- 1185 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
Şizofren... (1)
Üçüncü psikiatri koğuşu binasının duvarlarının boyaları dökülmüş uzunca koridorun da ki sessizlik, koridorun girişin de beliren yirmili yaşlarda ki on, on beş kişilik genç grupla birikte yerini anlamsız bir uğultuya terk etti. Gençler aralarında sohbet ediyorlar ve ayarsız ses tonlarıyla dar koridorda oluşan gürültüye aldırmadan koridorun sonuna doğru yürüyorlar dı.
Üzerilerinde ki beyaz önlükler olması gerektiğinden daha bir temiz, boyunlarında ki steteskoplar ise her iki yandan eşit mesafede ve simetrik asılıydı.
Belli ki hepsi tıp talebesiydi. Ve yaptıkları işe önem veriyorlardı.
Koridorun sonundaki demir kapının önüne yaklaştıkça sesleri azaldı. En öndekinin ,demir kapının yanında ki kırmızı düğmeye basmasından biraz sonra kapı gıcırtıyla açıldı. Yine üzerinde beyaz önlük bulunan, şişman, kısa boylu ve pala bıyıklı adam, bir taraftan sağ elinin işaret parmağını dudaklarına götürerek sus işareti yaparken, diğer taraftan ürkek gözlerle sağı solu kolaçan ederek gençleri içeriye aldı. Üzerindeki tüm düğmeleri zoraki iliklenmiş dar önlükten olsa gerek, göbeği olduğundan daha da iri görülüyordu. Gençlerin aksine, önlüğü beyazın en siyah tonunda ve bir kaç yerinde yıkanınca geçmeyen bilindik yemek lekeleri vardı.
Demir kapının kapanışı ile çıkan ses boş koridorda yankılandı.
Gençler, kapının önündeki geniş holde bekleşirken, her halinden öz güven dükülen, öğretim görevlisi kokan, ellili yaşlarda kel kafalı bir hoca ve arkasında uykusuz gözleriyle asistanları belirdi.
Asistanların biri sessizce yoklama yaptıktan sonra hoca en önde hepsi birden koğuşlara doğru yöneldiler.Her odaya girişten önce baş asistan hocaya bilgi veriyor kısaca o odada ki hastaların son durumlarını özetliyordu.
Odanın birinde, dökük pijamalarıyla orta yaşlı bir kadın, talebelerden uzun boylu olanının önlüğünden çekiştirerek;
- Ne haber sevgilim! Akşama boğaza gidelim mi?
diye tuttururken genç oğlan ondan uzak durmaya çalışıyor aynı zamanda çaktırmak istemese de besbelli ki tırsıyordu. Çünkü burası en tehlikeli vakaların olduğu, kapıları kilit vurulu üçüncü psikiatri koğuşuydu.
Kadın ısrarla önlüğü çekiştiriyor, çocuğun peşinden ayrılmıyordu.
-Kızım bıraksana!..
Hocanın azarlamasıyla çocuk paçayı kurtardı.
Grup odadan çıkarken kadın;
- Hocam bana izin ver bu akşam. Sevgilimle yemeğe çıkacağız. Ne olur.Ne olur!...
diyerek hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı.
Bir kaç oda daha dolaştıktan sonra, sıradaki oda girişinde hoca gençlere dönerek;
-Bakın çocuklar, bu hastamız sizin yaşınızda. Çok ta zeki. Boğaziçi bilgisayar ikinci sınıftan buraya geldi. Hayal dünyasında bir sevgili yaratmış. Kafayı yemiş anlayacağınız.Şimdi ona acı bir süprizim olacak!.
Hep birlikte içeriye girdiler.
Tek kişilik odasında yatağında kitap okumakta olan, temiz yüzlü, gözlüklü genç kalabalığı görünce toparlandı. Güleç bir yüz ifadesiyle;
-Hoş geldiniz hocam.
dedi.
Hoca;
-Hoş bulduk Alper. Bu gün nasılsın?
diye karşılık verdi.
-İyim hocam. İyim de şu şok tedavileri çokça canımı yakıyor.Sanırım benim beynimdeki zararlı akımlara karşı siz direk elektirik vererek direnç oluşturmaya çalışıyorsunuz. Fakat çok acı verici. Yapmasak artık iyileşmezmiyim acaba?
-Olmaz Alper
dedi ve ekledi hoca;
-Tedavinin bir parçası bu. Hem ne okuyorsun sen bakayım?
- Camus hocam. İlgimi çekiyor. Réflexions Sur la Guillotine makalesini okudunuz mu?
Hoca öksürerek konuyu değiştirdi.
- Nasıl? Geldimi bu gece senin ki yine?
- Evet hocam. Her akşam geliyor zaten.
- O da seni çok seviyor demek ki.
- Elbette hocam elbette. Aşkım benim.
dedikten sonr Alper kaliteli kumaştan olduğu belli pijamasının kenarını çekiştirdi. Gözleri daldı. Bir süre öylece konuşmadan sabit gözlerle pencereye doğru bakakaldı.
Alper zengin bir ailenin ilk çocuğuydu. Babası ithalat ve ihracat işleri yapan koca bir holdingin sahibi, annesi ise Teknik Ünüversitede Fizik Profösörüydü. Çok iyi bir eğitim almiştı, İngilizce ve Fransızcayı ana dili gibi konuşuyor, küçüklüğünden beri her yaz tatilinde birden fazla ülkeyi geziyordu. Kibar, nazik ve norm dışı zerafeti ile, belkide başka bir ortamda çoğu kişinin onun şizofren olabileceği ihtimali bile aklına gelmezdi. Hastalığı iki yıl önce belirti vermiş, entelektüel tavırları alışılagelmiş olduğundan annesi bile başlangıçta algılayamamıştı. Geçen yıl odasında kendi kendine konuşurken annesinin dikkatini çekmiş. Ülkenin en iyi psikiatri hocası geçen yıl teşhisini koymuştu. Bir yıldır buradaki özel koğuşunda yalnız yatmaktaydı.
-Bak Alper!
dedi hoca.
- Senin bu kız varya, aslında yok. Senin beynin üretiyor tüm bunları.
Alper, gözlerini hocanın gözlerine dikmiş, ders dinleyen uslu öğrenciler gibi dikkatlice her her cümleyi tekrarlıyordu.
-Öyle biri yok. Benim beynim üretiyor tüm bunları.
-Elalem dişarda onlarca kız devirdi. Sen olmayan bir kız için kafayı yedin!.
Alper;
-Elalem dışarda onlarca kızla çıktı. Ben olmayan bir kız için şizofren oldum.
diye tekrar edince talebelerden bazıları gülüşmeye başladılar.
Hoca hafifçe kızardı. Bir hastası ona nezaket öğretiyordu. Konunun üzerinde durmayarak olayı örtbas etme taktiğini seçti.
-Evet Alper. Şizofren oldun.
Hoca bu duruma kızmıştı.Dozunu artırdı.
- Hiç iyileşmeyeceksin belki de.
Alper gülümseyerek hocaya bakıyordu...
Hoca asistanlarına dönerek;
- Alper’in bu akşamki şokunu biraz artıralım arkadaşlar
dedi.
Hep birlikte odadan çıktılar...
Alper ise hiç bir şey olmamışçasına gözlüğünü düzelttikten sonra tekrar kitabına gömüldü…
Yan koğuş penceresinin demir parmaklıklı geniş taş çiçekliğinin üstünde dizlerini karnına çekmiş, iki eli dizlerinde kenetli, sırtı duvara dayalı otuz yaşlarındaki pazen gecelikli bir kız Kürt şivesiyle bir şarkı söylüyordu,
" Dışarda mevsim baharmiş
Gezip dolaşanlar varmiş
Günler su gibi akarmış
Geçmiyor günler geçmiyor... "
Bahçenin yanındaki arnavut parke taşlı eski yoldan geçen her kes, acıyan gözlerle pencereye doğru bakıyordu...
d.e.
ahad.
YORUMLAR
koca bir hocanın hastasıyla bu şekilde konuşmasını pek aklım almadı ..
ama neyse..
şizofren hastalar son aşamalarda kendilerindeki değişimi su yüzüne çıkarmaya başlarlar..
toplum arasında bu tür hastaları diğer inanlardan ayırt etmeniz son derece güçtür..
umarım konuyla ilgili iyi bir bilgi birikimine sahipsinizdir..
zira hassas bir konu üzerimne öyküleme yapıyorsunuz..
bu konuyu yakından tahlil eden bir olarak küçük bir uyarı..
selam ve saygılar..
SEVİLAY DİLBER
selamlar..
ahad karacan
Saygılarımla yazarım.
sürükleyici bir öykü devamının gelmesini bekliyorum. emeğinize sağlık. saygılar...