- 1361 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
ÇANAKKALE’M KANLI BAHÇEM
İlk kez bir yazıya başlarken ellerim titriyor…
Üstelik sözlerime nereden nasıl ve ne şekilde de başlayacağımı da bilemiyorum..
Çünkü o ruhu anlatmanın yaşamadıktan sonra imkansız bir duygu olduğunu çok iyi biliyorum…
O anı gören ve yaşayan biri olarak, herhalde en iyi anlatacakta Mütefekkir Mehmet Akif Ersoy’dur;
Bu göğüslerse Hudâ’nın ebedi serhaddi;
’O benim sun’-i bedi’im, onu çiğnetme’ dedi.
Asım’ın nesli...diyordum ya...nesilmiş gerçek:
İşte çiğnetmedi nâmusunu, çiğnetmiyecek.
Şühedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar...
O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar,
Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker!
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi...
Bedr’in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi.
Sana dar gelmiyecek makberi kimler kazsın?
’Gömelim gel seni tarihe’ desem, sığmazsın.
Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb...
Seni ancak ebediyyetler eder istiâb.
’Bu, taşındır’ diyerek Kâ’be’yi diksem başına;
Ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;
Sonra gök kubbeyi alsam da, ridâ namıyle,
Kanayan lâhdine çeksem bütün ecrâmıyle;
Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan,
Yedi kandilli Süreyyâ’yı uzatsam oradan;
Sen bu âvizenin altında, bürünmüş kanına,
Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına,
Türbedârın gibi tâ fecre kadar bekletsem;
Gündüzün fecr ile âvizeni lebriz etsem;
Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana...
Yine bir şey yapabildim diyemem hâtırana.
Sen ki, son ehl-i salibin kırarak savletini,
Şarkın en sevgili sultânı Salâhaddin’i,
Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayran...
Sen ki, İslam’ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,
O demir çenberi göğsünde kırıp parçaladın;
Sen ki, rûhunla beraber gezer ecrâmı adın;
Sen ki, a’sâra gömülsen taşacaksın...Heyhât,
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât...
Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana âğûşunu açmış duruyor Peygamber.
Mehmet Akif Ersoy
Çanakkale bu ülkenin kanlı bir gül bahçesidir…
Çünkü, daha dalında açmadan tomurcuk güller gibi solan, henüz daha bıyıkları bile terlememiş bir nesli, şehadete yolladığımız bir mekandır.
Savaşın en çetin geçtiği dönemlerde Gazi Mustafa Kemal anlatıyor. Ve şöyle diyordu:
“Bomba sırtı Olayı ( 14 Mayıs 1915) çok önemli ve dünya harp tarihinde eşine rastlanması mümkün olmayan bir hâdisedir. Karşılıklı siperler arasındaki mesafe 8 metre, yani ölüm muhakkak. Birinci siperdekilerin hiçbirisi kurtulamamacasına hepsi düşüyor. İkinci siperdekiler yıldırım gibi onların yerine gidiyor. Fakat ne kadar imrenilecek bir soğukkanlılık ve tevekkülle biliyor musunuz? Bomba, şarapnel, kurşun yağmuru altında öleni görüyor, üç dakikaya kadar öleceğini biliyor ve en ufak bir çekinme bile göstermiyor. Sarsılma yok. Okuma bilenler Kur’an-ı Kerim okuyor ve Cennet’e gitmeye hazırlanıyor. Bilmeyenler ise Kelime-i Şahadet getiriyor ve ezan okuyarak yürüyorlar. Sıcak cehennem gibi kaynıyor. 20 düşmana karşı her siperde bir nefer süngü ile çarpışıyor. Ölüyor, öldürüyor. İşte bu Türk askerindeki ruh kuvvetini gösteren dünyanın hiçbir askerinde bulunmayan tebrike değer bir örnektir. Emin olmalısınız ki Çanakkale Muharebeleri’’ni kazandıran bu yüksek ruhtur.”
Çanakkalede verilen mücadelede yurdun dört bir tarafından eli silah tutan vatan evladı görev almış, tek yürek ve yekvücut olarak savaşmıştır.
Cephede inançlı bir asker, cephe gerisinde ise merhametli bir insan olmanın eşsiz örneklerini veren Mehmetçik, hastaya, hastaneye, silahsıza ve teslim olana ateş etmemiş, esire misafir muamelesi yapmıştır.
Çanakkale destanı iki yüz elli bin imanlı vatan evladının şehadet şerbetini içmesi ile yazılmıştır. Sedye ile götürülen bir yaralı askerin komutanın yanından geçerken “şehit olmadım paşam diyerek üzüntüsünü dile getirmesi, iman gücünün en açık bir örneğidir. Allah Teala Kur’an-ı Keriminde “Allah yolunda öldürülenleri ölüler demeyin, bilakis onlar diridirler, fakat siz farkında değilsiniz” buyuruyor. Peygamberimiz(s.a.v.) “Cennete giren hiçbir kimse yeryüzündeki her şey
kendisinin olsa bile dünyaya geri dönmeyi arzu etmez. Sadece şehit, gördüğü ikram ve itibar sebebiyle tekrar dünyaya dönmeyi ve on defa şehit olmayı ister.” “şehitliği gönülden arzu eden kimse şehit olmasa bile sevabına nail olur.” müjdesini veriyor.
Çanakkale zaferi öyle kolay elde edilmemiştir.
Ülkede yokluk ve yoksulluğun en üst seviyede, siyasi açıdan da devletin tıkandığı düşmanların çok güçlü olduğu, cephede ise mermilerin havada çarpıştığı kanın toprağa oluk oluk aktığı, siperler arasındaki mesafenin beş metre olduğu ve siperden çıkanın öldüğü bir ortamda gerçekleşmiştir. Ama Mehmetçik adının ilham ettiği o imanı kaybetmemiş ve hiç tereddüt etmeden ”ölürsem şehit, kalırsam gazi” inancı sayesinde vatan ve İslam dini için bir gül bahçesine girercesine, Allah’ın(cc) kendilerine vaat ettiği cennete girmek için göğsünü siper etmiştir.
Bu iman olmasa Seyit Ali onbaşı bir vincin kaldıra bildiği 215 okkalık mermiyi namlunun ucuna sürebilir miydi?
Bundan dolayıdır ki milli şairimiz Mehmet Akif:“Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhid’i… Bedr’ in arslanları ancak bu kadar şanlı idi.” demekle bedirdeki müşriklere karşı mücadele eden ashapla, Çanakkale’ de düşmana karşı mücadele eden Mehmetçiğin aynı değerler için canlarını feda ettiklerini ifade etmiştir.
İşte bundan sonra bizlere düşen görev ise tarihten ders alarak vatanımızı, milletimizi ve devletimizi bölmeye çalışanların oyunlarına gelmemektir.
Dinimizin bizden istediği kardeşliği, sevgiyi, hoşgörüyü şehit kanlarıyla yoğrulmuş bu topraklarda ebediyete kadar yaşatmalıyız. Bunu başardığımız zaman geleceğe daha güvenle bakabilir ve bu vatanı bizlere emanet eden şehitlerimizin de ruhlarını şad etmiş oluruz.
Yazıma son vermeden önce Çanakkale’de destanlar yazan ve bize bu cennet vatanı ve onu koruyacak en önemli güç olan Çanakkale ruhunu miras bırakan aziz şehitlerimize Yüce Mevlâ’dan rahmet ve mağfiret diliyorum. Ruhları şad mekanları cennet olsun inşlh…
Vesselam..
Hannan Uğurlu(ABDÜL)