BENDENİZ
Yaşım henüz 5...
Sinop ilinin Şirin Gerze ilçesinde oturuyoruz...Rahmetli babacığım o ilcenin vekil kaymakamı...Kalabalık bir ailenin en küçüğü kazan dibiyim...öylesine yaramaz öylesine arsız bir çoçuğum ki komşular mahalleli benden yaka silkiyor...kıvırcık bonus saçlar kara gözler,erkek çoçuğu giysileri içerisinde miny...atür bir kız çoçuğu...
Tek maaşlı babam hepimize yetmeye çalışırdı...yıllar 70 li yıllar...
Biliyormusunuz hiç oyuncak bebeğim olmadı benim şöyle saçları uzunca...tahta sandelye bacağına minik salıncak kurup bebe hiç sallayamadım diğer kız çoçukları gibi..Diğer kızları çok kıskanırdım...Atike teyzenin kızı Arzuyu,suzan teyzemin kızı nilüferi,meltemi...onların bebekleri vardı...Ama onlarında hayvanları yoktu...Oysa babacığımın mesleği itibariye kedilerimiz köpeklerimiz,kümeste tavuklarımız vardı...en bollusundan..
50 lili yılların büyük yangınından çıkmış şirin gerzemde konak gibi büyükçe ve her yürüdüğümüzde tahtaları gıcırdayan,lodos estiğinde ıslık sesi gibi gelen rüzgarın hissedildiği bir evde büyüdüm ben...Kocaman bir bahçe,her türlü meyvası olan...Demiştim ya bizimde hayvanlarımız vardı..işte benim ana oyuncak bebek malzemelerim bundandı...
Yine evcilik oynuyordu kızlar..
yine beni oyunlarını bozuyorum diye aralarına almak istemiyorlardı...
yine bebeğim yoktu...
Aklıma müthiş bir fikir gelmişti...hasetlerinden çatlayacaklardı manyak kızlar...zaten hepsinin saçlarıda benimkinin aksine uzundu...bu onlara karşı duyduğum kıskançlığı dahada arttırıyordu...
Babacığımın en sevdiği kedisi mestanı kapının önünde yatarken yakaladım...besili koyun gibi bıngıl bıngıldı...tıpkı yeni doğmuş bebek büyüklüğünde...küçüçük gövdemle zor zaptetdiğim mestanla birlikte eve girdim sezsizce...annem görse kemiklerimi fena kırardı biliyorum...dolaptan mis gibi lavanta kokan kenarları özenle dantel işlenmiş yastık kılıfını çaktırmadan alıp doğruca dışarı kaçtım...kızlar evin önündeki avluda evcilik olayına başlamışlardı bile...ben gecikmemeli aralarına canlı bir bebekle katılmalıydım...Bebeğimse kıpır kıpır olan arada sıkıştırıldığı için keskin bir sesle Miyavvvv diye inleyen kedimiz mestanımdı...
Allah kahretsin,aynı anda herşeyi beceremiyordum ki...
Tahta sandalye,ip,salıncağı oluşturan bez..ofya ofya ne zorlu işlerdi bunlar...mestanımsa kaçmamalıydı...
Kızlar bana bense küçümseyen gözlerle ve canlı bir bebek bulma gururu ile onlara
yan yan bakıyordum...
tahta sandalyemin ayaklarına salıncağımı kurmuş,mestanımı kenarları dantelli beyez yastık kılıfının içerisine sokmuş ve başı hariç gövdesini kundaktan çıkmasın diye sıkıca becerebildiğimce bağlamıştım...Mestan ise acı acı miyavlıyordu...ama kurtuluşu yoktu...uzun tüylü saçlarıyla o benim minik kızım bebeğimdi,bense onun annesi...salıncağında sallanan kızımın görüntüsünü uzunca bıyıkları bozuyordu...aman ya minik bebekte bıyık olurmuydu?? Bu uyuz kızlar dalga geçeceklerdi benimle,sırıtışlarından belliydi...çarcabuk hemen eve gittim kızımı salıncakta sallanırken bırakıp..
Annemin cımbızı nerelerdeydi acaba?
Bu annemde ne düzenli kadın dı ya..hiç bir şeyi ortada bırakmıyo ve ben bulamıyordum işte..Sinir cımbızı...Uzun aramalardan ortalığı alt üst ettikten sonra
en nihayetinde bulmuştum...Yaşşasınnnn....Cımbızla rüzgar misal,i kızımın yanına koşup geldim...Hayvancağız artık yorulmuş sallanmaktan leyla gibi olmuştu...Görüntüsünü bozan bıyıklarını cımbızla bir çırpıda halletmiş kopartmış bebek görüntüsüne kavuşturmuştum mestanı,kızımı yavrumu...
Oysa bunun ona ne denli zarar verdiğini büyüdüğümde anlayacaktım ama...
Bir kaç saatlik evcilik oyunundan sonra mestanı serbest bırakmış,başka yaramazlıklara dalmıştım...
Mestan...
Babacığımın en sevdiği kedisi,babamı yolda görünce koşa koşa yanına gidip
mırıldanarak,sürtünerk sevgisini her şekilde gösteren mestan,evcilik oyunumdan sonra sakin yerinden kalkmayan tepkisiz munis bir kedi oluvermişti...
bebek olmak ona yaramışmıydı ne?
Bu durum veteriner hekim olan babacığımın dikkatinden kaçmamıştı...
Mestanı muayene ettiğini bilmiyordum ki...
Bir akşam üzeri babam eve gelince tüm kardeşleri hepimizi sıraya dizdi...anlamıştım bu bir sorgulamaydı ve yine kabak benim başıma patlayacaktı...
Bu hanenin en ceza alan bir ferdi olarak yine ne yapmıştım? Ama emindim bu sefer
benim yaramazlığım yoktu...
Babacığım iri yarı Süleyman Demirele benzeyen ve mis gibi karakedi esansı kokan
çok oturaklı karizmatik sert bir adamdı...
Evet sıraya dizilmiştik...Babam mestanı kucağında getirdi ve hepimize dönerek ,bakışları benim üzerimde iken sordu:
Mestana ne oldu?
Benim haricimde herkes şaşkın aval aval bakıyorlardı...
Bense gözlerim babamın gözlerine denk düşmesin diye yerdeki halının desenlerine bakıyor,hafif hafif sallanıyorduM...
İçimden’ inşallah babam anlamaz’ diyordum mestanı bebek yaptığımı...
Ama buda suç olmamalıydı canım...
Alsaydılar bebek, O zaman ben onunla oynamazdım ki!
Aklıma mestanın bıyıkları hiç gelmiyordu,yada bıyıklar kopunca sinir duyularının FELÇ olacağı...
Haberim yok diyen kenara çekildi ve sıra bana geldi...
Önce haberim yok dedim,bilmiyorum dedim...
Ama babacığım ’ bu gün kuşlar bana haber getirdi ,sen mestanla oynamışsın’ diyerek sorusunu bir kez daha ama fazlasıyla sert olarak yineledi...
Allahım neydi benim şu konuşan kuşlardan çektiğim...her yaramazlığımı her defasında neden gidip babama söylerlerdi ki? Sevmiyolardı beni işte..
İSPİYONCU KUŞLAR NE OLACAK!!!!
Nefret ediyordum tüm uçan,duran kuşlardan...önemli yaramazlıklarımı hep kuşların beni göremeyeceği yerlerde yapmayı yeğlemem işte bu yüzdendi...
Daha fazla dayanamadım,direnemedim ve döküldüm..anlattım bir bir...
Babacığımın gülmemek için dudaklarını ısırdığını şimdi anlıyorum ama o zaman
bunu anlayabilecek ne yaşta ne baştaydım...
Cezam büyük olmuştu...Karadenizin ünlü kızılcık ağacının,kızılcık sopasıyla
minik ellerime vurulmuştu..
’Hangi elinle yaptın’ sorusuyla...
Bu olaydan sonra ben bir daha mestana yaklaşmadım...Mestansa uyuz bir kedi olarak hep kapı önünde yatmaya devam etti...
Benim (ufaklık,kıvırcık,bızdık) yaramazlıklarının ise sonu hiç gelmedi...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.