9
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
10814
Okunma
Ben bu gün burada savaşın imkânsızlıklarından ya da namüsait şartlarından bahsetmeyeceğim. Ben bu gün sizlere Çanakkale’yi Çanakkale yapan o muazzam ruhtan bahsetmek istiyorum.
Çanakkale,
Çağlar üzre destanların özüdür.
Bayraklar dalgalanır ya,
Yel bayrakların hızıdır.
Yiğitlerin, sonsuzluk,
Ekmeğidir, tuzudur.
Gök uyur ya buralarda, gök uyanır ya,
Yaşamanın gözüdür.
Hepsi de varır Ankara’ya ovalardan,
Kalanlar, ölenlerin izidir.
Deniz deniz, dağ dağ yazıdır.
Çanakkale,
Yeni Türkiye’nin önsözüdür.
Fazıl Hüsnü DAĞLARCA
Çanakkale yeni Türkiye’nin önsözüdür. Çanakkale zaferi’nin sonrasında Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi bu milletin makûs kaderi yine bu milletin azmi ve kararlılığı sayesinde yenilmiştir. Peki, bu milleti bütün dünya karşısına dikilse de göğsünü siper edip her şeyinden vazgeçirecek, vatan toprakları için gözünü kırpmadan ateşlere atlatacak kadar güçlü bir ruha sahip olmasının sebebi ne idi.? İmanıydı elbette. Öyle bir imandan bahsediyoruz ki o gün Koçyiğitler ne yar ne sıla ne ana ne baba düşündü . O gün onların gözünde dünya yoktu. O gün onların tek istediği cennetti. Cennete taliptiler.
İmanın, vatan sevdası ile birleşip çelikleştiği er meydanıydı Çanakkale.İnsanlığı tüm uğraşları ile öldü dedirtmeye gelenlerin, insanlığın bu millet var oldukça ölmeyeceğine şehadet getirdiği yerdi Çanakkale..Defalarca tanık oldular, yaralı olan düşman askerine el ol kol olan siper olan Mehmet’e..Çanakkale sadece bir savaş meydanı değil aynı zamanda bir okuldu düşmanını bile kendine hayran bırakan. Öğrendikleri ile insanız diye şu acunda gezenleri utandıran bir okul. Mertliğin tüm namertliğe rağmen elden bırakılmadığı insanlık dersinin verildiği bir eğitim yeriydi dünya durdukça unutulmayacak.
İşte bu ruhu anlatan o günün komutanı Mustafa Kemal “"Biz kişisel kahramanlıklarla uğraşmıyoruz. Yalnız size Bomba Sırtı olayını anlatmadan geçemeyeceğim. Karşılıklı siperler arasındaki mesafe sekiz metre, yani ölüm muhakkak... Birinci siperdekilerin hiçbirisi kurtulmamacasına düşüyor. İkinci siperdekiler onların yerini alıyor. Fakat ne kadar imrenilecek bir soğukkanlılık ve tevekkül ile biliyor musunuz? Öleni görüyor, üç dakikaya kadar öleceğini biliyor ve en ufak bir çekinme bile göstermiyor. Sarsılmak yok. Okumak bilenler Kur’an-ı Kerim okuyor ve cennete gitmeye hazırlanıyor. Bilmeyenler kelime-i şahadet çekerek yürüyorlar. İşte bu Türk askerindeki ruh kuvvetini gösteren hayret ve tebrike değer bir örnektir. Emin olmalısınız ki Çanakkale Muharebeleri’ni kazandıran bu yüksek ruhtur.”
Türk milletinin kahraman evlatlarınca yaşlı kadın kız demeden kundaktaki bebesini bile göz kırpmadan vatan toprağına feda ettiği yerdir Çanakkale… Akif ne güzel anlatır Çanakkale’ yi bir de Muhammed’in askerinin karşısına dikilen yedi cihanın vahşetini;
Eski Dünya, yeni Dünya, bütün akvam-ı beşer
Kaynıyor kum gibi, tufan gibi, mahşer mahşer!
Yedi iklimi cihanın duruyor karşında,
Ostralya’yla beraber bakıyorsun: Kanada!
Çehreler başka, lisanlar, deriler rengarenk;
Sade bir hadise var ortada: vahşetler denk.
Ardından anlatır Mehmet’teki kükremiş sel gibi bendine sığmayıp taşan hali. Önce vatan diyen Mehmet’in göğsündeki İmanı..Düşünün ölüm karşısında hissedin kendiniz bir an için. Çanakkale’ye gidin kapatın gözlerinizi. Üzerinize bombalar yağdığını düşünün. Kurşunun kurşunu havada deldiği mahşer yerini. Öyle bir kıtlık hayal edin ki bir at tersinde bulduğunuz arpa tanelerini öğün kabul edebilmenin mutluluğunu hissedin. Bir er meydanı hayal edin ki bir ülkenin tüm geleceğinin bir darülfünunun toprağa karıştığı yeri hayal edin…Bir savaş içinde düşünün kendinizi.. İngilizlerin “Türkler de insan mı ki?” diyerek kendilerini insanlık tarihi içinde bir kez utançla anılacağı kadar korkunç ölümlerin tasarlayıcısı yapan olan ucu zehirli çivilere yalın ayak ya da yırtık çarıkla basıp geçmeyi. Çanakkale’de narkozsuz iğnesiz ağrı kesicisiz; bir parça keçeyi dişleri arasına sıkıştırıp kolunu ya da bacağını geride bırakıp gerisin geri cepheye koşmayı.. Çanakkale’de bazen o keçenin ucunda dişlerini bırakarak şahadet şerbetini içerek arşa kanatlanmayı. Yoklayalım bir sahi şimdi bizlerin göğsünde böyle bir iman var mı..? Öyle bir anlatıyor ki Akif tüm bunları yapabilen Mehmed’i ve yapabilmesindeki o herkesçe bilinen sırrı;
“Kahraman orduyu seyret ki bu tehdide güler.
Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından,
Alınır kal’a mı göğsündeki kat kat iman?
Hangi kuvvet onu, haşa, edecek kahrına ram?”
Aslında anlatılacak örneklenecek o kadar çok fedakârlık örneği var ki anlatmakla bitmez bu destan. Sadece bir örnekle sözlerimi noktalamak istiyorum. Fransız bir gazeteci olan madam Berthe Georges Gaulis Anadolu’daki bu büyük milliyetçiliğin kaynağını merak eder ve araştırma için Türkiye’yi gezer sonrasında bir de kitap yazacaktır. Yolu Eskişehir’e düşer her yerde yetim çocuklar vardır. Çocukların üzerinde bir çuvalın yukarıdan delinerek oluşturulduğu elbiseler… Bu şekilde sokakta oynayan üç çocuğa yaklaşır ve sorar;
— Evladım senin baban nerede?
— Babam Çanakkale’de din için öldü.
— Ya senin?
— Yemen’de din için öldü
Üçüncü soruya da aynı cevabı alır. Ve sorar
-- Peki size kim bakıyor?
Çocuklardan biri cevap verir,
--Bize burada bir ebe annemiz var, o bakıyor..
Daha sözünü tamamlamadan istasyon tarafından yıkık dökük bir harabeden yaşlı bir kadın çıkar çocuklara seslenir;
--- Gazanfer, Muzaffer, Mücahit çorba yaptım haydi gelin evlatlarım yiyin…
Le Mond Muhabiri şaşkındı. Ayakları yalınayaktı, giysileri çuvaldan bozma, evleri virane öğünleri ise yağsız yavan bir tas çorba..Yokluk içinde idiler ama adları Mücahit,Muzaffer, Gazanfer, Ahmet, Mehmet’ti.
Dönüp yanındakilere “dünya dünyaya gelse bu millet yenilmez” diyecekti Madam Gaulis…
………………………….
Ahzab suresi 23. Ayet der ki; “Mü’minler içinde Allaha verdikleri sözde sadâkat gösteren nice erler var. İşte onlardan kimi adadığını ödedi, kimi de (bunu) bekliyor. Onlar hiçbir suretle (ahidlerini) değişdirmediler.”
İşte Çanakkale’de canlarını veren yüz binlerce şehit; Allaha verdiği bu sözü canı pahasına tutan yiğitlerdir.
Şunu hiç unutmamamız gerekir ki, Çanakkale savaşında, bugün de çok muhtaç olduğumuz müthiş bir birlik ve beraberlik sergilenmiş, Akif’in “Toplu vurdukça yürekler, onu top sindiremez!” sözü adeta tarihe altın harflerle, Çanakkale sırtlarına da şehitlerimizin aziz kanıyla yazılmıştır. Edirne’den Kars’a belki klasik bir deyim olacak ama güzel yurdumuzun her ilinin, her bir hanesinde yaşayan, üç kişiden biri bu topraklara can olmuştur. Biz bu birlik ve beraberlik zırhını yeniden ve daima kuşanmaya mecburuz.
Milletçe Çanakkale ruhunu kavramaya, kuşanmaya muhtacız. Bu ruh, birlik ve beraberliğimizin, huzurumuzun teminatıdır.
Bu inançla Çanakkale Zaferi’nin 97.yıldönümünü kutluyor, 18 Mart Şehitler Günü’nde, bu toprakları bize mukaddes vatan kılan tüm şehitlerimizi rahmetle, şükranla anıyorum. Her birinin manevi huzurunda saygı ile eğiliyorum.18 Mart 2012
Perihan TUNÇOK KILIÇ
Esmize
Yazım bu zaferi anlatmaya bu ruhu anlatmaya yetmeyecek çünkü yaşananlar öylesine büyük bir ruhun tezahürü ki sanırım hiç kimse bunu tam anlamıyla ifade edemez..İfade edilemeyecek kadar büyük bir kahramanlığın mirasçılarıyız...Yazımı okuyup benimle birlikte onları anan ve yazımı güne getiren seçki kurulundaki arkadaşlarımıza sonsuz teşekkürler..