- 2189 Okunma
- 12 Yorum
- 0 Beğeni
BİRİ MEHMET BİRİ MEMİŞ
Bu gün 18 Mart…’’Çanakkale Zaferi’’diye andığımız bir gün.
Öncelikle şunu belirteyim: Nasıl belirteceğimi de bilmiyorum ya, olmazsa bir benzetme yapayım.
Ringe çıkmış iki boksör düşünün. Boks maçı on beş raunt filan olsun. Kırmızı köşede sizin boksörünüz, mavi köşede rakip boksör var. Birinci raundu sizin boksör kazanmışsa siz ‘’İş bitti . Tamam kazandık ‘’ diyebilir misiniz?
Kazanabilmeniz için sizin boksörünüzün rakibini nakavt etmesi gerekir on beş raunt bitmeden. Ya da rakip takım antrenörünün havlu atması…Veyahut hakemin maçı sona erdirmesi.
18 Mart 1915 te rakibi nakavt etmiş miydik? Hayır… Havlu attılar mı peki? Hayır…Bir hakem çıkıp da maçı bitirdi mi? Hayır…
18 mart 1915 te olan sadece rakibin büyük bir hayal kırıklığına uğramasıydı. Her ne kadar 18 Mart’ta ‘’Yanlış kapı çaldık beyler. Çanakkale geçilmez’’ dedirttiysek de düşmanın Çanakkale’den tamamen çekilmesi ancak 6 Ocak 1916 da olmuştur. Yani Kesin zaferin tarihi 18 Mart değildir.
İki aşamalı bir savaş olan Çanakkale Savaşlarının deniz muharebeleri bitmiştir 18 Martta. Asıl savaşlar 25 Nisan 1915te başlayan kara savaşlarıdır.
Seddülbahir, Arıburnu,Conkbayırı, Kirte Savaşları, Anafartalar, daha nice zaferler işte bu safhada olan savaşlarla elde edilmiştir.
Her ne kadar Mehmet oğlu Seyit Çavuş 18 Mart 1915te ortaya çıkıp tek başına taşıdığı 250 okka ( Yaklaşık 280 Kilo ) ağırlığındaki bir gülleyi top namlusuna yerleştirerek Ocean adlı düşman gemisini batırmış ise de Mustafa Kemal’in ‘’Ben size taarruzu değil ölmeyi emrediyorum ‘’ emriyle şahadete koşan Mehmetçik destanı 18 Marttan sonra yaşanmıştır.
Yediği bir şarapnel parçasıyla kolu parçalanan Mehmetçik 18 Marttan sonraki o zaman diliminde komutanının karşısına çıkıp bir damar ile omzuna bağlı kalmış olan kolunu göstererek ‘’ Komutanım kes şunu da rahat rahat savaşayım’’ diye yalvarmıştır.
Elinde cephanesi kalmayan o kahramanlar 18 Marttan sonraki savaşlarda cephanesizlik yüzünden düşmanın attığı el bombalarını havada kapıp onlara gerisin geri atmışlardır.
Bu gün Yahya Çavuş anıtında yazılan destan 18 Marttan sonraki kara savaşlarında yaşanmıştı.
‘’Bir kahraman takım ve de Yahya Çavuştular,
Tam üç alayla, burada gönülden vuruştular.
Düşman, tümen sanırdı bu şaheser erleri,
Allah’ı arzu ettiler, akşama kavuştular.’’
Mustafa Kemal’in ‘’Bombasırtı Olayı’’ diye hatıralarına aldığı o kahramanlık abidesi işte bu kara savaşlarında yaşanmıştı. O’nun ağzından bir kez daha dinleyelim:
‘’Karşılıklı siperler arasındaki mesafe 8 metre kadar,ölüm muhakkak.Birinci siperdekilerin hiç birisi kurtulmamacasına şehit düşüyor.İkinci siperdekiler hemen onların yerine şimşek gibi gidiyorlar.Fakat ne soğukkanlılıkla,ne tevekkülle biliyor musunuz?Kurşun yağmuru altında 3 dakikada öleceğini adı gibi biliyor fakat hiç çekinmiyor.Sarsılma yok...Okuma bilenler Kuran-ı Kerim okuyor,bilmeyenlerde Kelime-i Şahadet getirip ilerliyorlar.Sıcak,cehennem gibi kaynıyor.Ölüyor,öldürüyor...İş te bu Türk askerindeki ruh kuvvetini gösteren,dünyanın hiçbir askerinde bulunmayan,tebrike değer bir örnektir.Emin olmalısınız ki Çanakkale Muharebelerini kazandıran yüksek ruh bu dur...’’
18 Mart da Çanakkale Zaferidir. Ama nihai zafer daha sonra kazanılmıştır. Bir Nusrat Mayın Gemisinin dünyanın en büyük donanmasına kafa tutup Çanakkale Boğazına mayın döşemesi elbette ki bir mucizedir. Ama bununla bitmemiştir her şey…18 Martta On altı düşman gemisinden üçünün batırılması ve dördünün çok ağır hasarlar alması ile bitmemiştir her şey.
Bu arada çok önemli bir hususun da altını çizmem gerekiyor: ( Bu konuda bazı arkadaşlarca yanlış anlaşılabileceğimi düşünsem de yazmak zorundayım ): Çanakkale Zaferi ile ülkemiz düşmandan kurtulmamıştır. Çanakkale Zaferi Türk Milleti’nin kendi ana vatanı söz konusu olduğunda ve başında Mustafa Kemal gibi komutanlar, liderler bulunduğu takdirde nasıl büyük işler başarabileceğinin bir kanıtıdır. İman ve azmin, dünyanın en güçlü silahlarından daha güçlü olduğunun bir ispatıdır ama Türk Yurdunu düşmanın işgalinden kurtarmamıştır. Çünkü düşman bu savaştan sadece üç yıl sonra 1918 de imzalanan Mondros Ateşkes Antlaşmasıyla aynı Boğazı elini kolunu sallaya sallaya, tek kurşun atmadan geçmiştir. Türk Yurdunun düşman çizmesinden kurtuluşu Yine önderliğini Mustafa Kemal’in ve daha nice kahramanların yaptığı Kurtuluş Savaşı ile( 1918-1922 ) gerçekleşmiştir.
Bir Yemen Türküsüyle bitirelim…Çanakkale zafer haftasında ‘’Yemen ne alaka ‘’ demez hiç kimse biliyorum….Ha Yemen, ha Çanakkale…Zaten son sözlerimi bu türküden sonra söyleyeceğim.
Kara çadır is mi tutar?
Martin tüfek pas mı tutar?
Ağlayanım anam bacım.
Elin kızı yas mı tutar?
Yemen yolu çamurdandır.
Karavanam bakırdandır.
Zenginimiz bedel verir.
Askerimiz fakirdendir.
Tarlalarda biter kamış.
Uzar gider vermez yemiş.
Şol Yemen’de can verenler.
Biri Mehmet biri Memiş.
İki şey dikkatimi çekti: O günlerde de zenginimiz bedel veriyor, fakirimiz askerlik yapıyormuş. Ne kadar acı değil mi? Ama daha da acısı var: O günlerde Yamen’de, Çanakkale’de koyun koyuna şehit düşen Mehmet ve Memiş kardeşler bu gün birbirlerine kurşun sıkıyorlar…Acı….Çok büyük acı…
YORUMLAR
Hocam tarihi sizin kalemizden dinlemek okumak büyük keyif...Sizi kutluyorum...
Esen kalın...
sami biberoğulları
Yorumunuz benim için büyük bir onur.
Selam ve saygılarımla.
Birbirine sırtını dayayarak canlarını ortaya koyan bir ceddin; şimdi birbir yüzlerine baka baka küfreden evlatlarız. İman onların yüreklerinde bizim ayaklarımızın altında .İhtiras onların ayaklarının altında bizim yüreklerimizde.
Ne beklenebilir ki, bu durum da Allah kalplermizden ihtirasları alıp ayaklarımızın altına imanı da yürekelrimize koysun inşallah.
Yüreğime dokundunuz, ben yüreğim ağladığın da daha çok keyif alırım böyle yol alırım. Çok teşekkürler.
Selam ve saygılar.
sami biberoğulları
Çok güzel bir dua etmişsiniz...Evet Allah ihtiraslarını ayaklarının altına imanını yüreğine alanlardan eylesin hepimizi.
Selam ve saygılarımla.
Çanakkale için Mehmet için Memiş için ne yazılsa ne anlatılsa galiba yetmeyecek asla onu o büyük kahramanlığı fedakarlığı anlatmaya ifade etmeye cümleler yetmeyecek galiba ne zaman Çanakkale desem,Mehmet desem yüreğim der ki ne az söylemişsin...Galiba bir Akif hakkınca anlatabilmiş onu.. o şiirlerinde o zaman diliminde aynı iman gücüyle....Zaten İstiklal Marşı içinde der ki hasta yatağında; şu an olsa yazamam..Yaşamak bir başka olmalı ki yaşadığını anlatmak daha başka daha manalı daha dolu ...Ben ne zaman yazsam eksiği ile bakar durur yazı bana öyle boynu bükük kırık tam değilim der bana sanki... yine anlatamadın....Beni yanlış anlamadınız umarım..ben anlatamadım ama umarım siz anlamışsınızdır...
çok güzeldi öğretmenim yüreğiniz dert görmesin bu konudaki her çaba anan hatırlayan hatırlatan her kalem taktire şayan............Saygımla
sami biberoğulları
Akif'in bile yaşadığı sıkıntıyı dile getirmişsiniz.
Hercü merc ettiğin edvara da yetmez o kitap.
Seni ancak ebediyetler eder istiap...
Ve sonrasında Kâbeyi başına mezar taşı olarak diksem bile snin hatıran için bir şeyler yapabilmiş olamam diyor....Akif bile bu sıkıntıyı yaşarken biz, yazdığımız bir iki satır yazı, üç beş mısra şiirle mi anlatacağız Çanakkale'yi...O anlatılamaz...Ama havanda su mu dövüyoruz ? Elbette hayır...Yüreğimizin sesini döküyoruz kağıtlara...Allah kabul eylesin diyerek.
Selam ve saygılarımla.
Esmize - Perihan Kılıç
Ağzınıza, kaleminize sağlık Sami Hocam,
Hep diyorum ya! Sizden şamata, gırgır yazılar okumak çok eğlendirir ve yüzümüze gülücükler kondururken, tarihi de dinlemek ayrı bir zevki veriyor. Keşke benim öğretmenim de vaktiyle
siz olsaymışsınız. Hiç bir ayrıntıyı unutmazdım anlattıklarınızdan.
Bu arada, Nusret gemisi şimdi Tarsus'un girişinde bir parkın içinde duruyor. Mesin de Tarsus'un güzel şelalesini ziyarete gittiğimiz zamanlar hep önünden geçiyoruz. O kücüçük boyutuyla, kendinden beklenmeyecek büyüklükte bir işi nasılda başarmış meğer diyorum. Tıpkı boyundan beklenmeyecek işleri başaran, minicik insanlar gibi.
Sevgi ve saygılar,
sami biberoğulları
Güzel yorumunuz ve iltifatlarınız için çok teşekkür ederim.
Bu arada Nusret Mayın Gemisinin şu anda nerede olduğunu da sayenizde öğrenmiş oldum. Çok sevindim.
Selam ve saygılarımla.
Bitimde yazdığınız Mehmet ve Memiş öyküsü beni de çok duygulandırdı.
Savaşmayı biliyoruz da ne yazık ki barış sürecinde gerçek anlamda bütün siperlerimizi açık bırakıyoruz. Bizi istediklei gibi öldürüyorlar, tutsak alıyorlar, boğazlardan kolayca geçiyorlar,
hatta önümüze getirip sevr'i dayatıyorlar. Savaşmayı bildiğimiz kadar ülkemizi yönetmeyi,adaleti ve
gerçek düşmanlarımızı bilsek,ne güzel olurdu.
Durumumuz Kurtuluş savaşımızın yapıldığı zamanlardan farklı değil. Çanakkale çoktaan geçildi..
tebrikler,
selâmlar..
sami biberoğulları
1978-1983 yılları arasında Manvgatta çalışmıştım...1990 da ise bir iş dolayısıyla Manavgat'a misafir olarak gittiğimde Side'de bir otel gördüydüm. Adı Petro Hotel...Çok fena oldum...Çünkü Rus Çarı Peto ta 1700 lü yılların başında bir hedef koymuştu Rusya için: Akdeniz'e inmek.
1700 lerin başından itibaren tüm Rus Çar ve Çariçeleri bu hedefi elde etmek için yapmadıklarını bırakmadılar ama savaş yoluyla yapamadılar Tam 290 sene sonra hiç bir savaş yapmadan indi Petro Akdeniz'e...Aynı günlerde Fransızlar da yine Side sahillerinde Müthiş bir otel yaptılar...''Adı La Meridien'di. O toprakları 90 yıllığına almışlardı...''Yap-işlet- devret - diye bir ekonomik model vardı o zamanlar. Güzel ülkem resmen satılmaya başlanmıştı. Ama kimselerin gıkı çıkmıyordu.
Daha sonra olay daha da büyüdü...Şimdi Side sahillerinde bir Türk vatandaşı olarak denize bile giremiyorsunuz.
Aynı şeyler Alanya'da oldu. Bu gün Alanya artık bir Alman kasabasıdır. Fethiye ise neredeyse İngilizlere ait bir ilçe oldu.
Satışlar 2000 li yılların başından beri çok daha büyük boyutlara ulaştı.1990 lı yıllarda gözlerimizi kapadık 2000 li yıllarda ise artık atı alan Üsküdar'ı geçti.
Allah sonumuzu hayır eylesin...Allah bu millete bir Kurtuluş Savaşı daha yaşatmasın...Bu sefer kurtaracak bir vatanımız bile olmayacak diye korkmaktayım.
Selam ve saygılarımla.
hocam okurken tüylerim diken diken oldu..
bilirkişiden bu doğruları okumak ne yürek rahatlatıcı..
bu topraklar uğruna canını hiç düşünmeden veren onca şehitimiz şimdiki hallerimizi gördükçe içelri sızım sızım sızlıyordur..
kahrolsun bu vatan için kötülük düşünenler..
rabbim bin beter etsin canlarını..
kahrolsun türk düşmanları..
allah razı olsun sizdende hocam..
sevgi ve hürmetlerimle..
sami biberoğulları
Selam ve saygılarımla.
sami biberoğulları
Selam ve saygılar benden.
sami biberoğulları
Selam ve saygılarımla.
Çanakkale savaşları biz istersek bu ülkeyi kurtarırız düşmanlardan temiizlerizdediğimizbunu idrak ettiğimiz bir savaş dediğiniz gibi 1915-1916 çanakkale savaşları kazanıldı 1918 sevr mondoros antlaşmaları imzalandı tekkursün atılmadan ülke zapt edildi ve Mutafa Kelamve askerleri biz Çanakkale yaptıysak yine yaparız inancıdır.
bende gezdim Çanakkaleyi ve bu ülkeyi satan hainlere lanetler okudum nasıl satabiliyor hiçmi titremiiyor vicdanları ve o şehitler bana bunun hesabını sorar hiçmi demiyorlar
şiirin bedelli kısmını siz eklediniz zannettim demekki tarih önemli değil para her zaman istediğini yaptırıyor hocam tebriikler çok güzeldi
sami biberoğulları
Yazımdaki şiir bir türküdür. Çok fazla söylenmez nedense. Benim tek harfine bile müdahalem olmayan bir şiir ve o şiirin türkü halidir yazdıklarım.
Çanakkale Savaşlarının kahramanı Seyit Çavuş'un kızı yaşadıkları köyde fakirlşik çeke çeke ölmüştür...Babasından ona kalan yanlış bilmiyorsam ayda 384 lirayla yaşamaya çelışmış ve yalnızlık ve sefalet içinde ölmüştür...Bu da işin bir başka acı tarafı.
Selam ve sevgilerimle.
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
gönül sesiniz dimesin hep böyle söyleyip yazın bizde okuyalım
yine güzel anlatımdı
evet çanakkaleyi gidip görünce dahada arttı o günlerde yaşanan lar nelerle alınmış bu vatan da kıymet bilsek biraz yine en güzel yerleri düşmana vermişiz ne yazıkki
anzakların abideleri en güzel yerlerde bu nasıl iş anlamadım gitti
bu vatan bizin onca yoldan savaşa gelmiş ve ölmüşler yurdumun en güzel yerlerine abide yapmışlar şehitlerimiz burada yatıyor diye ziyarete geliyorlar
ne denir
ben size saygılar diyorum saygılar
sami biberoğulları
O zaferin kahramanlarına reva gördüklerimize bakın bir de:
Çanakkale Savaşlarının kahramanı Seyit Çavuş'un kızı yaşadıkları köyde fakirlik çeke çeke ölmüştür...Babasından ona kalan yanlış bilmiyorsam ayda 384 lirayla yaşamaya çalışmış ve yalnızlık ve sefalet içinde ölmüştür...Bu da işin bir başka acı tarafı
Selam ve saygılarımla.
AYSE 09
saygımlasınız
evet hocam Canakkale savasinda gizli güceler ortaya cikmis.Birisi anlatmisdi; askeleri ödlürüyoruz ama yesilsarililari öldüremiyorduk!! Allahin iziniyle sahlanmisdi sehitler.Kahramanligin destani canakkalede yazilmisdi.Allahim vatanimiza zeval vermsin.Son cümlenizde vurgu HARiKAYDI!! ayni basörtülü anlarin evlatlari askerde sehit olurda!! hani onlar resmi makamlarda itilir kakilirlar ya? iste öyleydi.Sen malini,bende canimi koydum Vatanimin ugruna gibiydi..Aciklayici bilgileriniz icin tsk ediyorum TARiHi Tarih yapan hocam..saygilar selamlar.Allahim bu bayraga,bu vatana bir daha karagünler göstermesin insallah.
sami biberoğulları
Selam ve saygılarımla.
yaban gülü(gurbetbaci)
sami biberoğulları
Yeşil sarık dediğiniz şey bir destan...Tüm destanlar gibi zamanında bir vatandaşın ortaya attığı ve söylana söylene , ağızadan ağıza dolaşırken şekil değiştiren sözlerdir onlar ve gerçekliğini hiç bir zaman ispat edemezsiniz. İnanırsınız ya da inanmazsınız o ayrı bir konu...Ama tekrar edeyim hiç br zaman ispat edemezsiniz...
Yeşil sarıklıları ispat edemezsiniz ama yırtık çarıklılasrı ispat edersiniz. Çünkü Çanakkale Müzesinde görürüsünüz bir yırtık çarık ve o çarığın içinde bileğinden kopmuş bir ayak...İşte bu gerçektir...
Selam ve saygılarımla.