- 1839 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
355 - EL CAMİ
Onur BİLGE
Her ne kadar bıkkın, yorgun, med cezir ortasında kalmış bir kum tanesi gibi görünsem de güya ezip geçenlere inat, o kadar çok iş bulmuş, o kadar çok görev yüklenmişim ki! Kimseyi görmüyor duymuyor, adım adım ilerliyorum; iyiliğe, güzelliğe, doğruya doğru!..
Büyük şeyler küçücük şeylerde gizli. Çekirdekte ağacın gizlendiği gibi... Kavimlerin helaki, gözle görülmez bir mikropta saklı. Kocaman bir infilak, minicik atomda gizli… Atomun çekirdeğine ordu doldurulmuş!..
Firavunun sarayını yıkan topal karınca, Nemrut’un hakkından gelen kör bir sivrisinek! İnsan yapısı Kâbe’den daha kutsal olan Allah yapısı kalbi kıran, bazen tek heceli minicik bir sözcük, bazen de harfsiz sükût… Öyle bir sükût ki ölümüne!..
Küçük şeylere büyük bir güç verilmiş, çeşitli özellikler, akıl almaz yazılımlar toplanmış. İki hücre birleşip, bölüne bölüne katlanarak çoğalırken, sayılarını ancak Yaratan’ın bildiği çeşitli maddeler bir araya gelmiş. Bazı maddeler eklenmiş, bazı maddeler çıkarılmış, bir zamana kadar. O zaman geldiğinde her şey toprakta toplanmış. Yine bir zaman gelecek ki insan, cin ve hayvanlar bir yerde toplanacaklar. Sonra cennete veya cehenneme sevk edilecek, oralarda toplanacaklar.
Birden bin eden Allah, yok edecek olan Allah… Kâinatı yoktan var eden de O, tümüyle yok edecek olan da… O’nun için zorluk güçlük yok, her şey kolay ve dilemesine bağlı… Yaratan, yayan, toplayan, dağıtan, şekilden şekle sokan, yepyeni bir surette tekrar yaratacak olan da O!
Arapçada kökleri öğretiyordu babam. Bir sözcüğü alıyor, şekilden şekle sokuyordu, onları da bir arada hafızama kazıyordu. Yazmıyor, silinmesin diye kazıyordu. İlk aklıma geliveren, ilk öğrettikleri… Feth, fetih, fütühat, Fatih, fethetmek, Fettah, Fatiha… Cem, cami, cemaat, Cuma, mecmu, mecmua, icma, icmal, cemiyet, cem’i, cemi, cümle…
“Ya Cem üs Salât?” demiştim.
“Namazları birleştirerek kılmak…” demişti. “İkindi ile öğleyi, akşamla yatsıyı…”
Cebrail’le başlayan dört melek kodlaması… Cebrail… Cebril, Cibril… Cebr ile ilgili olmalı. Cebr, cebir, icbar, Cebriye, Cebbar… Cebbar olan Allah’ın görevlendirdiği melek… Onunla başladı Hazreti Meryem’de hayat. Azrail’le son buluyor. Mikail her an iş başında... Yağdırıyor, estiriyor, olduruyor, solduruyor… Yıkıyor, kurutuyor, ütülüyor, sterilize ediyor… İsrafil sûr üfleyecek. Her şeyin bittiği yerde sûr… Arka arkaya iki kez… Hepsi bu mu? Kâinatın Azrail’i de o mu? Galiba Cebrail’i de oydu. Çünkü o, Levh-i Mahfuz’un bakıcısı… Kaderin kayıtlı olduğu yerin… Kuran’ın, genetiğin, yaratılıştan yok edilişe kadar olmuş olacak her şeyin…
Cebrail, Hazreti Meryem’e Hazreti İsa’yı, ona da İncil’i veren… İncil, o peygamberde cem olmuş. Aslı onunla gitmiş, kalan ise orijinalitesini kaybetmiş.
Cebrail, Hazreti Muhammed’e Kuran’ı veren… Onu bilgilendiren, ilmini Kuran’la arttıran… Kuran ki evrende yaş ve kuru namına ne varsa içinde yazılı olan…
Cebrail, Azrail, Mikail, İsrafil… Cami… Cem olunan yer… Cemaat, orada bir araya gelenler… Cuma, cem olunan gün… Mecmu, cem edilmiş… Mecmua, toplanmış, bir araya getirilmiş… İcma, dağınık şeyleri toplama… İcmal, ayrıntılara girmeden, toplu söyleme; karışık hesap özeti, dört işlemden toplam… Cemiyet; toplum, tasavvufta zihnin Allah ile meşgul olması… Cem’i, topluma ait… Cem’iyyat, toplumlar… Cemiyyetgâh, toplantı yeri… Cemi; bütün, hep… Cümle; bütün, top, hep, sistem, özne ve nesneden ibaret tam anlamlı söz… Cümel, cümleler… Cümleten; bütün, hep birden… Mücmel; kısa ve az sözle, öz, özet…
Kâbe… Allah’ın Evi… Adeta uzay istasyonu… En büyük cami… Bütün camilerin cem olduğu yer. Bir caminin altı, yerin merkezine kadar, üstü İlliyyın’a kadar camidir. Kâbe de tüm camiler de yerin merkezinde birleşir, cem olurlar. Bize yeryüzü mescit yapılmış. Her temiz yere secde edebiliriz. O zaman, namaza duran her mümin, Kâbe’de namaz kılmış gibi olur. Bu bilinçle kılınan namaz da namazların şahı… Yeryüzü güneş gibi ışır, namazların nuruyla… Işınlar İlliyyin’a kadar… Dualar oraya cem olur, sevaplar mizana… Günahlar da öyle…
“Bir şey kaybolunca: “Ya Cami an nasi, li yevmin la raybe fiyhi innallahe la yuhlif ul miad, ecmi beyni ve beyne…” de ve kaybolan şeyin adını ekle! Kaybettiğin, çalınmadı ve yok edilmeyse, eline geliverir.” derdi, annem. “Allah, o gün insanları toplayacak ve hesap soracak. İşte onları, ne halde olurlarsa olsunlar tekrar yaratarak huzuruna nasıl getirecekse, nasıl bir araya toplayacaksa, kaybolanı da bu sıfatıyla eline getirir.”
“Nasıl gelir? Yürüyerek mi uçarak mı, kaçarak mı?” demiştim.
“Ona yönlendirilirsin. Sen bulursun. Sana buldurulur. Çok denendi. Sonuç hep müspet…” demişti ve ilave etmişti: “Hazreti İbrahim de merak ediyor, bu tekrar yaratma ve bir araya toplama olayını görmek istiyordu. Allah ona, dört kuş tutmasını ve onları kendisine alıştırmasını, sonra paramparça ederek dağların başlarına dağıtmasını sonra da Allah’ın adıyla çağırmasını söylemişti. O da denileni yapmış, dördünün de yeniden var edilerek kendisine geldiğine şahit olmuştu.”
“O bir Peygamber değil miydi? Hem de büyük Peygamberlerden… Her namazda adı defalarca geçen… Allah’ın sözünden şüphesi mi vardı?”
“Allah da ona sordu: “Şüphen mi var?” diye. O da dedi ki: “Yok ama sadece nasıl olacağını merak ettim.” İnanmaz olur mu? İnanıyordu! Tecessüs… Allah da onun merakını bu şekilde tatmin etti.”
El Cami, Toplayan… Bu isim Kuran’da iki yerde geçiyor. Ali İmran ve Nisa Surelerinde… O, bütün övgüleri, güzel nitelikleri, kendisinde toplamış, geleceğinden şüphe olmayan o gün de insanları, cinleri ve hayvanları toplayacak, vaadinden dönmez! Münafıklarla kâfirleri cehennemde, hak edenleri cennette toplayacak, cenneti de cehennemi de insanlarla ve cinlerle ağzına kadar dolduracak!
Yansa kül olsa, erise mil olsa, çürüse toprak olsa da bir araya getirecek, nasıl çeşitli maddeleri bir araya toplayarak var ettiyse…
Allah, sadece benzer olanları değil, zıt varlıkları da bir araya getirir ve hükmünde tutar, sonra basit hallerine ayrıştırır. Bunlar, yaratılış cem’i ve diriliş cem’idir. Parmak uçlarına kadar toplar, düzeltir. Resulleri de ümmetlerinin ne cevap verdiğini sormak için huzuruna getirir. İyisiyle kötüsüyle hesaba çekilecekleri bir araya toplar ve bölük bölük toplayarak ait oldukları yerlere sevk eder.
Cem Günü, öncekilerle sonrakiler, insanlarla cinler, sema ehliyle arz ehli, insanla ameli, zalimle mazlum, nebilerle ümmetler, günahkârlar ve münafıklarla cezaları, itaat edenlerle sevapları, cennetle ehli, cehennemle ehli bir araya gelecek.
Biz çıkar uğruna birbirimizi yemeye devam ederken eksilen sürenin farkına bile varmayız. Üç günlük ömre beş günlük hizmet eder, para ve mal biriktiririz. Yığdıklarımızın altında kalır, görünmez oluruz. Varlığımızdan bahsedilir olur, erdemlerimizden önce… Kaldılarsa tabi ki!
Hiç ölmeyecek gibi dört elle sarılırız dünyaya. Oysa her şeyin bir eceli vardır. Öne alınmaz, tehir edilmez. Azrail dakiktir. Üçer beşer toplamakta, işini asla aksatmamaktadır. Topraktan cem olanı toprağa toplamaktadır.
"Hangi güzel göz ki yere akmadı?
.Hangi güzel yüz ki toprak olmadı?"
Bu kadar dağılmasak… Tefrikaya ne gerek var? Ceme ersek, yalnız Allah desek… Dünyayı ukbayı terk etsek… Allah’ın fiillerini, tasarruflarını görsek, cem sıfatıyla nitelenen kullarından olsak… Halktan Hakk’a varsak, Hakk’ı halksız seyretmeye başlasak… Cem’ul ceme ersek, Hakk’tan başka hiçbir şeyi görmesek...
Dünyayı yaratan Sensin Allah’ım! Bunca güzelliği, renkleri, sesleri… İlhan’ı yaratan Sensin, Allah’ım! O özellikleri ve güzellikleri bir insanda toplayan, sonra onu karşıma çıkaran… Ben sanatına hayran, Sana hayran… Sıfatlarından Sana ulaşmaya çalışan, adını anan anan… Gözünün gördüğü, hayalinin erdiği her şeyde Seni arayan… Çabaladıkça aczini anlayan, çırpındıkça alev alan, yanan yanan…
Sıfatların… Doksan dokuz esman… Bizim bildiğimiz bilmediğimiz isimlerinin cümlesi Lafz-ı Celal… Sen, onların ardındasın. Her biri bir sütre, üst üste perde… Aralayabildiğim kadar aşikârsın, anlayamadığım kadar saklı… Aklı giderecek kadar muazzam, tahayyüle sığmayacak kadar muhteşem…
Ben madde, ben aciz, ben acınası… Bende ben namına ne varsa emanet, Senden ve sınırlı… Aç anlayışımı Allah’ım, idrakimi genişlet! Bitimsiz ilminden her gün biraz daha bahşet! İndir Rahmetini, yüreğimi yeşert! Arttır imanımı, ilminle! Emretmişsin, lütfet!
“Rabbi! Zidni ilmen ve fehmen ve imanen!”
***
Onur BİLGE
BİN BİR GECE ÖYKÜLERİ - 355
YORUMLAR
Ben madde, ben aciz, ben acınası… Bende ben namına ne varsa emanet, Senden ve sınırlı… Aç anlayışımı Allah’ım, idrakimi genişlet! Bitimsiz ilminden her gün biraz daha bahşet! İndir Rahmetini, yüreğimi yeşert! Arttır imanımı, ilminle! Emretmişsin, lütfet!
“Rabbi! Zidni ilmen ve fehmen ve imanen!”
AMİN!
Yüreğinize kaleminize saplık.burda böyle güzel paylaşımlar görünce öyle mutlu oluyor ve huzurla doluyorum ki anlatamam. Rabbim sizden razı olsun!!!