- 564 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
"MERDİVEN"
Oturduğu yerden hayranlıkla baktı. Zamanında bahçe duvarının önüne ektiği gül ağaçları, şimdi renk renk çiçek açmışlardı. Kırmızı, pembe, beyaz…Şu sarı olan daha küçük. Dibine biraz çapa vurmalı. Çiçek açtığı dalı budayacaksın. Üçse eğer, beş olur seneye. Asma da çok sarkıtmış dallarını. Onu da budamak gerek.
Yolu görebildiği bu köşede oturmayı seviyordu. Bahçe kapısından girince beş adımdı merdiven. Sekiz basamak çıkınca evin giriş kapısındaydın. İşte tam burada kapının önüne yerleştirilen sandalyesinde oturur, sokaktan geçen okul çocuklarına, konu komşuya, eğilip başıyla selam verir, bir yandan tespihini çekerdi.
Fukaralıkla geçen hayatı bu evle kavuşmuştu zenginliğe. Kirada sürünmekten bunalmış, yalvarıp yakarmış kocasına, “al şu iki bileziği peşinat için, gerisini ben çalışır öderim n’olur” diye, zorla ikna etmişti.
İç çekti. Sonra burnundan gelmişti fitil fitil. Dikiş makinasının başında sabahlamıştı yıllarca. Ama olsun. Bir ev sahibi olmak ne demekti. Küçücüktü ev. Ama iki katlıydı. Kapısına merdivenle çıkılıyordu, zengin köşklerindeki gibi. Her basamağında bir derdini bırakır, gururla girerdi kapıdan.
Yıllarca koşarak, atlayarak, uçarcasına inip çıktığı, beş çocuğunun ve kim bilir daha kimlerin ayaklarıyla aşınmış merdivene baktı bir daha. “Hesap edilmiyor” dedi. Bir gayretle, sandalyeye tutunarak ayağa kalktı.
Kapının kenarına bıraktığı dört bacaklı yürütecine uzanarak doğruldu. Bacaklarını sürüyerek, zorlukla içeri girdi. Kapıyı kapatırken, üst kata çıkan merdivenlere ilişti gözü. Aklına biriktirdikleriyle süslediği salonu geldi. Senelerdir görmemişti bile.
Acıyla güldü yaşlı kadın. Mutfağa doğru ağır ağır ilerlerken;
“Amaan boşver!” dedi. “Bu katta zaten herşeyim"
Şule TEK