- 3257 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
Geçmişe duyulan Özlem
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
“Gittiler.”
Kaç kişi ya da kim olduklarını kestirmek oldukça güçtü. Biri çarpık yürüyüşleriyle önündekinin adımlarının ritmini, önündeki ise onun önündekinin acelesini paniğe dönüştürüyordu. Hepsi aynı yöne.
Aralarından biri yorgun düştü, kestiremediği bir uzaklık, farkında olmadığı bir yolculuk vardı. Öncesini, bundan da öncesini, ondan şundan ve bütün işaret sıfatlarını içinde barındıran her şeyden öncesini; sözgelimi dünü, ondan önceki günü. Aklanmak istedi. Hayır, hayır!
Bugün üstelik ikisi giderken onun durup bir anda geriye dönmesi, diğer ikisini korkutmuyordu. Çünkü onlar bağımsızlığını dünyanın her yerinde hatta evrende bile kanıtlamışlardı. Yerin bilmem kaç km altındaki depremin yeryüzüne vereceği zarar istediği kadar büyük olsun, onlar yürüyecekler. Siz isterseniz ağlayın,
İsterseniz çığlık çığlığa bağırın,
İsterseniz içinizde kalan ne varsa yazın, çizin, karalayın.
Aya çıkın, Marsa gidin, herhangi bir gezegende hayat olduğunu, sonra su olduğunu keşfedin,
Tarih yazın, milyonlarca kitap okuyun,
Nobel’i kazanın, dünyaca ünlü şarkıcı olun,
Milyonlar hatta milyarlar sersinler önünüze;
Onlar yine durmayacaklar, bakmayacaklar bile.
İkisi akıp giderken, o duracak. Yorgun düşecek. Bu zamana kadar geldiği yerleri, gördüğü yüzleri özleyecek belki de. Gözleri dolacak, kimilerini çoktan kaybetmiş, kimilerine ulaşması güç. Bir durak seçecek kendine. Onu bırakıp gidenleri yâd edecek, onu sevenleri iki sözcükle şad edecek, onu üzenleri de affedecek. Zamanın derinliklerine inecek an be an. Ruhunu örten bütün örtüleri devingen bir hırsla atacak üzerinden işte o zaman nefret, öfke, hırs mutluluk karışacak sisli, kirli bir defterin arasına.
Çocukluk fotoğrafı çıkacak karşısına eskimiş bir albümün ilk kapağında. Henüz yeni çıkmaya başlayan dişler meydan okuyacak gençliğe. İlk gülücükle bir kahkaha koparacaksınız, bu ben miyim diye?
Sonra tuttuğunuz ilk günlük, tutulduğunuz ilk insan gelecek karşınıza. Eliniz ayağınız birbirine dolaşacak, sözcükler birbirinden bağımsız çıkacak ağzınızdan.
Werther’i hatırlayacaksınız. Lotte’ye olan o müthiş aşkı;
Ve hazin bir sonla biten bir hayata yanacak ve benim yaşadığım da acı mı diyeceksiniz.
“Ayrıca yüreğimi değil, aklımı ve yeteneklerimi seviyordu. Bir kereliğine oysa yalnızca, sadece o süre içerisinde beni yüreğimin iyiliği için sevebilseydi.” belki de ben ölmeyecektim demek istemişti genç kahraman.
Sonra ilk pişmanlığınız, sonra ilk kırdığınız kalp, ilk büyük yaranız, ilk büyük sözünüz…
İşte bu geri dönüş yolculuğunda sol tarafınızda kaburganızı burgaçlayan ve yalnızca basit bir organ olduğunu sandığınız o yerde bir kıyamet kopacaktır. Bunun adına ne derseniz deyin adı özlem olacaktır. Ya da basit bir yolculuk hayatınızın herhangi bir anında yaptığınız…
Evren var oldu, ilk insandan da önce. Sonra toprak, su. Sonra yağmur güneş, sonra insan sonra…
O ikisi. Aslında hayatınızın her alanında, evinizde, kolunuzda çantanızda taşıyorsunuz o kahramanları.
Üçü birlikte gittiler dedim ya;
Üçünü de taşıyorsunuz aslında.
İnsanlar kendi aralarında akrep ve yelkovan diye adlandırmışlar bu iki yolcuyu iki başıboşu, sonra ardı sıra insan da gitmiş peşinden ve başlattılar bu yolculuğu.
Hayatın ister başında olun ister son merdiveninde Ziya Osman’ın;
Hiç olmazsa unutmamak isterdim,
Eski geceler, sevdiklerimle dolu odalar...
Yalnız bırakmayın beni hatıralar.
Az yanımda kal çocukluğum,
Diyecek bir zaman olacak ve öğrendiğiniz bildiğiniz bütün çocukluk oyunlarınızı en çok da masumiyetinizi özleyeceksiniz hayatın zorlu ve farklı yüzlerini öğrenerek…
İşte bu iki yolcu giderken İnsan geriye dönmek istedi; mürekkebin dokundurduğu kağıda bir gününü özetledi, hayatı boyunca hiç unutamadığı ve unutamayacağı…
Biliyor muydunuz siz, sadece insanlar değil, hayvanlar da değil. Kâğıt kalem evvelden de sevgiliydi. Kil tabletler, mağaralar hep onları, ondan öncekileri anlattı.
Tarih : Bugün bilmem kaçıncı ayın kaçı yıl hüzün
Bugüne tek bir sözcük bile yakıştıramıyorum. Çünkü yıldızlar yeryüzünün hiçbir yerinde olmadığı kadar yakın ve berrak. Çünkü rüzgâr eserken ne aldatıcı ne de ikiyüzlü. Sert esişine kızmıyorum doğrusu. İnsanlar farkında olmadıkları bir döngünün içinde dönüp duruyorlar. Mutlusu var mutsuzu var üstelik nasıl olduğunu bilmeyenlerle dolu köşe başları, kahveler, parklar. Üstelik hala ne için yaşadıklarını bilmeyenlerin yanında, ne için savaştıklarını bilmeyenler; kavgalar, kinler nefretler. Kin tutan ve bunu o kadar ustaca becerebilen oyuncular. Sahnedeki duruşlarını usta oyunculara taş çıkartacak biçimde güzel ve farklı gerçekleştiren gerçek insan yüzleri. Onun için belki bugün Picasso’nun resimlerine bakarken gülmedim herkes gibi. Ağzı, burnu, gözü, kulağı birbirine karıştırmasıyla belki de insanın her an ne kadar değişebileceğini anlatıyordu.
‘Aşk’ın da bir yüzü olduğunu anladım aslında. İnanmıyordum, gerçekler sadece benim dediklerimdi, kimse benim kadar bilemezdi. Yıllar hatta aylar bile bana göre ayarlamıştı geçiş hızını. Saatler geçsin dedim; bir baktım sabah oldu; hiçbir zaman tahammül edemedim geceye ama çok sevdim. Karanlığın acının küreklerinin getirdiğine inandırsaydım kendimi bugün çatlamış bir aynanın karşısına geçip uçları kırılan saçlarımda yarınki yaşama sebebimi düşünemezdim.
Sonuç mu kurallar vardı ve bilmem bin kaçıncı kuralın bilmem kaçıncı maddesinde falanca bir şartla;
“Hangi zamanı yaşamak istersen yaşa, düşünmek istersen düşün olduğun yerde değilsin. Geçmişe, özlediklerine, hatırladıklarına doğru yola çıktın. Bir meydan okuma gibi değil mi? İçselleştirdiğimiz onca şey aslında gün içinde binlerce kez yaptığımız şeyler. Durup dururken farkında olmadan hissettiğim şey de galiba bir günün daha kayıp gitmesi avuçlarımdan. Ve birkaç dakika sonra kolumdaki saate bakıp o iki yolcu nerede diye merak edecek olmam?
Sahi,
Sizin albümler arasında sıkışıp kalmış gülerken iki dişinizin de gözüktüğü ve bakarken de kahkahalar kopardığınız çocukluk fotoğrafınız var mıydı?
15.03.2012 - Nuray Kaçan
YORUMLAR
Sihirli Kalem
Nice paylaşımlara...
Sihirli Kalem
Gitmek olunca adı.
Teşekkürler; gönül dolusu.
Yaş ilerledikçe insanın, geriye dönüp hatıralar ile hesaplaşması da çoğalıyor.
Geçmişe özlem, aramızdan ebediyet ayrılıp gitmiş, sevdiklerimize, yakınlarımıza mı? Yoksa hızla değişen, kaybolan değerlerimize mi? Çünkü büyüklerimizin hepsi "Bizim zamanımızda"diye başlayan cümleleri kurup durdular :)
Benim en çok güldüğüm fotoğrafım, kafamın tepesine otutturulmuş, başımdan büyük bir fiyonk ile babamın elinden tutmuş adım atmaya çalışırken çekilmiş bir resmim. Elbisenin de, fiyongun da nerek olduğunu bilmiyorum. Çünkü resim siyah-beyaz :)))))))
Billur T. Phelps tarafından 3/16/2012 1:14:05 AM zamanında düzenlenmiştir.
Sihirli Kalem
Ben de henüz iki dişimin olduğu ve gülmekten kendimi kaybettiğim bir görüntünün arasında kayboldum en çok da. Şimdi bakınca gülüyoruz belki ama öyle farklı bir duygu ki hissedilen.
Ah çocukluk, Ah!
Ne güzeldik.Bu arada fiyongunuzun rengi pembe olmasın :)))
Gönülden teşekkürler eşlik ettiğiniz için.
Robert Cox okusaydı bu yazıyı tam not verirdi:) Sanki onu tanıyormuş gibi onun adına söyleyeyim...Metot on numara:)
Tebrik ederim, keyifle eşlik ettim size
Sihirli Kalem
Yürekten teşekkürler.