- 1981 Okunma
- 10 Yorum
- 0 Beğeni
ÖLDÜRÜLEN ŞAİRLER-(11): Nişancı Mehmet Paşa(Nişanî)
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Mustafa CEYLAN
************************
Mevlânâ neslinden, Karamanlı, Fatih devri devlet adamlarımızdan, doğum tarihi bilinmiyor, yeniçeriler tarafından evi yağma edildikten sonra öldürülen bir şairimizdir.
*
Şiir böyledir işte. Sadece tabandan gelip tavanı eleştirileriyle rahatsız eden ozan ve şairleri değil, saray odalarında paşa kaftanları giysili, ağa, bey,paşa, sadrazam ayırt etmeksizin ölümlere götürür sevenini.
Günümüzde özellikle gençlerin, hikâye, tiyatro, roman, anı, gezi gibi edebiyat türlerine değil de illâ ki şiire yönelmelerini anlamak biraz zor. Her 20 kişinin 18’inin şair olmak için özellikle internette çırpınıp durmaları yok mu; oysa şiire bakabilseler, şiir kendisini çok sevene zulmetmiş ve ölümlere götürmüştür. Sürgün, zulüm, kıyım ve ölüm… İşte gerçek şairin şiir eliyle uğradığı sonuçlar. Şair, şiiri ölümüne de sevendir. Müteşair ise şair olmaya çalışan veya kendisini şair sanıp, ölü şiirler doğuran her gün çok sayıda şiir yumurtlayandır.
Davasız şiirlerin havası bile olmazmış. Dava, inanç, azim, aşk ve Hak davasıdır kimi şiirlerde. Vatan davasıdır. Şiir, Mehmetçik olur savaşır cephede. Mecnun olur çöllerde Leyla Leyla diye gezinir.
*
Bir Gazelinde demiş ki:
“Âyine-i cemâline öyküne mi güneş
Kim şerm-sâr olur u yüzüne hayâ gelür
Müşk-i Hıtâ disem saçına benden incinür
Baht-ı siyâhı gör ki ne dirsem hatâ gelür”
*
Fatih, Çandarlı Halil Paşa’yı öldürttükten sonra, o dönem, sadrazam değişiklikleri ve savaşları şeklinde geçmiştir.
Hattâ, Fatih’in 1481 yılında vefatını müteakip Sadrazam Mehmet Paşa, padişahın ölüm olayını gizlemek ister. İki elçi çıkarır yola, birisini oğul Bayezid’a, diğerini de Cem’e. Cem’e giden elçi yolda öldürülür. Fatih’in ölüm haberi bir anda yeniçeriler arasında yayılır. Sadrazam Mehmet Paşa’yı çekemeyenler, başta İshak Paşa olmak üzere, yeniçerileri sadrazam aleyhinde kışkırtırlar. İşte bu kışkırtma sebebiyle sadrazam şairimizin evi yağmalanır ve öldürülür.
*
Kumkapı’da kendi adıyla anılan Nişancı Camii yanındaki türbeye defnedilir.
*
Şair ve tarihçidir Nişancı Mehmet Paşa…
Şiirleri bir Divan’da toplanmamıştır. Osman Gazi’den 2. Murad’ın ölümüne kadar olan olayları ve 1451’den 1480’e kadar meydana gelen 2 olayı anlatan tarih risaleleri bulunmaktadır.
*
Der ki :
GAZEL
Bana yâr u vefâdârım vefâ etmezse sağ olsun
Gönül bezminde ruhsârı yanar rûşen çerağ olsun
Cihânı almazam bir habbeye bir bûriyâ denlü
Mahallinde bana tek kûşe-i emn u ferağ olsun
İdersen gamzeler ağyâre mahfî çeşm-i mestünle
Aramızda nice bir dilberâ tîğ u bıçağ olsun
Ebed kurtulmasun cânum belâdur bend-i zülfünden
Siyâh kâküllerin murg-ı dile dâim turağ olsun
Nişânî dosttan el çekme cevr ile tahammül kıl
Bana yâr-ı cefâkârım vefâ etmezse sağ olsun.
Der ki:
Zülfüni kılsan perişân yüzün üzre sanırsam
Deste deste Gülşen-i hüsnünde reyhânlar yatur
Ey kemân ebrû idelden gamzeler tîrin revân
Sînede her lahza zehr-âlûd peykânlar yatur
Mahrû-yı şâhdan bir zerre pertev salalı
Kuşe-i kalbümde hurşîd-i dırahşânlar yatur
Şehr-i yâr-i memleket Sultan Mehemmed bin Murâd
Kim derinde hâne-i ikbâlinün hânlar yatur.
*
SON SÖZ BİZDEN OLSUN
*
SON TÜRBEDARIN SON SÖZÜ(Gülce-Buluşma)
İstanbul Kumkapı’da Nişancı cami
Cami yanında bir türbe
Asırların gürültüsü sessizliğin elbisesi olmuş
Pencere kenarında benimle,
Gerisini varın siz düşünün…
Bir hokka, bir divit ve bir parşömen
Fermanı tuğrasız kan kırmızı sözcüklerin içindesin yine sen
Alevsin benden kopan
Kendini gözyaşıyla söndüren alev
Kahverenginin sürüngen ve yapışkan nefesi
Ahşap ışıltısında Besmele çekende
Sen çıkar gelirsin biliyorum
Gez, göz, arpacık diyerek…
Şamdanların uğultusunda kekemeliğim
Azrailin son ıslığında kimliğim
Bırakma ellerimi sakın ha bırakma!
Ateş sarmaşıklarla donansın cismim
Takunya sesine düşen
Gülümseyen gül olsun resmim…
Avizeler avizeler şamdanlar ve buhurdanlar
Işığın dilinden ışık olan ışık, bel ki anlar
Elifin yüzünden gelir; akar gelir durmaksızın
Elsiz ayaksız gözyaşı,
……………….Boynu bükük mumdur canlar…
Kumkapıdan bir İstanbul’dur geçer
Saçları darmadağın..
Bir İstanbul’dur mis gibi zambak kokar
Dualanmış dudağın.
Ulubatlı sancağıdır özgürlüğümün burçlarına
İstanbul olup dikilmelerin.
Son türbedarını unutma, unutma benim
Hani nerde İstanbul çizen
Ellerinde ellerim…?
Çırayım, çıradan çıra, yak tutuştur şiirinle
Çakmadan kibritini bir kerecik beni dinle
Kovan yağmalatmış Yunus, sen ise kendi evini
Tarumardır evim barkım
…………………Bunca sene derdin ile…
Mustafa CEYLAN
17.03.2012 :00:30
YORUMLAR
şairine ihanet eden dizeler. bol bol okuyacağız vesselam. ustaya tebrikler.
MustafaCeylan
Selamlar, saygılar...
Keske öylesi degil de böylesi siirler yolunda sair olma adayi kalemler olsaydi
zira dediginiz gibi herkes sair olma yolunda cirpinip duruyor...
Maalesef bir nefs davasi bu
nefs ya da insan kazanacak..
Okutan yürege tesekkürler degerli yaziyi
saygilar
MustafaCeylan
Dilerim şiir ve insan kazansın...
Selamlar, saygılar sunuyorum...
Davasız şiirlerin havası bile olmazmış. Dava, inanç, azim, aşk ve Hak davasıdır kimi şiirlerde. Vatan davasıdır. Şiir, Mehmetçik olur savaşır cephede. Mecnun olur çöllerde Leyla Leyla diye gezinir.
*İşin özü de bu . Özeti de bu. Halimiz ahvalimiz böyleyken hava atabilecek cüreti nerden alıyorsun? diye arada sormak gerek belki de. Emek ve duygunun,bilginin ön planda harmanlandığı bu güzel emeği iyi ki kaçırmamışım. Teşekkürler Mustafa bey. Eline kalem alan kendini bulunmaz ,erişilmez bir şair sandıkça olumsuzluklarda devam edecek. Belki de böyle böyle şair olunuyordur kim bilir!? Ben bir şiir emekçisiyim dedim diye bana tepki gösteren şiir ulemalarını! gördüm ben. Bu güzel seriyi geri dönüp okumalıyım . Kendi adıma teşekkür ederim
MustafaCeylan
Çok teşekkür ederim...
Hiç şüphesiz, her iş'de olduğu gibi ŞİİR SANATI'nda da, sanatkârlığında da bir ÇIRAKLIK, ACEMİLİK, USTALIK dönemi vardır ve olmalıdır da. İnternet ve elektronik yayıncılık, USTA,ÇIRAK,ACEMİ gibi kademeleri ortadan kaldırmıştır. Şiir ortak paydasında camii de safta paşa ile odacı nasıl yanyana ise, internette de aynıdır. Bu sebeple, gençler, hevesliler, ileriye yürüyenler bu durumdan çok iyi istifade etmesini bilmeliler. Yoksa, ((Ben de onunla aynı sitede, aynı saftayım)diye düşünüp ENANİYET-BENLİK DAVASI güderse, asla istifade edemez, aksine yerinde sayar.
Bizim gibi araştırmacı ve eleştirmecilerin de sözlerini ve işaretlerini dinlemeleri gerekir diye düşünüyorum. ZİRA ŞİİR CİDDİ BİR OLAYDIR. BİR TEK MISRA YÜZÜNDEN ÖLDÜRÜLEN SADECE TÜRK ŞİİRİNDE BENİM TESPİT EDEBİLDİĞİM 136 şair VAR.
*
Katkılarınızdan ve sözlerinizden ötürü çok teşekkür ediyorum. Selam ve saygılar sunuyorum...
Ustam emeğinize kaleminize sağlık. Okuyunca, kendimi çok garip hissettiğimi itiraf etmeliyim.Şair olmanın yükümlülüklerini, keşke çağdaş şailerde anlayabilse... saygılar
MustafaCeylan
"şiir kendisini çok sevene zulmetmiş ve ölümlere götürmüştür"
Okuyunca yukarıdaki satırları ister istemez "Nerde bizde o şairlik" dedim.
Evet, şiirin sancısını biliriz ama daha öldürmedi şiir bizi.
Bu biraz da amacı olan şairler içindir. Kendini ideolojisine adayan şairler için. Bizlerse (ki kendimi ancak amatör bir şair olarak görürüm ve daha çok yol almam gerektiğine inanırım), aşk meşk, arada bir de değiniriz işte vatan millet derdine.
Keşke Nişancı Mehmet Paşa'dan alınan dizelerin yeni Türkçe çevirilerini de ekleseydiniz şiirleri altına. Eski Türkçe'yi tam olarak anlamak için insanın sözlüğe ihtiyacı oluyor çünkü...
Ve size ait şiir...
Beğeniyle okuduğumdu hem yazı hem de şiirler...
Kutladım, saygımla.
MustafaCeylan
*
Şairlerimizin farsça ve arapça tamlamaları da içeren şiirlerini sunarken dediğinizi yapmaya çalışacağım.
*
Çok teşekküre der, selam ve saygılarımı sunarım...
Değerli Üstad,
Güne gelen yazı sadece kutlamakla geçilmeyecek bir yazı, bu seriyi takip eden biri olarak her seferinde keşke hep ana sayfada kalsa demişimdir. Günümüzde iki satırı şiir sanarak yazan ve emek vermeden aldıkları sahte alkışlarla şair olan ya da olduğunu sananlar diyeyim sürekli okusunlar diye. Okuyup emek nasıl verilirmiş öğrensinler, usta olmanın gereklerini görsünler, şiire ve gerçek ustalara hak ettiği saygıyı göstersinler diye. Tabi sözüm meclisten dışarı demem gerekiyor ki burada sözde ustalar alınmasın. Siz bize şiire emek vermeyi öğretiyorsunuz, edebiyatın sadece bir kelime olmadığını öğretiyorsunuz en önemlisi yürek gerektirdiğini öğretiyorsunuz var olun siz. Geçmişini bilmeyenin geleceği olmaz. Gönülden kutlarım Ceylan hocam saygımla.
MustafaCeylan
Evet, önce yürek işçiliği ve gönül sanatına saygı, şairin kendisine saygısı ve önemidir. Çok haklısınız...
*
Biz âcizâne, elimizden geldiği kadar, araştırmacı ve amatör yanımızla dünü günümüzle yoğurmaya ve sunmaya çalışıyoruz. Salt, biyografik bir anlatımla mesajsız ve yavan kalabilirdik.
*
Övücü sözlerinizle omuzlarımıza ve kalemimize gökler dolusu sorumluluk yüklediniz...
*
Çok teşekkürler...
Selamlar, saygılar...
Gelecek geçmişin devamıdır. Geçmişini bilmeyen geleceğini kuramaz.
Belirttiğiniz gibi şairlik kolay bir zenaat değil dostum. Başı vurulan çok şair var. Cezaevlerinden odası ayrılmış arada bir o odasında misafir edilenler var. Şairlere sataşmayı marifet sayan bürokratlar var. Kısacası şairler için her şey var...
On gün önce bir şairin yaşadığı olayı özetleyeyim. Kilisli şair Firet Oğuztürk devlet arşivlerinden alınmış Ermeni zulmünü şiirleştirmiş ve bir gazetede yayınlamıştı. Kilis'e gelen işgüzar bir savcı ''Bu şiir Ermenilere hakarettir. Ayrımcılık var...'' iddiasıyla mahkemeye sevketti. Geçen gün duruşması yapıldı. Neyse ki, mahkeme hakimi adam çıktı. Şiiri şaire okuttuktan sonra ''Bütün bunlara ben de katılıyorum.'' diyerek beraatine karar verdi. Fikretin yaşadığı sitres ve huzursuzluk kaldı geriye.
Şiire gönül vererek hayatını adayanlar arasında şairliğinden şikayetçi olmayan yok gibidir. Cemal Safi şairlikten şikayetini şiire dökenlerden birisi;
Elimle kuyumu kazdırdı bana,
Ah şu şairliğim olmaz olaydı!
Aklına eseni yazdırdı bana,
Bütün sırlarımı aleme yaydı;
Ah şu şairliğim olmaz olaydı! ...
.....
Ak yazımı baht-ı siyah eyledi,
Gençliğime yazık, günah eyledi,
Nerde akşam, orda sabah eyledi,
Serseri hayatı marifet saydı;
Ah şu şairliğim olmaz olaydı! ...
Neyzen Tevfik'in şiâyetini küfürlü olduğu için buraya alamıyorum. Neyzen deyince aklıma geldi. Şairler arasında en şanslısıydı Neyzen. Çünkü, Atatürk ona şiirlerinde küfür etme izni vermişti.
Eh, şair değilim ama elli beş yıldır yazıyorum. Ben de şairliğimden şikayetçiyim..:))
Ne körkütük sarhoş etti, ne de bir gün aydırdı,
Gönlümün tek içkisidir, hayatımı kaydırdı...
Diyorum ben de.
Emeklerinize, aydınlatıcı bilgilerinize, geçmişteki şairlerimize gösterdiğiniz vefaya teşekkür ediyorum üstat...
MustafaCeylan
*
Konuya ve sayfama katkınızdan dolayı da Can Hocam'a şükranlarımı iletiyorum.
Hiddetî(Fikret Oğuztürk)korkusuz ve yaman şairlerimizdendir.Sevdiğim ve saydığım şiir kalemi, yediibin yer altı zindanına da atılsa gene Hak ve Hakikat haykıracak bir şairimizdir. Savcılık makamında böyle düşünen bir kişinin bulunması şehriniz adına sevindirici, hukuk adına da tabii ki...
*
Evet;
55 yıldır hecenin sihirli rüzgârıyla savrulan Nacar Hocam," hayatınızı kaydıran gönlünüzün tek içkisi olan şiir"den inşallah hiç ayrılmazsınız ve biz de sizden o güzelim şiirleri okumaya devam ederiz...
*
Teşekkürler usta'ya...
Mehmet_Nacar
Su destiden, doktor hastadan,
Kalem de ustadan hoşlanırmış...
Saygılar ustamıza...
Tarihi ve kültürel değeri yanında sanatsal ve insani değerini de güçlü kalemiyle sarmalayarak son derece önemli bir sorumluluk ve duyarlılık sergileyen değerli hocamız Sayın Mustafa Ceylan' ı kutlarken; bu önemin ayırdında olan Edebiyat Defterinin çok değerli seçki kuruluna saygı ve dostlukla teşekkür ediyor, başarılı çalışmalarının devamını diliyorum.
MustafaCeylan
Bu emek ve özenle hazırlanmış seri çalışmanın özünde verdiği/vermeğe çalıştığı son derece önemli mesajlarla vurgulamaya çalıştığı gözardı edilemeyecek ayrıntılar elbette çok çok önemli. Ve tarihin tozlu raflarında unutulmaya yüz tutsa da; Gülce projeleri çerçevesinde okurla, edebiyat-şiir dostlarımızla paylaşmaya devam edilecek; biraz daha farklı bir söylemle, farklı pencereler açarak düşün ve duygu dehlizlerimize biz de farklı sinyaller göndereceğiz mutlaka ki... Bu bağlamda söyleyecek sözüm yok! Ancak şu şiir yok mu, şu şiir... Ah, bu şiir...Muhteşem! İnanılmaz derecede etkileyici...
Şiirden alıntı yapmak zor olsa da, yine de kıyısından köşesinde alıntılamak zorunda kalacağım, hissiyatımı daha net ifade edebilme adına:
" ...
Bir hokka, bir divit ve bir parşömen
Fermanı tuğrasız kan kırmızı sözcüklerin içindesin yine sen
Alevsin benden kopan
Kendini gözyaşıyla söndüren alev
Kahverenginin sürüngen ve yapışkan nefesi
Ahşap ışıltısında Besmele çekende
Sen çıkar gelirsin biliyorum
Gez, göz, arpacık diyerek…
...
Elifin yüzünden gelir; akar gelir durmaksızın
Elsiz ayaksız gözyaşı,
……………….Boynu bükük mumdur canlar…
...
Hani nerde İstanbul çizen
Ellerinde ellerim…?
Çırayım, çıradan çıra, yak tutuştur şiirinle
Çakmadan kibritini bir kerecik beni dinle
Kovan yağmalatmış Yunus, sen ise kendi evini
Tarumardır evim barkım
…………………Bunca sene derdin ile…
... "
Öyle ki;
okurken, hem tarihi, hem özel hem insani bütün duyguları bir arada harmanladım...
Üretken ve güçlü kaleminize saygı ve dostlukla hocam...
MustafaCeylan
Kafa yorulmuş bir yazı. Ne mutlu düşünmeyi adet edinip ifade edebilen insana