amcasının tütün zulasından aşırdığı kıyılmış tütünü, cigara kağıdının üzerine düzgünce yerleştirdikten sonra, dikkatlice dizlerinin üzerinde yuvarlayarak sarmaladı. Ağzına götürerek cigara kağıdının birleşmemiş kenarlarını diliyle ıslatarak yapıştırdıktan sonra uç kısmında kalan fazlaca tütün parçalarını eliyle kopardı. Artık cigarası hazırdı. Her tarafı paralanmış ceketinin cebinden çıkarttığı kibritle, su kaynağının yanındaki kuru ağacın yamuk ve kalın dalının üzerinde otururken, keyifle cigarasını tellendirdi.
Henüz 19 yaşındaydı. Bir hafta önce Kala’dan gelen amcası askere alındığını haber vermiş, ertesi gün soluğu askerlik şubesinde almıştı. Bizzat komutan tarafından, Çanakkale’de görevlendirildiğine dair emri , okuma yazması olmadığı için baş parmağıyla parmak basarak imzalamış, on gün içinde birliğinde olmaması halinde kaçak sayılacağı yine komutan tarafından bizzat söylenmişti.
Casim, uzun boylu, iri yapılı güçlü kuvvetli bir gençti. İki ay önce tarlayı süren kara sabandaki boğalardan bir tanesine Osmanlı el koymuştu da! Casim, tek başına kalan boğanın imdadına yetişmişti.
Kürdevan dağının yeni erimiş karlarının buz gibi sularını önce Ardanuç deresine, sonra Berta köprüsünün altından Çoruh nehrine, oradan Batum’da Karadeniz’e akıtan, köylerinin biraz dışında ki derenin gürültülü sesine dalmış, cigarasını erimemiş karların ortasında açan menekşelere doğru üflerken, arakasından gelen Anşa’yı görememişti.
Anşa, Casim’in iki gözünüde arkadan elleriyle kapatarak incecik sesiyle;
-Bil bakalım ben kimim?
der demez Casim arkasına dönerek o na özlemle sarıldı.
Espri yapmayı da ihmal etmedi.
-Tanımadım!. Sen kimsin? Yoksa Melek mi?
Anşa burun kıvırarak;
-Yoksa yukarı mahallede ki Melek’mi sandın beni?
diyerek birkaç adım öteye yürüdükten sonra sırtını döndü.
- Aşk olsun ben hakikat Melek demek istemiştim.Hem yarın gidiyorum. Bak! "ölürüm falan sonra pişman olursun."
- Hoşt!
dedi Anşa.
-Ağzından yel alsın.
sonra koşarak Casim’e sarıldı.
Az önceki şakacıktan yaptığı kıskançlıktan pişman olmuştu.
Gözleri doldu.
Fısıldayarak;
-Sana bir şey olursa bende ölürüm
deyiverdi…
d.e.
ahad.