- 887 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Şiir ve Kerbela "Mor Taka s.17"
ŞİİR VE KERBELÂ
On İki İmam’a ağıt söyleme geleneğinin kurucusu sayılan Hatâyi’den, özellikle On Muharrem Günleri’nde düzenlenen törenlerde söylenen bir ağıtla konuya girmek istiyorum. Şiirin bazı dizelerinden hareketle “Şiir ve Kerbelâ” yı açıklamaya, özetle sizleri birlikte düşünmeye ve empati kurmaya davet ediyorum. Aşağıda sunacağım ağıt yalnız Alevi-Bektaşiler arasında değil, yüzyılımızın başlarında Sünnilerce de (Özellikle kırsal kesimlerde ağızdan ağıza) söylenmektedir.
AĞIT
Bugün matem günü geldi
Âh Hüseyn-ü vâh Hüseyn
Senin derdin bağrın deldi
Âh Hüseyn-ü vâh Hüseyn
Kerbelâ’nın önü yazı
Yüreğimden çıkmaz sızı
Yezid’ler mi kırdı sizi
Âh Hüseyn-ü vâh Hüseyn
Bizimle gelenler gelsin
Serini meydana koysun
Hüseyn ile şehid olsun
Âh Hüseyn-ü vâh Hüseyn
Kebelânın yazıları
Şehîd düştü gazileri
Fatma ana kuzuları
Âh Hüseyn-ü vâh Hüseyn
Esti deli poyraz esti
Kâfir Mervân bizi bastı
Hüseyn’in başını kesti
Âh Hüseyn-ü vâh Hüseyn
Gökte yıldız paralandı
Şehrban ana karalandı
İmam Hüseyn yaralandı
Âh Hüseyn-ü vâh Hüseyn
İmam Hüseyin attan düştü
Kâfir gelüb kanın içti
Atı Medine’ye kaçtı
Âh Hüseyn-ü vâh Hüseyn
Bir su verin ma’sum cana
Yezid içti kana kana
Fatma Ana yana yana
Âh Hüseyn-ü vâh Hüseyn
Kerbelâ’da biter yonca
Boyu uzun, beli ince
Şah Hatâyi’m kasârınca
Âh Hüseyn-ü vâh Hüseyn
(S.N.Ergun)
“Hatayi/Şah İsmail ; İsmet Zeki Eyupoğlu-Geçit Kitabevi/İstanbul”
Bugün mâtem günü geldi
 Hüseyn-ü vâh Hüseyn
……………………………………
Hz. Peygamber’in kızı Fatma’nın, Peygamber’in kuzeni Ali’den olma oğlu Hüseyin’in ölümü (kat edilişi) Şiilerce her sene Aşüre Günü’nde yad edilir…
Bir su verin ma’sum cana
Yezid içti kana kana
………………………………………
Bâtıni inanışın İran, Irak ve Azerbaycan’la birlikte Şîî imânında da yayıldığını biliyoruz. Şîîler, Kerbelâ’da susuz bırakılan Hz Peygamberimizin torunu Hüseyn’i şehid edenlerin vicdan azabını da şiddetle benimsemiştir. Kerbelâ olayı (savaşı) 10 Ekim 680 (10 Muharrem 61) tarihinde bugünkü Irak sınırları içinde Kerbelâ şehrinde İslam Peygamberi Hz. Muhammed’in torunu Hüseyn bin Ali’ye bağlı küçük bir birlik ile Emevi Halifesi I. Yezid’e bağlı ordusu arasında cereyan eden, Şîî ve Alevi inanışının belkemiğini oluşturan en önemli olaylardan biri olarak belirtiliyor…
………………………………………….
Kâfir Mervân bizi bastı
Hüseyn’in başını kesti
Âh Hüseyn-ü vâh Hüseyn
Hz.Muhammed’in 632 yılında vefat etmesinden sonra Müslüman toplumunun başına kimin geçeceği kaygısı baş göstermiştir. Müslümanların bir kısmının ilk olarak Ebu Bekir’in halifeliğini kabul ettiğini, sonra sırasıyla Ömer bin Affan ve Ali bin Ebu Talib’in halifeliğini onayladıklarını tarihi belgelerden biliyoruz. Bununla beraber bir kısım Müslümanlar Hz. Peygamberimizin kuzeni ve damadı olan, çocukluğundan beri Hz. Peygamberin evinde büyümüş ve onu korumak için kendi hayatını tehlikeye atmış olan Hz. Ali’nin, ilk halifelik için daha doğru bir seçim olacağı fikrinde birleşmişlerdir. Hz. Ali’nin daha sonra bir Harici tarafından şehit edilişi ile yol ayırımı daha da belirginleşmiş, Hilafet Makamı Muaviye’nin soyuna geçmiştir. Böylece, Hz. Ali yandaşları için, nübevvet (Peygamberlik) ve hilafet dönemlerinden sonra üçüncü dönem olan imamet dönemi başlamıştır.(On İki İmam)
Alevilik’te 12 imam inancı temel dini esası oluşturur. Ehli Beyt olarak anılan Ali ile başlayan On İki imamları İslam peygamberi Muhammed’in soyundan devam eder. Şia’ya göre İslamn meşru Halifeliği (Velayeti) On İki İmam’lara aittir. İmamet adı verilen bu hususun Caferi fıkıhının temel kaynağını oluşturduğunu öğreniyoruz.
………………………………
Fatma Ana kuzuları
Âh Hüseyn-ü vâh Hüseyn
ı
(Bilindiği üzere Alevilik Hz. Ali, Ehl-i Beyt ve On İki İmam sevgisine dayanır. Ehl-i Beyt sözcük olarak ev halkı demektir. Ehl-i Beyt Hz. Muhammed, Hz. Ali, Hz. Fatma ve Hz. Hüseyin’den oluşmaktadır.)
Alevilik’te On İki İmam inancı yalnızca Şii-Caferi, Alevi inancında değil, Ehli Sünnet’te (Sünnilik’te) de kabul edilir. İhtilaf sadece İmam Mehdi konusundadır. Bunun dışındaki İmamları Sünniler de kabul eder. (Vikipedi, Özgür Ansiklopedi) On İki İmam adları; İmam Ali (600-661), İmam Hasan (625-669), İmam Hüseyin (626-680), İmam Ali ibn Hüseyin (658-713), İmam Muhammed (676-743), İmam Cafer (703-765), İmam Musa (745-799), İmam Ali (765-818), İmam Muhammed (810-835), İmam Ali (827-868), İmam Hasan (846-874), İmam Muhammed Mehdi’dir. Mehdi’nin ortaya çıkmasındaki görüşler farklıdır. Sünniler ve bazı Caferiler günahsız olmanın yalnız peygamberlere özgü olduğuna inanırlar.
Alevi ve Bektaşi’lerin Bâtıni inanışa gönül verdiklerini biliyoruz. Bu inanışa göre, “Kur’an” ın gerçek manasını Bâtıni imamlar bilir. Burada bir açıklama yaparak yazımıza devam edelim. “Alevilerin temel öğretisi ; Şeriat kapısı, Tarikat kapısı, Marifet Kapısı ve Hakikat kapısı olmak üzere dört kapı ve her bir kapı on makam olmak üzere toplam kırk genel kurallar bütününden oluşmaktadır.” Kemal ikinci doğumla başlar. Âlem bir tecelliler bütünüdür. Türlü şekillerde görülür. Madde bir hicap (Perde) tır. Bu hicap kalktığında kozmik bir zihin şuuruna erişilir ki işte ikinci doğum budur. Bu doğum, bir kozmik “Ben” e ulaşma halidir. Kozmik “Bene” ulaşmayı engelleyen; gök, tabiat, kanunlar, devlet ve zarurettir. Bunlardan kurtulmak hem ibadet hem de amacın kendisidir. (Ölmeden önce ölüm). Genel olarak öngörülen fikir ve düşünceler; şeriatın (Dışsal Yasa), Ruhsal Kurtuluş (Tarikat) ve içsel hakikatın (Ruh Hali) üzerinde yoğunlaşmıştır. Hatta bu düşünceyi savunanlar öylesine ileri gitmişlerdir ki inanılması çok zor bazı iddialarda bulunmuşlardır. John Baldock’un Sufizm’in Gizli Öğretisi adlı yapıtında Hujwiri (Kash al Mahzup 44) “Tasavvuf gerçeği herkesin içindedir” diyerek Peygamber A.S. ve onun yoldaşlarının sadece ilk Müslüman olduklarını söylemekle kalmayıp, aynı zaman da onların da mistikler oldukları gibi tehlikeli bir savda bulunmuştur. Araştırmalara bu açıdan da bakılmasında yarar var kanısındayım.
Şiire döndüğümüzde, yukarıda özetlemeye çalıştığım bilgilerin Hz. Hüseyin’in üzerinden bizlere ulaştırıldığına tanık oluyoruz. Tüm bu gelişmeleri daha geniş bir açıdan bakmak, değişik halk şairlerinin dizelerinden de okumak mümkündür. Bunun en güzel örneklerini Alevi-Bektaşi halk şairleri; Yunus Emre, Hacı Bayram Veli, Kaygusuz Abdal, Eşrefoğlu Rumi, Pir Sultan Abdal, Köroğlu, Karacaoğlan, Kayıkçı Kul Mustafa, Aşık Ömer, Gevheri, Dertli, Erzurumlu Emrah, Seyrani, Dadaloğlu, Bayburtlu Zihni, Aşık Veysel vermişlerdir. Edebiyatımızda yer etmiş bu halk şairlerinin yanı sıra Alevi Şii inancına inanan ozanlarımız da vardır. Kısa bir süre önce kaybettiğimiz Aşık Zevraki’den (1922-2008) bir alıntıyla yazımıza devam edelim. “Madde hiçtir, manaya bak / Ruh istemez el ve ayak / Aç gözünü fezaya bak / Bunda boşa kanma yoktur /…/…” Bu dizelerden de anlaşılacağı gibi Bâtıni İnanç, Alevi-Bektaşi tüm ozanların ruhani tek besin kaynağını oluşturmaktadır. Alevi olmayan ozanlarımız da zaman zaman benzer şiirler yazmışlardır. Bu konuda özellikle Tasavvuf Edebiyatı şairlerini örnek gösterilebiliriz. Burada amacım şairleri gruplandırmak değildir. Benim için şiir yeri gelir bir amaç, yeri gelir bir araç olur. Ben, beni bende ararım; doğada, inanışlarda, şiirlerimde v.b… Son yazdığım bir şiirimden örnek:
İçimize Dönelim
Kendimize dönelim / Akar gibi Okyanusa / Akalım
Çıkrığına dolanalım / Doğumla ölümün / Ölmeden ölelim
İçimizdeki gerçeğin / Anlamına gidelim / Döne döne gidelim
Işık orada
Burada Aziz Nesin’in 2 Temmuz 1993 Sivas Olayları’ndan bir gün önceki konuşmasından bir alıntıyla yazımı sonlandırmak istiyorum: “Doğrusu Aleviliğin önemli, değerli bir şey olduğunu biliyorum. Ama tarikat desem tarikat değil. Çünkü şeyhten şeyhe geçmiyor. Bektaşilik gibi, ruhsat alınarak yeni bir şeyh olunmuyor. Efendim, hatta, “mertebe” filan… Böyle şeyler, yani biraz somut olarak fiilen var olan, ama adı mezhep olmayan, tarikat olmayan bir şeydir. Ve daha çok tabii, Aleviler daha çok-başka yerlerde, tabii Arnavutluk’ta, şurada burada var.; ama daha çok-Türkiye’ye özgü bir durumdur.”Mertebe” derseniz, ne derseniz deyin, ama bence adı pek konmamış gibi, yanlış şeyler söyleyebilirim. Ama mezhep olmadığına, tarikat olmadığına göre bir ad bulunması gerekir…”
(Bilindiği gibi İslam felsefesi olan kelâm, mezhep ve tarikatlar olmak üzere ikiye ayrılır. Tarikatlar sadece Türklerde vardır. Arap, Hint ve İran Müslümanlarında yoktur.)
Kaynakça:
-İsmet Zeki Eyuboğlu “Hatâyi-Şah İsmail / Geçit Kitabevi-İst.”
-Şii ve Kerbela “İsmail Engin, Havva Engin”
-Bernard Lewis 2003
-M. Mazhar Alphan, “Şiir, Delilik ve Şamanizm Mortaka s.16”
-Alevler İnsan Sesi “Güngör Gençay Gerçek Sanat Yayınları Antoloji Dizisi 6”
-Vikipedi Özgür Ansiklopedi
-John Baldock, “Sufizm Gizli Öğretisi /Sınır Ötesi Yayınları Mayıs 2006”
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.