- 2010 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
AŞK MASALI, ELİF (I) MİSALİ…!
AŞK MASALI, ELİF (I) MİSALİ…
Aşk, tıpkı elif gibidir; isminde gizlidir ama olunmaz. O olmadan da Besmele sese gelmez.
( Hz. Mevlana)
İnsanı diğer varlıklardan ayıran temel özellik nedir? Bu soru hakkında binlerce yıldır milyonlarca açıklama çabasına girilmiş olmasına rağmen henüz tatmin edici bir cevap bulunamamıştır. Bu soruya en dişe dokunur cevabı ise Mevlana vermektedir: İnsan ile diğer varlıkları birbirinden ayıran özellik ilim, bilmek ya da düşünmek değildir. Lâkin hangimiz Allah’ı şeytandan daha iyi biliyoruz ki? Hangimiz şeytan kadar yakından görme fırsatı yakaladı Allah’ı? Eğer mesele bilmek ya da düşünmek olsaydı şeytandan daha çok bilen mi var Allah’ın varlığını? Ya da hangimiz insanları yoldan çıkarmak için türlü planlar yapan şeytandan daha çok düşünebiliyoruz, planlamalar yapabiliyoruz? Buradan çıkarabileceğimiz sonuç şu olsa gerek: “Salt düşünmek yetmiyormuş insanın insan vasfını kazanabilmesi için.” Peki, düşünmek ve bilmek insan olmak için yeterli değilse nedir insanı insan yapan? Bu soruya Mevlana’nın verdiği cevap aşktır. Ne kadar ilginç geliyor yıllarca dayatılan: “İnsan düşünen bir hayvandır” savının bir anda anlamsız kalması, değil mi? Aşk öyle bir şeydir ki; kaya kadar sert bir kalbi pamuk kadar yumuşak yapmaya kâdirdir.
Bir kişi âşık olduğunda hangi ruhsal girdaplara dalmaktadır? Âşık olmayan biriyle âşık bir kişinin arasında dağlar kadar fark vardır. Bu fark en bariz aşkın evi olan kalpte ortaya çıkmaktadır. Çünkü aşksız bir kalp, misali taşa benzer! Aşksız bir kalp ne sevmeyi hakkıyla becerebilir ne de sevilmeyi lâyıkıyla hak edebilir. Âşık olan bir insanın kalbinde maşukunun aşkı ve muhabbetiyle birlikte diğer canlıların da sevgisi yeşermeye başlar. Âşık bir insan çevresine herkes gibi bakamaz. Âşık, hiç kimsenin göremediğini görüyormuşçasına bakar.
Aşkın mahiyeti ne olursa olsun önemli olan kadehe mi âşık olacaksın yoksa kadehi kadeh yapan içindeki şaraba mı âşık olacaksın? Aşkın mahiyetini belirleyen, değerini ortaya çıkaran nokta tam da burada kendisini göstermektedir. Eğer kişi kadehe âşık olursa, aynı şarap başka bir kadehe konulduğu takdirde, kendisine sunulan şarabın aynı şarap olmadığı acziyetine düşerek aldanacaktır. Lâkin kadehe değil de şarabın kendisine âşık olan bir insan, şarap ne kadar kadeh değiştirirse değiştirsin o şarabı tanıyacak ve o şarabın verdiği sarhoşlukla kendinden geçerek, melankolik bir havaya bürünüp kendini yeniden keşfedecektir. Beden güzelliğine âşık olan bir kişinin durumu, aynen kadehe âşık olan kişinin durumuyla örtüşmektedir. Ama kişi sevgilinin bedenine değil de ruhuna âşık olursa, gerçek aşk o zaman başlıyor demektir. Şaraba âşık olduğunuzda öncelikle âşık olduğunuz kişiyi görünce bir kere kalp atışlarınızın normal olması beklenemezken, kanınızın damarlarınızda her zamankinden daha istekli aktığını hissedeceksiniz. Tıpkı bir hedefe varmak isteyen asi bir nehir… Konuşurken saçmalamak, ne yaptığının farkında olmamak… Artık vücudunuzun kontrolü beyninizde değil de yüreğinizdeymiş gibi… Tüm bu davranışlar iç dünyanızın derinliklerinde yaşadığınız savrulmalar ve fırtınalarla mukayese edildiğinde bir hiç kalacaktır. Kimselere onun güzelliğini anlatmak istemeyecek, aynı zamanda onu herkese her defasında anlatmaktan kendinizi alıkoyamayacaksınız. Etrafınızdaki insanlar size; geçer, aldırma, başkasını da seversin diyecekler ama bu sözler sizi rahatlatmak yerine size daha çok acı vermeye başlayacak. Bir derdiniz olduğunu anlayan dostlarınız yanınıza gelip, neyinizin olduğunu sorduklarında onlara içinizi dökmeye çalışacaksınız ama nafile; bu da fayda vermeyecek, kendinizi yabancı bir turistle tarzanca konuşuyormuş gibi hissedecek ve anlaşılmadığınızı anlayacaksınız. Tıpkı insanın rüyasında avazı çıktığı kadar bağırıp da kimsenin onu işitmediği hissine kapılması veya koşup koşup da ilerleyememesi gibi bir durumu yaşayacaksınız. Sonra hiçbir şeyin fayda vermediğini düşünerek, yalnızlıkta çare aramaya başlayacak ama bu da fayda vermeyince kendinize onu unutturacak yeni hobiler bulmaya çalışacaksınız. Bu çaba da, kendinizi oyalamaktan öte götürmeyecek sizi. Baktınız, duygularınızı saklayacak ve anlatacak bir yer veya kişi yok; “en iyisi yazmak” deyip kaleme sarılacaksınız. İlk başlarda eliniz, kalbinizdeki aşkın yükünü kaldıramıyormuşçasına titreyecek. Bu titreme bir müddet yazma isteğinizin önüne geçse de yazmaya başlayacaksınız. Yazdığınız her kelime ile onu anlatmak isteseniz de bir türlü onu anlatabilecek uygun kelimeyi bulamamaktan canınız sıkılacak. “Acaba bu aşkın hakkını iade mi etsem?” diyerek kendinize kızacaksınız. Kaleminizi elinize alacak, bir şeyler karalayacak ama kullandığınız kelimelerin onun güzelliğini anlatmakta kifayetsiz kaldığı hissi sizi yiyip bitirecek. Her şeye rağmen bütün bu beyhude çabalardan vazgeçmeyecek onu anlatma ve tanımlama çabası içerisinde dolanıp duracaksınız.
Aşk, aşk yolunda ölmeyi göze almak mıdır? Yoksa ölmek de bir kaçış olacağı için, bu uğurda aşk acısı çekmeyi dilemek midir tanrıdan? Hiçbir âşığın aşk acısının bitmemesini istemesinin nedeni, aşk acısının fevkaladeliğinden mi kaynaklanmaktadır? Aşk acısı elbette insana zor gelir hatta gözyaşı döktüren nadir duygulardan bir tanesidir. Bir âşığın gözyaşı dökmesinin kaynağı olarak, yüreğinin o aşkın ağırlığını kaldıramayışı olduğunu düşünenlerimiz olabilir. Belki de haklıdırlar böyle düşünmekle ama bana sorarsanız o gözyaşlarının nedeni; kalbin, kurak bir mevsimde susuz kalmış bir toprağın göz göz olduktan sonra rahmetle buluştuğu andaki durumu gibi, aşkla ilk defa karşılaşıyor olması durumudur. Gözyaşı ise, kalp için bir nevi yağmur damlası nispetindedir. Sanırım âşık olan kimsenin etrafına sevgi dolu bakışlarla bakması, kimseye kızamaması; toprağa yağmurun düştüğü andan sonra, etrafa yayılan kokular gibi aşkın kokusunu bünyesinde taşıyor olmasından kaynaklanıyor olsa gerek.
Fuzuli’ye sorarlar: “Sevmek mi daha güzeldir yoksa sevilmek mi?” diye… Fuzuli’nin cevabı “sevmektir” olur. Bu cevabın nedenini sorduklarında: “Çünkü sevildiğinizden asla emin olamazsınız, ancak sevdiğinizden de asla kuşku duymazsınız” yanıtını verir.
Siz de, işte tam böyle bir duyguya kapılacaksınız. Sevmenin hazzına varacak, hep gözlerinizdeki bulutlarla etrafınızı seyredeceksiniz. Siz de kim olursanız olun mutlaka seven taraf olmaya gayret edin. Aşkınız nasıl olursa olsun, aşkınıza haksızlık etmemeye dikkat ediniz maşukunuzun karşısında “vav” harfi kadar mütevazı olurken “elif” kadar da “bir” ve sağlam olmalısınız. O “elif” (harfi) ki sevginin ve aşkın tezahürü olan tek harftir. Umarım aşkınız “elif” gibi onurlu, asaletli ve tek olur. Ama her şeyden önemlisi güzel sevin! Güzele âşık olmak güzeldir fakat güzel âşık olmak hepsinden de güzeldir vesselam.
muhammed KARABACAK
YORUMLAR
"Şaraba âşık olduğunuzda öncelikle âşık olduğunuz kişiyi görünce bir kere kalp atışlarınızın normal olması beklenemezken, kanınızın damarlarınızda her zamankinden daha istekli aktığını hissedeceksiniz. Tıpkı bir hedefe varmak isteyen asi bir nehir… Konuşurken saçmalamak, ne yaptığının farkında olmamak… Artık vücudunuzun kontrolü beyninizde değil de yüreğinizdeymiş gibi…" Sanki ben beni yazmışım, beni ifade etmişim. Yazınız beni unutmaya çalıştığım, unutmak için mücadele verdiğim kendimle olan savaşıma yeniden götürdü. Elinize de yüreğinize de sağlık der, selam ederim.