- 900 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
Bir Yanlış Tüm Doğruları Götürebilir
“Hayat bir sınavdır; ama diğer sınavlara pek de benzemez. Çünkü bazen yaptığın bir yanlış, tüm doğrularını götürebilir.” Tolstoy
İnsan, yaratılmışlar arasında şuura sahip olan, doğruyu ve yanlışı ayırt edebilen tek varlık. Allah’ın varlığının kanıtlarını, sonsuz gücünü, tüm evrene olan hakimiyetini ve dünya hayatının gerçek amacını kavrayacak yetenekte.
İnsanın yeryüzünde bulunuş amacı yalnızca Rabb’ine kulluk ve ibadet etmek, O’nun hoşnutluğunu kazanmak. Her insan, dünyada kendisi için belirlenmiş olan yaşamı süresince bu konuda imtihan olur.
"Ben iman ettim" demek ise yeterli değil. Özel olarak yaratılan olaylarla sınandığında insanın, Allah’a olan imanını, bağlılığını, kararlılık ve sabrını kanıtlanması gerekli.
Allah’a kulluk, yaşamı Allah aşkı, korkusu ve hoşnutluğu üzerine inşa etmek ve bunu tüm ömre yaymak. Vicdanlı ve samimi insanın yapması gereken, yaratılış amacına uygun olarak, yaşamını Rabb’inin beğendiği şekilde ve O’nun sınırlarını koruyarak geçirmeye çalışmak.
İnsanın dünyada bulunma amacı ne yalnızca iyi bir iş, ne kariyer, ne aile ve ne mal-mülk sahibi olmak. Ne hırsla bu dünyevi tutkuları hedefleyerek yaşamak ne de oyunla ve oyalanarak verilen ömrü tüketmek.
Hırsla dünyevi hedeflere yönelen insan, taptığı onlarca putu bırakıp yalnızca Allah’a kulluk etmediği sürece asla gerçek huzuru bulamaz. Çünkü insanın nefsi sınır tanımaz. İnsan her şeye sahip olsa da, nefsi asla tatmin olmaz. Sürekli bir başka tutkunun peşinde koşarak azgınlaşan insanın, kuşkusuz huzur içinde mutlu bir yaşamı olamaz.
Dünyevi sahte ilahlarını terk ederek Rabb’ine yöneldiğinde insan, boşlukta sürüklenmekten kurtulur, şirkin karanlıklarından –Allah’ın dilemesiyle- aydınlığa çıkar. Tek gerçek ilah olan Allah’a sığınır, yalnız O’na kulluk eder, huzur ve güven içinde yaşar.
Allah’tan başka rızası gözetilen, Allah’tan başka sevgi ve korku duyulan onlarca put, imanın önündeki en büyük engel ve insan için en büyük tehlike. Öncelikle putların kırılması gerekir. Din, şirkten arınmış ve katıksız olmalı ki gerçek anlamda yaşanabilsin. "İman içerisinde biraz şirkten bir şey çıkmaz" diye düşünmek büyük aldanış olur.
Bazı olayların Allah’ın kontrolünde, bazılarının ise insanların ya da başka varlıkların kontrolünde oluştuğu düşüncesi şirktir. İnsanın şirk içinde, yaşamını yarı imanlı geçirmesi korkunçtur.
Bu çok ciddiye alınması gereken bir konu çünkü Allah’ın bağışlamayacağını bildirdiği tek günah şirk. Ve şirk, imanla inkar arasında bir perde. İnsanın gerçekleri görebilmesini engelleyen, yaşam amacını unutturan, ölüm ve ahiretten gaflete düşüren bir perde. Yalnızca Rabb’ine yöneldiği, her şeyi O’ndan umut ettiği ve samimi iman ettiğinde kalkabilecek bir perde.
Peygamberimiz (sav), “şirk, ümmetimin içinde zifiri karanlık gecede siyah bir taşın üstünde yürüyen karıncanın ayak seslerinden daha gizlidir” ifadesiyle özellikle gizli şirke karşı uyarıda bulunur. Bu tehlikeden sakınmak için gün içinde duygularımızı, düşüncelerimizi, hayata bakışımızı hatta bilinçaltımızı gözden geçirmeliyiz.
Şirkten arınmış katıksız imanın verdiği güç, samimiyetle dini yaşamayı kolaylaştırır. İmani zafiyet içindeki insan çabuk öfkelenebilir, çabuk üzülebilir, korkuya kapılabilir, gelecekle ilgili ümitsiz konuşmalar yapabilir.
Birçok zorluk yaşamış da olsa insan, imani coşkuyu sürekli yaşamalı. Aksi durumda kalbi kararır, körleşir, katılaşır; vicdanı duyarsızlaşır, öğüt alamaz bir hale gelir.
Dünya hayatındaki maddeye bağımlılık insanı yıkıma taşır. Dünyaya bağlayan ne varsa bunlardan kurtulmalı, Allah’a yakın olmalı. Putları yıkarak katıksız imanı yaşarsak, Hz. İbrahim gibi ateş soğuk gelecektir.
Yaşamını Allah’ın hoşnutluğunu kazanma doğrultusunda, bu şuurla sürdüren insan, Allah’a gereği gibi kulluk etme konusunda samimi istek taşır. Ölümün yakınlığını, cennet ve cehennemi tefekkür eder. Allah’ın gizlinin gizlisini bildiğinin ve yaptıklarından haberi olduğunun farkındadır ve bu nedenle davranışlarının O’nun beğendiği ahlaka uygun olmasına titizlik gösterir. Bilir ki şirk gibi bir yanlış, tüm doğrularını götürebilir.
Göklerin, yerin ve dağların yüklenmekten kaçındıkları emaneti biz insanlar kendi isteğimizle yüklendik. Bu yüzden imanî şuur ve kulluk bilinciyle şirkten sakınmalı, emaneti taşıma görevini –Allah’ın dilemesiyle- gereği gibi yerine getirmeli.
Gerçek şu ki, Biz emanetleri göklere, yere ve dağlara sunduk da onlar bunu yüklenmekten kaçındılar ve ondan korkuya kapıldılar; onu insan yüklendi. Çünkü o, çok zalim, çok cahildir. (Ahzab Suresi, 72)
Zalimlerden, cahillerden olmaktan esirgesin Allah. Sonuca ulaştıracak sebeplere bağlanarak şirk koşmak yerine sebeplere sarılarak dua etmeli. Allah, dualara icabet eden. Sebepsiz yaratmaya gücü yeten. Dua şirke karşı kalkan gibidir. Hem dünyada hem ahirette güzelliklere ulaştıracak olan…
Fuat Türker
YORUMLAR
Çok sade, anlamlı, aydınlatıcı, doğru bilgilendirici, yararlı bir dini yazı.
Keşke tüm din insanlarımız böyle güzel anlatsalar, yazsalar.
Saygılar, teşekkürler hocam.
Fuat Türker
Gerçek şu ki, Biz emanetleri göklere, yere ve dağlara sunduk da onlar bunu yüklenmekten kaçındılar ve ondan korkuya kapıldılar; onu insan yüklendi. Çünkü o, çok zalim, çok cahildir. (Ahzab Suresi, 72)
Zalimlerden, cahillerden olmaktan esirgesin Allah. Sonuca ulaştıracak sebeplere bağlanarak şirk koşmak yerine sebeplere sarılarak dua etmeli. Allah, dualara icabet eden. Sebepsiz yaratmaya gücü yeten. Dua şirke karşı kalkan gibidir. Hem dünyada hem ahirette güzelliklere ulaştıracak olan…
Amin Amin
diyorum bu güzel yazıya
Allah razı olsun
saygılarımla hayırlı cumalar ola
Fuat Türker
Yine yine yeniden güzel bir konu ve paylaşım. İyi ki varsınız ve bizlere bunları hatırlatıyorusunuz. Kaleminiz asla kırılmasın.SAYGILAR! Hayırlı cumalar.Allah razı olsun!!!