- 647 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
O AN
Karanlıktan nefret ederim.
Psikanalizci bir yaklaşımla, eskiye dönmek gerek belki de nedenini keşif için…Çocukluğumda yaşadığımız o rutubetli şehrin ıslak, sobalı evlerinde, akşamları maaile oturulan sıcak, aydınlık odadan, bir bardak su, ya da lazım olan herhangi bir şey için, o soğuk karanlığa gönderilen hep ben olurdum. ”En hafif bendim” çünkü…
Karanlık koridor ben dehşetle yürürken uzar uzardı. Mutfak benden uzaklaşırken hemen arkamda beni yakalamak için fırsat kollayan hayali canavarım elini uzatırdı, tam dokunacakken erişirdim lambaya. Kâbus burada bitse iyi…Mutfağın lambasına uzanmamla ayak parmaklarıma sürünen ve terlik giymediğim için kendime her defasında bir kez daha öfkelenmeme sebep olan hamamböcekleri bir o yana bir bu yana kaçışırlardı ışık yanınca.
Geri dönüş yolu daha azaplı olurdu. Koşmak ve yürümek arası bir hızla , elimdekini dökmemeye çalışarak, ışığı kapatır kapatmaz karşımda beliren sadık canavarım eşliğinde, beni bekleyen sıcak, aydınlık odaya doğru ilerlerdim. Kapıyı açınca işkence sona erecekti bilirdim. Nihayet ulaştığım o güvenli, o sıcak odada, kalbim güm güm atarak elimde suyun kalanı ile karşısına dikildiğim annem hayretle sorardı;
“Neyin var kızım? Niye titriyorsun?”
İşte beklediğim an…Ani bir hareketle üstüne örttüğü battaniyeyi kaldırır ve bizi izleyen kıskanç bakışlara inat, yanına, sıcacık kolunun altına sokulurdum.
“Hiç…..Üşüdüm”
Şule TEK
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.