- 856 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
KAN ÇANAĞI
Yıkık duvarların, ufak alevlerin çıkardığı dumanların içinde sessizce yürüyordu. Orda ne işi vardı bilmiyordu. Sadece yürüyordu. Etraftan gelen çığlıkları duymuyordu bile. Çığlık atan insanlara bakıyor ama görmüyordu. Bir anlam arıyordu. Ama bir anlamı yoktu bu durumun. Sessizce yürümeye devam etti. Etrafta bazı adamlar vardı. Sağa sola koşuyorlardı. Kendisinin görünmez olduğunu düşündü bi an. Çünkü bu insanlar koşarken ona çarpıyor ama bir tek laf etmeden koşuşturmaya devam ediyorlardı. Hoş kendisi de umursamıyordu bu durumu sadece yürüyordu. Üstünden 2 tane savaş uçağı geçti. O koşan insanların hepsi birden yokolmuştu. O hiçbir tepki vermemiş yürümeye devam etmişti. İlerde sağda 3-5 çocuğun küçük bir topla oyun oynadığını gördü. Anlam veremediği bu durumda bir anlamsız görüntü daha karşısına çıkmıştı. Durdu, çocuklara baktı. Kirli suratları yırtık elbiseleri vardı. Ama yüzlerindeki gülümseme o kadar güzeldi ki bütün yıkık dökük evleri, yaralı insanları unutturacak cinstendi. Oynadıkları top birden çocuklardan uzaklaşmış ve onlara bakan bu adamın ayağına gelmişti. Çocuklar toplarını istiyordu. Adam oralı bile olmadı ve yürümeye kaldığı yerden devam etti. Sağda ayakta kalmış bir ev gördü. Tanıdık bir evdi bu. Yavaşça içeri girdi. İçerisi yıkık döküktü. Her şey yerlere dağılmıştı. Bütün odalara girdi çıktı, kimse yoktu. Bodruma indi. Bodrumda yıkık döküktü. Köşede bir karartının hareket ettiğini gördü. Hareketten ziyade bir titremeydi bu. Yanına doğru ilerledikçe kulağına inilti sesleri geliyordu. Bu bir insandı. Kafasını dizlerinin arasına almış ağlıyordu. Üstü başı kir içindeydi. Saçlarında örümcek ağları vardı. Adam elini yavaşça ağlayan adamın omzuna koydu. Ağlayan adam yavaşça kafasını kaldırdı ve kendisine dokunan adama baktı. Böyle bir şey olamazdı. Kendisiydi bu. Çömelmiş ağlayan bu adam kendisiydi ve o an kan çanağı olmuş gözlerle kendisine bakıyordu. Paniklemişti adam. Kurtarmalıydı onu. Kurtarmalıydı kendini. Her şey çok anlamsızdı ama bu anlamsızlığı sorgulayacak bir durumda değildi. Kurtarmalıydı kendini bu dehlizden. Kolundan tuttu kendinin kaldırmaya çalıştı. Olmadı. Yerde kan çanağı gözlerle ’olmaz, yapamazsın, kurtaramazsın. ’ dercesine kendisine bakıyordu kurtarılmayı bekleyen adam. Derken büyük bir gürültü...
Dehşetle uyanmıştı. Bir kaç dakika yatağında kaldı. Her şeyin normal olduğuna inanması lazımdı. Karşı duvardaki tablo evindeki tabloydu. Komidinin üstünde kendi fotoğrafı vardı. Biraz doğruldu. Eve baktı. Evet bu ev onun eviydi. Rüyadan uyanıp gerçek yaşama döndüğüne gerçekten inandığı an yavaşça kalktı ve tuvalete gitti. Yüzünü iyice yıkadı. Aynaya baktı. O kan çanağı gözleri görür gibiydi. Bir kaç dakika aynada kendisine baktı. Sonra kendisine gelmek için kafasını salladı ve bir avuç daha su çarptı yüzüne. Sonra mutfağa gidip su doldurdu kendine. Suyu içerken rüyasını düşünüyordu. Bu rüyayı daha önceleri de görmüştü.
--------Hasan. Ailesi yıllar önce Bağdattan göçmüş Arap asıllı bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı. Bağdata, çocukken bir kere akraba ziyareti için ailesiyle gitmiş ama çok küçük olduğundan bu ziyaret hakkında pek bir şey hatırlamıyordu. Otuzlu yaşlarında bir inşaat mühendisiydi. Hayatı işi ve evi arasında sıkışmış sıradan biriydi. Amerikanın Bağdatı bombaladığı o gün ve ilerleyen günlerde gözüne uyku girmemiş, savaş hakkında, hayat hakkında, ölüm hakkında nedenli, niçinli bir düşünce içine düşmüştü. Ama gel zaman git zaman bu dertte unutulmuş normal yaşamına geri dönmüştü. Ama son 4-5 aydır gördüğü rüyalar onu tekrar huzursuzlandırmaya başlamıştı.-------------
Gece gördüğü rüyayı düşünüyordu. Bir kafede tek başına oturmuş düşüncelere dalmıştı. ’Savaş’ diyordu. ’ Niye ’. Tıpkı rüyadaki gibi anlam veremiyordu. Tıpkı rüyadaki gibi insanlara bakıp onları görmüyordu. Bir sesle irkildi. 50li 60lı yaşlarda saçı sakalı dağınık bir adam ’Ayakkabını boyayım mı diyordu? ’ Ani gelen soru karşısında hayri ihtiyari ’Tamam olur’ demişti. Cevabı duyar duymaz adam ayakkabıları boyamaya başlamıştı. Hasan neden ayakkabısını boyamasına izin verdiğini düşünüyordu. Adam yaşlıydı. Bu adama ayakkabısını boyatması düzgün gelmiyordu ona. Adama saygısızlık yaptığını düşünüyordu. ’Tamam olur’ dediğine şaşırmıştı ama ses etmedi adama. Adam boyamaya devam etti. Yaşlı adam ara ara kafasını kaldırıp Hasana bakıyor daha sonra tekrar boyamaya devam ediyordu. Muhabbet açma niyetinde olduğu belliydi. Ama Hasan oralı değildi. Yaşlı adam derin bir nefes alıp verdikten sonra :
--- Merak etme saygısızlık etmiş değilsin. Çalışıp parasını kazanan birinin çalışmasına yardımcı oldun. Yaşlıyım diye bir saygısızlık olmuş olmaz. Dışardan gören kınar belki ama dışardan gören ne zaman doğru görmüştür ki.
Hasan bu sözleri dikkatlice dinledi hoşuna gitti bu sözler ama cevap olarak ne diyeceğini bilemedi sadece kısık bir sesle:
--- Yok öyle düşünmüyordum, diyebildi. Yaşlı adam Hasana bakıp gülümsedi konuyu değiştirmesi gerektiğini düşünerek tekrar birşeyler söylemeye başladı:
--- Evlat şu insanlara bir bak. Yürüyorlar, etraflarına bakmadan, ağaçtak, kuştaki güzelliklere görmeden. Hepsi ten derdine düşmüş ölümlü dünyada ölümlerinden habersiz sadece yürüyorlar, koşuşturuyorlar. Oysa gerçek yürüyüş kendi içinedir. İsterdim ki bütün insanlar kendi iç dünyasındaki harabelere girsinler ve ordan kendilerini kurtarsınlar.
Hasan bu sözlerden çok etkilenmişti. Rüyası gelmişti aklına. Kendisini kurtarması gerektiğini düşünüyordu. Kan kırmızısı gözler gözünün önüne geldi bi an. Ama yaşlı adamın sesiyle kendine geldi:
---Bak bu insanlar beni görüp acırlar. Şu takım elbiseli olanlar mesela. Oysa onların durumları daha kötü. Hayatlarını devam ettirebilmek için kendilerini patronlara sevdirebilmeleri lazım. Sabah erkenden iş yerinde olmaları lazım. Çok çalışmaları lazım. Oysa ben kimseye kendimi sevdirmek zorunda değilim. Hoşuma gitmeyen birinin ayakkabısını boyamam olur biter. Kazandığım üç kuruş bana yetiyor. Fazlası sadece bir yük. Allaha şükür Allahtan başkasına muhtaç olmadım. İnşallahta olmam.
Hasan adama hak vermişti. Dediği şeylerde yerden göğe kadar haklıydı. Yaşlı adam muhabbete Hasanı da dahil etmek istiyordu:
--- Nerelisin sen evlat?
Hasan bu soruyu beklemiyordu. Adamdan yine böyle bol öğütlü hikmetli laflar duymayı beklerken bu soru onu bir an şaşırttı. Boğazını temizleyerek:
--- Aslen Bağdatlıyız ama Bağdatı görmedim desem yeridir. Sen nerelisin usta?
Adam gülümseyerek cevap verdi:
---- Ben hayatım boyunca dolaştım şuralıyım diyecek kadar bir yerde kalmadım ama Kırşehirde doğdum. Bir ara Bağdatta da bulundum. Hani Amerikalılar bombaladıya Bağdatı. Ondan bir yıl sonra falan gittim. Biraz para biriktirdim birazda çevremizin çabalarıyla Bağdata gittim. İnsanları gördüm. Allah’a şükür ki Amerikalının bombası sadece binalara ve vücutlara zarar vermiş. Umut hala vardı. Çocukların gözlerinde hala ışık vardı. Bağdat Moğollardan sonra nasıl toparlandıysa tekrar toparlanacaktır evelAllah.
Hasan derin düşüncelere dalmıştı. Rüyasında top oynayan çocuklar gelmişti aklına. Yaşlı adam lafına devam etti:
--- Ama onlara yardım etmek lazım. Din kardeşimiz onlar bizim, gidip ellerinden tutup ayağa kaldırmamız lazım onları. Hani gösterdim ya etraftaki insanları, iç harabelerinde sıkışmış olan insanları işte onlar düşünmez bunları kendini düşünürler. Kendilerini dediysem bu et parçasını... Ruhlarını düşündükleri yok. Sonra psik neydi psiko ha psikolog. psikolog psikolog dolaşsınlar. Ruhların tamiri o psiklerde olmaz ki. Bak şu lafımı iyi belle. Başkasını iyi etmeyen ruh iyi olamaz, başkasını kurtarmayan kendini kurtaramaz. Dünyanın her tarafında milyonlarca mazlum var. Aç olan, savaş yaşayan, doğal afet gören onlara yardım etmeden kendimizi kurtaramayız o harabeden evlat.
Hasan beyninden vurulmuş gibiydi. Rüyasını anlıyordu. O çığlık atan feryad eden insanları aldırmadan geçmişti. O çocukların neşesine aldırmamıştı. Kimseye yardım etmemiş ve kendini de kurtaramamıştı. Kafasına düşen elmayla yerçekimini bulan adamın heyecanı gibi bir heyecana kapıldı. Rüyasını çözmüşdü. Kendisini kurtarmalıydı. Yani mazlumlara yardım etmeliydi. Bu arada yaşlı adam kafasını kaldırmış dikkatlice Hasana bakıyordu. Bi an göz göze geldiler. Yaşlı adam telaşlı bir şekilde:
---Evladım gözlerin kan çanağı gibi oldu. Ne oldu bişeyin mi var?
Hasan bunu duyunca birden heyecanlandı yaşlı adamdan özür dileyip lavaboya doğru koştu. Aynaya baktı heyecanla. Ama gözleri normaldi hatta hiç görmediği kadar parıldıyordu. Yaşlı adam şaka yaptı heralde deyip lavabodan çıktı. Ama yaşlı adam yerinde yoktu. Kafeden çıktı etrafa bakındı ama yaşlı adam görünmüyordu.
------------------------------
Hasan yardıma muhtaç, savaş altında, aç olan insanlara yardım eden çeşitli vakıflara üye oldu ve aktif bir şekilde yardım kampanyalarına katıldı. 3 yıl daha Türkiyede yaşadı. Para birktirdi bu sürede. Bağdatta da bir iş buldu kendine ve Bağdata yerleşti. Vakıflarda tanıştığı kişilerle Bağdatta bir vakıf kurdular. Halkın ihtiyaçlarını ellerinden geldiğince karşılamaya başladılar. Artık Hasan o rüyaları görmüyordu. Huzurluydu. İnsanlara yardım etmenin o müthiş huzuru. Ve Hasan gördüğü her boyacı yaşlı adamla gidip muhabbet eder olmuştu tekrar o gün o kafede ayakkabısını boyayan yaşlı adamla karşılaşırım ve teşekkür ederim diye.
Gözleri kan çanağı olmuş yardım edilmeyi, kurtarılmayı bekleyen, en harabe yerlerde en karanlık yerlerde saklanmış ruhlarımızı bulup kurtamamız dileğiyle...
Unutmayın başkasını kurtarmayan kendini kurtaramaz, Başkasına yardım etmeyen kendine yardım edemez...
Ahmet BAYRAM
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.